Bazen hatalarım yüzünden büyük sert kayalara çarparım, hiç oradan çıkamam. Çünkü ben yaşadığım sürece hep bir şeylere sitem ederim. Kendimi bir yere ait hissetmem, karmaşık bir hayata sahip olduğum için dinlenecek ve soluklanacak alan bulamıyorum. Bu noktada hep bağımlı olmayı, biraz da olsa uzaklaşmayı istemişimdir. Oscar ve Linda’nın kötü alışkanlıklara ve zararlı bir hayata bağlı kalmalarının sebebi de aile kavramını bilmedikleri içindir. Oscar’ın uyuşturucu satması ve Linda’nın mekanlarda dansçı olarak çalışması kendi hayatlarının dağınıklıklarını zevkleri yoluyla çözmeye çalışmaktır aslında. Oscar’ın polislere yakalandığı sahnede tuvalete kaçıp uyuşturucuları boşaltmaya çalıştığı esnada vurulması ve bu sebepten ölmesinin gerçekten iyi bir sona sahip olduğunu düşünüyorum.
Noé’nin bu filmdeki asıl sanatı kamera çekim şekli olmuştur. Asıl uyuşturucu bağımlısı sizsiniz ve kendinizi kontrol edemiyorsunuz: tüm günahları işliyor ve yaşama amacınızı bilmiyorsunuz. Bu noktada seyirci ile olan bağlantı mükemmel kurulmuş. Çevremi ve yaşadığım yeri gözlemlemeyi seviyorum, kötü bir alışkanlık yapılan ortama girdiğimde çok çabuk etkilenen biri oluyorum ancak kendimi bu noktada tutmaya çalışıyorum. Bazen sınırı olduğunca hareket etmek en mantıklısı kalıyor. Her şeyin yeri, sınırı ve zamanı olduğunun en büyük kanıtlarından biri de Enter The Void olmuştur benim gözlerimlerim arasında. Kardeşlik bağı konusunda kendi kardeşlerimle olan iletişimimi gördüm, aile içerisinde hep en uzak kalan ve katılmak istemeyen kişi olmuşumdur. Kardeşlerimle pek iletişim kuramam, kursam da kısa sürer. Ne kadar kötü örnek bir abla olduğumun farkındayım ancak onları yeri gelince doğru yöne ulaştırmaya çalışırım. Bu yaptığım biraz sertçe gözüktüğü için iletişimi de kesiyor, sanırım iyi bir abla olmayabilirim. Küçüklüğümden beri garip şekilde aile, abla olmak ve ikinci bir anne rolüne alışamazdım. Şimdi de alışamıyorum. Umarım kimse beş kişinin olduğu bir evde tek kişiymiş gibi hissetmez.
Beni bu hale getiren annemin ‘sen evin ikinci annesisin, ben öldükten sonra evine ve ailene sen bakacaksın. şimdi ben ölsem tüm hayallerin yıkılır, hiçbir şey yapamazsın ve evle geçinmek zorunda kalırsın hayatın boyunca’ söylemleri olmuştu. Yaşadığım alana aile demekten utanıyorum ancak bu noktada saygılı olmak zorundayım, henüz o kadar hain bir evlat olmadım. Kendime sürekli yaptığım bir hatırlatma vardır:
“Her şeyin sınırı var ve saygıyı asla kendinden bırakma.”
Sanırım yaşama bu şekilde tutunuyorum. Sadece iyi bir insan olmaya çalışıyorum.