Fikret Reyhan’ın son filmi Cam Perde, festival gösterimlerinden sonra MUBI’de gösterime girdi. Türkiye’deki ilk gösterimini geçen yıl 42. İstanbul Film Festivali’nde yapan film, 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Kurgu ve Kadir Beycioğlu Jüri Özel Ödülü alarak dönmüştü.
Fikret Reyhan, Çatlak ve Sarı Sıcak filmleriyle günümüz Türkiye’sine dair gözlemlerinin ne kadar güçlü ve canlı olduğunu bizlere göstermişti. Cam Perde de bu anlamda Fikret Reyhan filmografisinde üçüncü uzun metraj film olarak yerini alıyor.
Film, eski eşi Ömer’den boşandıktan sonra dört yaşındaki oğluyla beraber kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışan Nesrin’in onun için sıradanlaşmış birkaç gününü gösteriyor bize. Nesrin, hem sevgilisi Selim’in pastanesinde çalışmakta hem de pasta siparişleri almaktadır. Eski eşi Ömer, sürekli Nesrin’in etrafındadır. Oğlunu kullanarak Nesrin’in hayatına tekrar girmeye çalışır. Sevgilisi Selim ise korumacı davranışlarıyla Nesrin’i neredeyse yok sayar. Bu denkleme Nesrin’i her şeyden sorumlu tutan Ömer’in ailesi ile devletin ve polisin yetersizliği de eklenir. Hikayede Nesrin’i ayakta tutan ona kayıtsız şartsız destek olan ablası ve ablasının ailesidir.
“Bir şey konuşacağım seninle Nesrin”
Film boyunca Ömer, Nesrin’le bir şey konuşmak ister. Ancak ne istediğini, ne hissettiğini bir türlü söylemez ya da söyleyemez. Nesrin de biz seyirciler de gayet iyi biliriz ki Ömer, boşandıklarını bir türlü kabullenemediği için elinden oyuncağı alınan bir çocuk gibi davranmaktadır. Aslında bir şey konuşmanın, hatalarını telafi etmenin, kendisini anlatmanın peşinde değildir. Yalnızca Nesrin’e yakın olmak, bir çatlak bulup hayatına tekrar girmek, Nesrin’i manipüle ederek ona yeniden sahip olmak ister. Sürekli karşısına çıkması, iş bulduğuna ikna etmeye çalışması, gece geç saatlerde oğlunu görme bahanesiyle Nesrin’in evine gelmesi, oğluna kamyon aldığını söylemesine rağmen bir türlü vermemesi ve bu kamyon bahanesiyle sürekli Nesrin’in ve oğlunun etrafında dolaşması Ömer’in duygularının ve pişmanlığının samimiyetini sorgulatır.
“Selim iyi biri, yakında da kocam olacak.”
Selim, Nesrin’i desteklemeye, korumaya çalışmaktadır. Ancak Selim’in müdahaleci ve korumacı tavırları Selim’in Ömer’e dönüşme ihtimalini düşündürtür bize. Oysa Nesrin’in tek beklentisi iyiliğini isteyenler tarafından kuşatılmadan kendisiyle ilgili bir karar alınırken kendisine danışılması, birey olarak varlığının kabul görmesidir.
“Neticede sen çocuklu dul bir kadınsın”
Ömer’in ailesi Nesrin’in Ömer’e mahkum kalmasını ister. Boşandığı için hayatı bitmelidir. Ömer’in annesinin Nesrin’e söylediği “Neticede sen çocuklu dul bir kadınsın” demesi bu beklentiyi bize açıkça gösterir. Kendi oğullarının bu evliliğin bitmesinde kusurlu olabileceği, boşanmak istemenin ve kendine yeni bir hayat kurmak istemenin Nesrin’in en doğal hakkı olduğunu düşünmezler.
Toplum, Hukuk Sistemi ve Polis Arasında Sıkışan Kadın
Nesrin, kendisini Ömer’den korumak için polise gider. Polis komiseri Ahmet’in “en fazla birkaç gün tutarım burada” demesi ve Selim ile dışarıdan birini bularak Ömer’in “gözünü korkutmak” istemesi hukuk sisteminin ve polisin, kadına şiddet karşısındaki yetersizliğini göstermektedir. Herkes polisin “Ömer’i biraz tutup bırakacağını” bilir. Gabriel García Márquez, Kırmızı Pazartesi kitabında herkesin işleneceğini bildiği bir cinayetin öyküsünü anlatır. Katili ve maktulü ilk sayfadan öğreniriz. Márquez, suçun birey tarafından mı toplum tarafından mı işlendiği sorusuna cevap arar, suçlunun kimliğiyle ilgilenmez. Türkiye’de kadın hikayeleri toplumun, hukuk sisteminin ve polisin sonunu bildiği hikayeye benzer. Asıl suçlu hiçbir zaman tek bir kişi değildir. Filmde toplumun tutumunu, Nesrin’in komşusunun Ömer’in yaptıklarını görmesine rağmen şahitlik yapmak istememesinde görürüz.
Türkiye’de kadın olmanın zorlukları birinciler arasında yarışa benzer, her hali zordur. Eğer evliliğinizde mutlu değilseniz ve boşanmak isterseniz; oyunbozan olan, sorun çıkaran, çenesini tutamayan, kocasını evden kaçıran, çocuğunun hayatını mahvetmek isteyen insan siz olursunuz. Çünkü bu coğrafyada roller dağıtılırken “fedakarlık” rolü size düşmüştür. Şiddet gördüğünüzde dahi susup oturmanız beklenirken evliliğinizi duygusal olarak tatmin olmadığınız için bitirmeyi istemek asla geçerli bir neden değildir. Dövülmeyi ya da aldatılmayı beklerseniz insanlar boşanmak istediğinize daha kolay ikna olur.
Erkek bir yönetmenin gözünden boşanmış bir kadının içine düştüğü ve herkes tarafından normalleştirilen durumun, bir kadının birkaç günü üzerinden anlatılması Fikret Reyhan’ın ne kadar güçlü bir gözlemci olduğunu bize gösteriyor. İlk sahneyle başlayan gerilimin artarak final sahnesinde bir belirsizliğe dönüşmesi ve bu sayede kadınların hayatındaki gerilimin sürekliliğine vurgu yapılması Cam Perde’yi anlatmak istediğini anlatan seyretmeye değer bir film haline getiriyor.