Home > İnceleme - Analiz > Anatomy of a Fall: Ya da Bir Evliliğin Anatomisi

Anatomy of a Fall: Ya da Bir Evliliğin Anatomisi

Prömiyerini 76. Cannes Film Festivali’nde yapan ve Sandra Hüller’in başrol olarak yer aldığı “Anatomy of a Fall – Bir Düşüşün Anatomisi” aynı zamanda Altın Palmiye’nin de sahibi oldu. Yönetmen Justine Triet film için “özel hayatımın başkalarının cehennemi olabileceğini düşündüm” dedi.

Film, Samuel’in camdan düşerek ölmesinin ardından bunun bir intihar mı cinayet mi olabileceği kuşkusu ile başlıyor. Olası bir cinayet durumunda en büyük şüpheli konumdaki kişi ise eşi Sandra. Sandra Hüller, kendi ismi ile bir yazar rolünde başrolde bulunuyor ve filmi, kariyeri boyunca giderek kendini kanıtlayan oyunculuğu ile bambaşka bir noktaya eviriyor. Filmin senaristi Arthur Harari, Hüller için “Rol için ondan başka birini düşünmek imkansız gibi geldi. O aklımızda varken başka birine rolü veremezdik.” dedi.

Film 150 dakika süresine rağmen nefes kesici bir biçimde ilerliyor ve tertemiz bir psikolojik-gerilim deneyimi sunuyor. “Katil kim?” sorusu başlangıç noktası olurken film boyunca çiftin geçmiş yaşantısını görüyor ve ister istemez odak noktanızı çifte yöneltip işlerin nasıl bu hale geldiğini sorgulamaya başlıyorsunuz. Fransa’nın ücra bir bölgesinde yaşarlar. Kadın ünlü bir yazar, adam öğretmendir ve evlerini Airbnb geliri sağlamak için tamir etmeye çalışırlar. Çiftin tartışmalarına, adamın yere düştüğü ilk ana, ilişkinin geçmiş yaşantılarına şahit olan tek kişi ise 11 yaşındaki oğulları Samuel olur. Ancak filmin düşündüren bir başka noktası da tek şahidin kör bir çocuk olması. Samuel gözleri görmeyen bir çocuk olduğu için hayatını farklı özel desteklerle idame ettirir, babasının cesedini ilk fark eden kişi olmak ise onda büyük yaralar açar. Burada çocuk oyuncunun da parantez açılması gereken oyunculuğu filmi etkileyici kılan başka bir detay. Samuel günlerinin çoğunu piyano çalarak, evde babasından özel eğitim alarak ve köpekleri Messi ile yürüyüşe çıkarak geçirir.

Sandra karakterinin filmde aslen Alman olup hayatını Fransızca ve İngilizce konuşarak idame ettirmesi Sandra Hüller’in filmdeki entelektüel yanına işaret ediyor çünkü kendisi de aslen Alman bir kadın ve filmde onu iki farklı dil konuşurken görüyoruz.

Filmin ilgi çekici başka bir yanı ise bir psikolojik-gerilim filmi olmasına ve bir ölüm üzerinden başlamasına rağmen filmin önemli sahnelerinde çalan şarkının 50 Cent- PIMP (enstrümantal) olmuş olması. Bu kadar yoğun ve ağır film için seçilen bu şarkı kulağa fazla cesur gelse de filmin gerginliği ile çok fazla bütünleşiyor.