Amerikan sinemasının bir zamanlar favori ve en özgün türü kuşkusuz Westerndir. Bizi modern dünyadan çekip götüren vahşi atmosferi ile o dönemin sinemanın göz bebeği haline gelmiştir. Oldukça estetik tarzıyla gönlümüzde taht kuran bu ‘’kovboy’’ filmleri, artık bir ikon olarak günlük hayatta yerini almıştır. Amerika Western denilince akla ilk gelen isim John Ford’dur herhalde, westernin ilk filmleri sonrası dünyaya yüksek popülariteye ulaşmasını sağlamıştır. Dönemin yaşantısını ve western temasını tüm çıplaklığıyla değil, aksine harika kullandığı sinema diliyle bizlere aktarmıştır. Bu sanatı öyle ihtişamlı yapar ki bir şair edasıyla okutur bize filmini. Atlar, kadınlar, çorak topraklar, viski… Western başlı başına teması ile eşsiz bir tür olmasının yanında dönemin sosyal yapısını da ele almada sinema için harika bir araç aslında. Çünkü bunların yanında silah imgesi de emperyalist Amerika’nın toplum yaşamındaki etkisi anlatır. Kölelik ve Kızılderili sorunun da baş gösterdiği dönemde bir de Amerikan iç savaşı var. Western filmlerin çoğunda bunların etkileri görülür zaten.
Batı Amerika’sının kendine özgü adalet anlayışı da günümüzden oldukça faklı olması sebebiyle seyircinin ilgisini çeken konular. Kaçakçılık, gasp, tecavüz, zorbalık… Western’in kendiliğinden kazandırmış olduğu sorunlar. Tabii ki bunları kameraya yansıması da oldukça zevkli oluyor sinema bakımından. John Ford da bunları çok iyi ele alan bir yönetmen. Özellikle çok beğendiğim stagecoach filmi ile büyük katkı sağlamıştır. Ve 1950’lerde favori olmuş western sineması artık ABD sınırlarını aşacak ve zirve dönemlerini yaşayacak diyebiliriz. Burada da İtalyanlar karşılıyor bizi. Spagetti-Western olarak adlandırılacak bu tür ilk başta ABD’de alaya alınarak karşılanacak fakat sonrasında onları dediklerine pişman edecek popülariteye ulaşacaktır. İtalyan yönetmenlerin Avrupa’da düşük bütçeli çekeceği bu filmlerden Western denilince akla gelen belki de gelmiş geçmiş en iyi filmi ortaya çıkıyor. Spagetti-Westerin’in babası Sergio Leone’den İyi, Kötü ve Çirkin. Dönemin aktörlerinin de başarısını es geçmemek lazım. Clint Eastwood bildiğimiz kovboy karakteriyle özdeşleşmiştir adeta. Sonrasında kendi filmlerini de yapacak olan bu kovboy abimizin Western’e katkısı çok büyüktür gerçekten. Sergio Corbucci gibi yönetmenlerin de harika iş çıkardığı bu tür 1990’lara doğru artık eskisi kadar rağbet görmedi maalesef.
Zaman geçtikçe daha da karakteristik görünen bu tarz günümüze kadar farklı versiyonlarda gelmeye çalışmış olsa da artık ironi amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Havalı kıyafetleri, döner bıçaklı botları, silah kullanımları ile kovboylar daha o zamanlardan çizgi filmlere kadar yer etmiştir. Hatta İyi bir çıkış yapamasa da Yeşilçam-Western denilen bir tür var Türk sinemasında. Burada da kovboyumuz kim derseniz şaşırtmayacak bir isim var: Cüneyt Arkın
Yakın sinema tarihinde ise Western’i devam ettirme çabaları var elbette, benim aklıma o isim geliyor direkt: Quentin Taratino. Mükemmel bir sanatçı olmasının yanında iyi bir sinefil olan Tarantino büyük Western hayranı. Bunu her haliyle görebilirsiniz. Sercio Corbucci’den Django uyarlaması ve Hateful Eight filmleriyle bu türü yaşatmaya çalışmıştır. Her iki filmi de diğerleri gibi mükemmel. Tabii ki western’in zirve dönemindeki tadı vermiyor ve Tarantino’nun da absürt teknikleriyle ironik filmlere dönüşmüşler fakat Tarantino yine her bakıma harika iş çıkarıyor. Bu sanatı ne kadar iyi yaptığı kelimelere sığmaz gerçekten. Ayrıca hayatı boyunca izlediği en iyi filmler lisesinde ilk sıraya İyi, Kötü ve Çirkin’ i koymuştur.