Home > İnceleme - Analiz > Politikaya Farklı Bir Bakış: Geceden Önce

Politikaya Farklı Bir Bakış: Geceden Önce

Bu filmin Kürt sinemasında politikayı ve varoluşçuluğu güzel anlatıldığını düşünüyorum. Yönetmen adeta güzel bir renk katmış. Silah sesleriyle ve yaşam alanını tam o zamanki gibi aktarmış. Geceden Önce, 2015-2016 döneminde yaşanan Kürdistan teröründe olağanüstü halde sıradan bir ailenin öyküsünü anlatmaktadır. Üç farklı karakter vardır: Rabia, Hüsnü ve Gulbîn. Evin hanımı Rabia, kızının sürekli pencereleri açık tutmasından şikayetçidir. Rabia bir yandan ailesini düşünürken bir yandan da evindeki sorunlara çare bulmaya çalışır. Rabia evin hem annesi hem de babasıdır. Evin kızı olan Gulbîn sanat ile ilgilenmektedir. Vaktini tablolar çizerek geçirir, aynı zamanda kız arkadaşıyla yeni bir hayat kurmak ister lakin şartları ele vermez. Gulbîn bakış açısı çok farklıdır. Yaşadıklarından yorulmuş, bu yorgunluğunu sanatla ve kız arkadaşıyla vakit geçirerek yok etmeye çalışır. Evinin camlarını sürekli açık tutması annesine bir çağrı atmak gibiydi. Yani orada demek istediği “ben ne olursa olsun güvende olacağım anneciğim, lütfen endişelenme.” hissiyatını ortaya çıkarıyordu. Çünkü Rabia Gulbîn’e her “neden pencereleri açık bırakıyorsun, silah seslerinden kafam şişti.” söyleminde Gulbîn buna karşı hiç tepki vermez ve sorun yaşamadığını açıklıyordu. Gulbîn esinlendiği Ana tablosundan yola çıkarak annesi Rabia’nın portresini çizmektedir. Annesi de her defasında sabırla modelliğini yapar. Dışarıda yaşanan silah ve çatışma olaylarına rağmen kızı için katlanır. Aslında burada çok güzel bir noktaya vurgu yapabiliriz. Sanatın her türlü olayda bulunduğu ortamı güzelleştirmesine en iyi örneklerden biri olabilir. Eğer Gulbîn sanatla ve annesini çizmekle uğraşmasaydı yaşadıkları silahlı çatışma olaylarında tıkalı kalacaklar ve psikolojik açıdan hiç iyi olmayacaktı.

Evin babası Hüsnü gençliğinden beri fotoğrafçılıkla uğraşır Diyarbakır’dan ve ailesinden mükemmel kareler ortaya çıkarmıştır. Yıllar sonra hasta haliyle tanıdığı fotoğraf stüdyosu arkadaşına gider ve bu fotoğrafları değerlendirmek istediğini söyler. Arkadaşı onun için uğraşır ve fotoğrafları daha iyi hale getirmek için çalışırlar. Arkadaşı ona bunların değerli olduğunu ve getirmek için geç kaldığını ancak sorun olmadığından bahseder. Yaşanılan silahlı çatışmalar, o dönemin Diyarbakır’ı, Gulbîn ve sanatla olan ilişkisi, Rabia’nın hayat ile olan mücadelesi ve Hüsnü’nün fotoğraflarını yaşatma çabası… film bambaşka hikayeleri barındırıyor ve çok güzel bir noktada buluşturuyor.

Kürt sinemasında politikanın daha da gerçekçi işlendiğini düşünüyorum. Filmde gerçekten o mekanlar ve olaylar tam da bölgede yaşayanların hayat hikayelerinden birer parça. Yönetmenin politikayı güzel bir hikaye üzerinden anlatması çok iyi bir nokta atışı, fazlasıyla gerçekçi bir film. O dönemi o kadar iyi yansıtmıştı ki… Keşke günümüzde de Kürtlerle olan çatışmalar bir son bulsa, sinemanın buna çare olacağını düşünüyorum. Maalesef ırkçılık her yerde var lakin bu konu üzerinde durmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Kürtler uzun zamandır Türklerle aynı topraklar içerisinde yaşadı, 93 Harbi ve Çanakkale Savaşı’nda Kürtler de savaştı. Onlar da Türklerle omuz omuza mücadele verdi. Hiç yılmadan usanmadan yaşadıkları alan ve toplum için savaştı. Buna rağmen Türkiye’de her türlü kötülüğü ve oyunu Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerine yaşatma çabaları kocaman bir saçmalık ve saygısızlıktan ibaret. Politikanın en başından beri ‘vazoyu ben kırmadım o kırdı’ oyunundan ibaret olduğu açıkça ortada. Bütün saçmalıkları Kürtlerin yaşadıkları alanlara yaşatarak bir olgu elde edilmez. Karşılarında oyuncak yok, her şeyden önce karşılarında ‘insan’ olduklarını anlatmak bile zor.

Biraz daha güncele kaymak ve gerçekçi konuşmak istiyorum. Son olaylarda bildiğiniz üzere Van’da bir darbe yaşandı. Van’daki insanlara sizin seçme hakkınız yok denildi. Aynı topraklar üzerinde aynı ülkede yaşıyoruz, bu yaşatılan durumu İstanbul’da yaşandığını düşünün. Aradaki fark bu kadar belli oluyor işte. İnsanlar oyuncularını Kürt şehirlerde oynatma derdinde. Peki bu durumda Van ne yaptı? Susmadı, konuşmaya devam etti ve protesto yaptılar. Polislerin acımasızlığını görmezden geldiler, orada olağanüstü bir durum yaşandı ve insanlar kendilerini konuşturdu. Kazanan devrimcilik oldu! İnsanlar kendilerine yapılan hadsizliğe rağmen devrim yarattı, sokaklara döküldüler ve cayır cayır ortada haklarını savundular. Sonuç, iki günün ardında yapılan saçmalık son bulundu. Halk hareket etti ve kazandı. Kürt sinemasında her daim politika çok gerçekçi anlatılmıştır, insanlara birebir izlediği esnada yaşatacak nitelikte kuvvetli bir anlatım sunulmuştur. Sinemanın devrimsel gücü yaşadıkça, bizler konuştukça hayat daha güzel hale gelebilir.