The Woodsman, pedofili suçundan 12 yıl hüküm giyen William’ın hapishaneden çıktıktan sonraki “normalleşme” sürecine yoğunlaşıyor. Filmin karakterler ve metaforlar üzerinden okunması daha anlaşılır olacaktır.
İlk karakterimiz William’ın hapisten çıktıktan sonra bir kereste fabrikasında çalışırken tanıştığı Vicki. Vicki ile zamanla kaynaşmaya başlıyor William. Ancak Vicki Williamda bir şeylerin ters gittiğini anlıyor. Filmin ilerleyen bölümlerinde William ve Vicki’nin birbirlerine sırlarını anlattıkları bir diyalog yaşanıyor. Kadın küçükken 3 abisi tarafından sırayla tecavüz edildiğinden bahsediyor. William ağabeylerine karşı ne hissettiğini sorduğunda kadın onları seviyorum diyor. William’ın sırrı ise bildiğimiz üzere çocuklara duyduğu ilgi. Bunu duyan Vicki şoke oluyor bir müddet konuşmuyorlar. Vicki olayın şokunu atlatınca William’a evindeki sarmaşık bitkisinin kökünden bir sarmaşık ağacı hediye ediyor.
Filmin ikinci karakteri William’ı sürekli gözetleyen polis memuru. Polis William’ın evine ilk girdiğinde ”içeriyi aramamın mahsuru var mı?” diyor sonrasında William ”evet arayamazsın” deyince polis memuru diyor ki ”neden sakladığın bir şeyler mi var?” William da cevap olarak ”herkesin sakladığı bir şeyler vardır” diyor. Evi ararken polis memurunun gözüne sarmaşık bitkisi takılıyor. Polis William’a sarmaşık bitkilerinin güneşe konmaması gerektiğinden bahsediyor. William ”ama dışardaki ağaçlarda da sarmaşık var” deyince polis memuru hazırcevap bir şekilde ”evet karanlık” taraflarında diyor. Anladığınız üzere sarmaşıklar her insanın içinde bulunan toplumsal normlara ve etiğe uymayan tarafı temsil ediyor. Vicki’nin kendi sarmaşığını onunla paylaşması, polis memurunun sarmaşığı gölgede tutması gerektiğini söylemesi ve Williamın dışardaki ağaçlarda da sarmaşıklar var demesinin nedenini şimdi daha iyi anlıyoruz.
Filmin bir diğer önemli karakteri William’ın gözüne kestirdiği kuş gözlemcisi küçük kız Robin. Robin, William ile konuşurken ona diyor ki ”kuş gözlemlemeyi seviyorum benim onları izlememden korkmuyorlar ancak onları inciteceğimi düşünürlerse görünmek istemez kaçıp gider.” Anladığımız üzere William’ın küçük kızlara olan ilgisine benzer bir ilgisi var Robin’in kuşlara. En azından William böyle düşünmüş olacak ki bu benzerlikten hız alarak Robin’e ”dizimde oturmak ister misin?” der. Robin bunu reddeder babasının da ondan bunu istediğini söyler. Şaşıran William sorduğu bir dizi soru ile babasının aslında Robin’i istismar ettiğini anlar. Konuşmanın sonunda gözü yaşlı Robin, William’a ”dizinde oturmamı ister misin?” diye sorar. William ”hayır” deyip kalkar gider.
Filmdeki William’a dair doğrudan bilgi aldığımız terapi sahnelerine bakalım. Terapistin kız kardeşine dair sorduğu ensest sorulara “küçükken beraber uyurduk ve saçlarını koklardım” diyor. Ancak bunu söylerken ki jest ve mimikleri çok zorlandığını görüyoruz belki de William her şeyi anlatmamıştı. Muhtemelen kız kardeşiyle arasında bir şeyler vardı ve küçükken yaşadığı bu tatlı hatıraları anımsamak için küçük kızlardan hoşlanıyordu. Yani o kızlarda aslında küçük kız kardeşini arıyordu. Bu nedenle Vicki’ye ”hayır onları asla incitmem” demişti. Belki de bu sebepten dolayı kız kardeşi onunla görüşmeyi dahi asla kabul etmemiş 3 ay sonra görüştüklerinde de bu iyi bir görüşme olmamıştı.
Filmde polis memuru ikinci gelişinde William’a kırmızı başlıklı kız hikayesindeki oduncudan bahseder ki oduncu aynı zamanda filme de adını verir. Polis memuru der ki ”hayatta oduncular yok. Hiçbir kız bir kurt tarafından yutulduğunda onu çizik bile almadan o kurdun karnından çıkaracak bir oduncu yok.” Burada özellikle kırmızı başlıklı kız masalından referans verilmesi bu üstanlatının sembollerinin kullanımı açısından mükemmel bir tercihtir. Çünkü esasen kırmızı başlıklı kız masalı bir kızın ergenleme törenine gidiş hikayesidir. Yani kızlıktan kadınlığa geçişi. Döngüsel bir biçimde büyük annenin ölmesi ve kendisinin büyük annesini doğurması. Masaldaki donelerin çoğu genç kızları uyarmak için sembolik bir ifade ile anlatılmıştır. Oduncu tiplemesi ise aslında gerçek değildir jungçu bir okuma ile sağ duyuyu temsil eder oduncu. Polisin neden oduncunun gerçek olmadığını söylemesi şimdi daha anlamlı bir zemine oturuyor. Karakterin hapisten çıkınca neden kereste fabrikasında çalıştığı da daha iyi anlaşılmaktadır bu şekilde.
Filmin son karakteri ise William’ın takip ettiği oğlanları kandırıp arabasına bindirmeye çalışan bir sapık. William sürekli bu sapığı izler. Günlerden bir gün bu sapık bir çocuğu arabasına bindirir. Akşam olup da çocuğu geri getirdiğinde William sapık adama hiçbir şey demeden onu dövmeye başlar. Aslında bu sahnenin anlattığı şey William’ın kendi içindeki sapığı dövmesidir. William o sapığa bakıp aslında kendisinden nefret ediyordu ve onu dövdüğünde de aslında kendini cezalandırmıştı. Bu kavgadan sonra evinden taşındığını ve fabrikadaki kadınla başka bir yere yerleştiklerini görüyoruz. Yani film sonunda William kendi içindeki sapıkla yüzleşerek sonunda normalleşmeye bir adım atmıştır. Sağ duyusunu kullanmıştır. Oduncu sarmaşıklarını gölgeye kaldırmıştır.
Ancak esasen William’ı normalleştiren şey bu yaşadığı ve yaşattığı şeyin diğer insanlar tarafından da yaşadığını fark etmesiydi. William bunu anlamak için eniştesine pat diye kendi kızına karşı ensest bir şeyler hissedip hissetmediğini sormuştu. Eniştesi de bir anda köpürüp ”ben öyle hasta bir adam değilim” deyip bir hışımla gitmişti. William yaşadığı şeyleri yaşayan ve yaşattığı şeyleri yaşayan insanlar aramıştı aslında film boyu ve bulmuştu da. Vicki William’ın yaşadıklarına benzer bir ensest ilişki yaşamıştı. Kuş gözlemcisi küçük kız Robin ise William gibilerinin yaşattığı şeylere maruz kalmıştı. Bu karşılaşmalar sayesinde William normalleşmeye başlamıştı.
Son olarak filmin başardığı çok zor bir şeye daha değinmek istiyorum. Bu kadar hassas bir konuda bu kadar ince bir iş çıkarılması gerçekten takdire şayan. Ne William’ın sapkınlıklarının normalleştirilmeye çalışıldığını ne de William’ın canavarlaştırıldığını görüyoruz. Film boyu izlediğimiz tek şey bir sapığı yargılamaya çalışmak yerine anlamaya çalışmak.