Gangster filmleri, genellikle yasa dışı faaliyet gösteren, yeraltı dünyasının bilinmeyen taraflarını gösteren, hayatlarını çalarak veya şiddet yoluyla sağlayan, karakterinin bilinmeyen gizli taraflarını ortaya çıkaran filmlerdir.
Bu türdeki suç hikayelerinin odak noktasında bir kurban/kurbanların yaşamlarına, başka bir çeteyle olan büyüklük çatışmalarına, banka soygunlarına, kaçakçılık serüvenlerini göstererek büyüme ve düşüş hikâyelerinden oluşur. Gerçek hayattaki gangster raporları filmlerde çokça kullanılmıştır, gangsterlerin hayatlarının içini daha iyi gösterebilmek için kalabalık şehir ve sokaklar tercih edilir, karanlık sokaklar, pis ve virane mekanlar, alt sınıf barlar filme zenginlik katıyordu.
Gangsterlerin ve çete oluşumunun gerçek kaynağı 1929 Büyük Buhranı’ydı. Bu kriz sonrası tüm dünya etkilenmişti ama özellikle Amerika’da büyük bir soruna yol açacaktı. İnsanlar işsiz ve ekonomi çökmüş durumdaydı ve ortaya küçük gruplar halinde çeteler ortaya çıkmaya başladı. Bu çeteler ilk başta küçük suçlar ve dönemin içki yasağı sonrasında kaçakçılık faaliyetleri ortaya çıktı sonra büyümeye ve gücü elinde bulundurmaya başlayınca banka soygunları ortaya çıktı. Filmlerde de gerçek hayatla paralel olan konular işlendi hatta bazı ünlü gangsterlerin biyografisi veya o kişilerden esinlenilerek ortaya gerçekçi filmler çıktı.
Gangsterler çoğu zaman sokaktan gelen kimseler olduğu için ahlaksız, kendine zarar veren, bozuk ağızlı kişiler tasvir ediliyordu. Suç kurgularında polisler, dedektifler ve özel ajanların gangsterleri yakalama serüveni olay içeriğinde bulunan bir unsurdur. Gangsterlerin zalim, sert bir görünümle iktidara gelebilirler ancak bu görünümün altında hassasiyet ve duyarlı kimseler de olabiliyor.
Çoğunlukla alt tabaka kişilerden, fakir göçmenlerden ortaya çıkarlar, genellikle yükseliş, büyüme hikâyeleri olarak başlar, kısa bir rüyadır bu çoğu zaman, aynı zamanda bir ahlak hikâyesidir, gangsterler çoğu zaman anti kahraman olarak gösteriliyor ve karakterler mutlu sona ulaşamadan ölüyor veya yakalanıyor. Bunun bir nedeni de topluma ve ahlak anlayışına ters düşmesinden kaynaklanıyor. 30’lu yıllarda bu yasalaştı “Hays Yasası” olarak orta çıktı. Sinema Filmi Prodüksiyon Kodu olarak da bilinen bu kod, aslında Amerikalı film yapımcılarının uyması gereken bir dizi kural ve kuraldan oluşuyordu. Yönetmelik, üretilen ve dağıtılan tüm filmlere kısıtlamalar getiriyordu; bunların en önemlisi, suç ve ahlaksızlığın asla olumlu bir şekilde tasvir edilemeyeceği ve eğer biri ahlaka aykırı bir davranışta bulunursa, beyazperdede cezalandırılması gerektiğiydi.
İlk başlarda polisiye – suç, polisiye – gizem filmleri olarak konumlandırıldı daha sonra “film-noir” adı altında bu türün bir alt parçası olarak kaldı, kara film adı geçmeden önce de bu türün özelliklerini taşıyan birçok film bu türün temel yapı taşlarını oluşturdu.
Gangster-suç türünün resmi olarak başlangıcını belirleyen ilk filmlerden biri, DW Griffith’in organize suçla ilgili The Musketeers of Pig Alley (1912) filmiydi. Bu şimdiye kadar yapılmış ilk gangster filmi değildi ama hayatta kalan ilk önemli gangster filmiydi. Dış mekan sahneleri NYC’nin Aşağı Doğu Yakası’ndaki gecekondu apartmanlarının bulunduğu çete bölgesinde çekildi ve oyuncular arasında olası çete üyeleri de vardı.
Raoul Walsh’un ilk uzun metrajlı filmi, sessiz suç draması The Regeneration (1915), suçlu bir anti-kahramanın muhtemelen ilk karmaşık karakterizasyonunu içeren ilk uzun metrajlı gangster filmi olarak kabul edildi. New York sokaklarında şiddet içeren kanunsuzluğu ve Owen Conway adında yetim bir İrlandalı-Amerikalı gecekondu çocuğunun yükselişini gösterdi.
Sesli Sinemaya Geçişte Gangster Filmleri
Gangster filmlerinin, ekrandaki kanunsuzluk ve şiddete ilgi duyan izleyicileri sinemaya çekmenin gerçekten eğlenceli ve popüler bir yolu haline gelmesi, ses çağına ve 1930’lara kadar mümkün değildi. Gerçek hayattaki gangsterlerin varlığı (örneğin, Al Capone, John Dillinger, Pretty Boy Floyd, Baby Face Nelson) ve çağdaş organize suçun yükselişi ve kentsel şiddetin artması bu türün teşvik edilmesine yardımcı oldu.
İlk gangster filmlerinin çoğu dönemin gazete manşetlerinden alınıyordu ve bu halkın suç filmlerine olan ilgisini arttırıyordu. Halk kendinden bir parça olarak gangster filmleriyle bir bağ kuruyor aynı zamanda gangsterlerin filmlerde zenginleşmesi ve iktidar sahibi olması halkı da heyecanlandırıyordu. Sesli sinemanın gelmesiyle gangster filmleri odak noktası haline geldi çünkü bu filmler ses olmadan hayata geçemezdi (makineli tüfek ateşi, gıcırdayan frenler, çığlıklar, şehrin sokaklarında kovalamacalar ve ciyaklayan araba lastikleri). Ses teknolojisinin ve mobil kameraların mükemmelliği de bunların yayılmasına yardımcı oldu.
Warner Bros. Mükemmel bir gangster stüdyosu kurdu ve Warner’ın gangster filmlerinin yıldız üçlüsü olarak görülüyordu; kariyerlerini bu türde sert adamlar olarak oynayan oyuncular arasında Edward G. Robinson, James Cagney ve Humphrey Bogart da vardı.
Howard Hawks’ın yönettiği Scarface (1932), Yasak Çağı Chicago’da Paul Muni’yi güç delisi, gaddar, olgunlaşmamış ve canavarca bir serseri olarak canlandırdı. Tony Camonte’nin karakterizasyonu genel olarak acımasız, cani haraççı Al Capone’a dayanıyordu.
İtalyan asıllı Amerikalı göçmen gangsterlerin tasvir edildiği aşırı şiddet içeren, çığır açan bu film, yirmi sekiz ölümü ve bir gangsterin makineli tüfeği ilk kez kullanmasını içeriyordu. Suçluları anlayışsız bir şekilde tasvir ettiği için Hays Yasası’nın dikkatine sunuldu ve bunun yayınlanması ve içeriği konusunda bir mücadele yaşandı.
Hem The Public Enemy (1931) hem de Scarface (1932), ikna edici olmayan önsözler veya sorumluluk reddi beyanlarıyla serserilerin yaşam tarzını sansasyonel hale getirdikleri yönündeki eleştirileri savuşturmaya çalıştı. Özellikle Scarface (1932), gangster serseriliğini ve halkın ve hükümetin kayıtsızlığını suçlamak için eleştirel, yazılı bir açıklamayla başladı. Seyirci daha sonra mafya faaliyeti fenomenindeki sapkın hayranlığıyla gangster rolünü teşvik etmekle suçlandı ve ardından şu itirazda bulunuldu:
“Halk Düşmanı’nın yazarlarının tutkusu, serseri ya da suçluyu yüceltmek yerine, bugün Amerikan yaşamının belirli bir katmanında var olan bir ortamı dürüstçe tasvir etmektir.”
“Bu resim, Amerika’daki çete yönetimine ve güvenliğimize ve özgürlüğümüze yönelik sürekli artan bu tehdide karşı hükümetin duyarsız kayıtsızlığına bir ithamdır. Bu resimdeki her olay gerçek bir olayın kopyasıdır ve bu resmin amacı hükümetten şunu talep etmektir: ‘Bu konuda ne yapacaksınız?’ Hükümet sizin hükümetinizdir. Bu konuda ne yapacaksınız?”
Erken Dönem 10 Gangster Film Önerisi
- The Regeneration (Raoul Walsh, 1915)
- Underworld (Josef Von Sternberg, 1927)
- Little Caesar (Mervyn LeRoy, 1931)
- The Public Enemy (William A. Wellman, 1931)
- Scarface (Howard Hawks, 1932)
- I am a Fugitive from a Chain Gang (Marvyn LeRoy, 1932)
- Pépé le Moko (Julien Duvivier, 1937)
- Angels with Dirty Faces (Michael Curtiz, 1938)
- High Sierra (Raoul Walsh, 1941)
- The Maltese Falcon (John Huston, 1941)