Genç ve başarılı bir avukat olan Arthur, bir gün genç bir kıza tecavüz ettiği ve şiddet gösterdiği iddialarıyla yargılanan hatırı sayılır bir üne sahip olan prestijli bir hâkimin avukatlığını yapmak için zorla işe alınır. Dava süresince kocaman bir ahlaki ikilemde kalan Arthur’un üzerinden tüm adalet sistemin nasıl büyük bir çöküşte olduğunun anlatıldığı “…And Justice for All” çok ince bir sistem eleştirisi olmakla birlikte bizlere hayatın ’’kanunlarını’’ da açıklar aslında.
…And Justice for All; ahlak ve adalet dengesinin zor kurulduğu, yeminlerin anlamını yitirdiği bu gezegende insanların aslında içinde bulundukları durum dışında başka hiçbir şeye gereken önemi göstermediklerini, “Olacağı varmış, ben bir şey yapmadım” esaslı düşünce yapılarını ve bu düşünce yapısının masum insanlara getirilerini oldukça etkileyici ve son derece gerçekçi bir şekilde yansıtan bir yapım.
Herkes kendini garantiye almak, başına olay açmamak ve tehlikeden uzak durmak ister. Fakat kendilerinin de içinde olduğu bir sistemin yukarıdan aşağı bırakıldığını göre göre yere çarpıncaya kadar onu sadece seyredip fırsatları olduğu halde hiçbir şey yapmamak kendi acınası sonunu izlemekten veya kendi bacağına sıkmaktan başka bir şey değil. Bu durumda insanın elini kolunu bağlayan hiçbir şey yok. Hatta masum insanların iplerini -daha doğrusu kelepçelerini- çözmek de insanın elinde. Ama maalesef günün sonunda ’’sürü psikolojisi’’ veya ’’sosyal sınıf farklılıkları’’ gibi etkenler de olduğu için insan yanlış doğru fark etmeksizin güçlü olan neyse ona yöneliyor. Bu yoldan sapmadığı için de asıl ’’güçlü’’ olanın kendisi olduğu yalanına kapılıp gidiyor.
Film, birden fazla konu ve hikâyeyi aynı anda ele alıyor ve buna rağmen hiçbir şekilde filmin içinden çıkıp gerçek hayata dönmüyorsunuz. Çünkü bu aslında bir film değil, gerçek hayattan kesitler topluluğu. En acı ve tokat gibi çarpan tarafı da bu aslında. Herkes her şeyin farkında ama bunu düzeltmek için elden hiçbir şey gelmiyor. Elinden gerçekten bir şeyler gelen insanlar da yeri geldiğinde kendi menfaatleri için ters giden her şeyi göz ardı edip kendi kafalarında ideal dünyada yaşamaya devam ediyorlar.
And Justice for All’u sıradan mahkeme filmlerinden ayıran en önemli özellik ele aldığı davaların etkilediği ve etkilendiği her şeyi incelikle ama sıkmayacak şekilde anlatması. Avukatların dava süresince psikolojik durumları, elinde güç olanların her şeyi becerebileceği ve insanların doğru olanı değil de yapmaları gerekeni yaptıkları bunların başında geliyor. Ayrıca en ufak bir karadan bile etkilenen çevrenin bizim düşünüp düşünebileceğimizden çok daha geniş olduğunu hatırlatmaktan da geri kalmıyor.
Bu eserin duruma göre bir şeyler eklenip çıkarılarak hayatın her alanına uyarlanabileceğini düşünüyorum. Bununla birlikte de bir ’’film’’ olarak kalmaktan fazlasını yaparak her şeyi, herkesi geri plana atıyor. Gerçek hayatın yerine yerleşiyor böylece. Belki de oradan hiç ayrılmadı…