Home > İnceleme - Analiz > The Menu: Sınıfsal Veda Diyalektiğinde Yenen Yemekler

The Menu: Sınıfsal Veda Diyalektiğinde Yenen Yemekler

Burjuvazi yıllardır sinemada en çok eleştirilen konulardan biri olmakla birlikte günümüzde daha güncellenmiş haliyle yapılan taşlamaları da görmekteyiz. İşte o eleştirilerden biri olan The Menu, gerçekten lezzetli mi yoksa anlatmak istediğini anlatamayıp çiğ kalmış bir film mi?

Kadrosunda son zamanların popüler ve artık ismini her yerde görmekten bıktığımız oyuncusu Anya-Taylor Joy, Ustaların ustası Ralp Fiennes ve yine kendi jenerasyonunda iyi bir oyuncu olan Nicholas Hoult öne çıkan isimler olarak yer alıyor. Filmin konusuna gelecek olursak, ünlü şef Julian Slowik, misafirlerine birbirinden farklı yemeklerin yer aldığı geniş bir tadım menüsü hazırlamıştır. Bu seçkin menüyü tatmak için uzun yollardan gelen ayrıcalıklı kişilerin kirli çamaşırları film ilerledikçe ortaya dökülecektir. Hepsi birbirinden kötü ve günahkar zenginlere bir ders vermek şef ve ekibine kalmıştır. Film kara komedi ve gerilim filmi olarak geçmesine rağmen ben kara komedi ya da birkaç sahne hariç, hiçbir gerilim unsuru göremedim. Ralph Fiennes’in insanı iyi anlamda rahatsız eden oyunculuğu olmasa The Menu’nün sayabileceğimiz cazip yanları çok az kalıyor.

Karakterlerin motivasyonlarına değinilmemesi, hepsinin yüzeysel işlenmesi bu filmi en kötü kılan özelliklerden birisi. Aşçı ve ekibinin arasındaki bağ ve neden böyle bir komploya tarikat üyesi gibi katıldıkları asla anlaşılmıyor. Ayrıca, bunu da yapmamışlardır denilen Hollywood klişelerini kullanmaları bu filmi iyi bir burjuvazi eleştirisi yapmaktan ziyade kötü bir Masterchef eleştirisi haline getiriyor. Açıkçası binlerce örneği olan “sınıf eleştirisi” temalı filmlerin The Menu’de olduğu gibi kör göze parmak sokarak yapılması filmi itici hale getiren en önemli unsurlardan birisi. Bunlara ek olarak kendi merkezine aldığı kapitalizm eleştirisini aşçı-patron-yemek konsepti üzerinden anlatmasını The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover isimli filmden esinlenerek yaptığını düşünmekteyim. Ben sizin yerinizde olsam The Menu yerine ele aldığı konuyu her anlamda çok daha derin işleyen The Cook, the Thief, His Wife & Her Lover’ı tercih ederdim.