2023 yılında Merve Kuş Mataracı tarafından yönetilen Emma belgeseli şimdi MUBI’de!
Emma İngiltere’de henüz lise öğrencisiyken arkadaşıyla beraber düğüne gider ve orada Mehmet ile tanışır. Bu tanışma onun hayatını baştan aşağı değiştirir. Mehmet kaçak bir göçmendir ve sınır dışı edildikten sonra Emma onun peşinden gider.
Belgeselde yabancı olarak kırsal kesimde yaşamanın zorluklarını görüyoruz. Emma’nın hikayesi gerçekten fazlaca ilham verici. Aşkı uğruna her şeyi göze alması çok cesaretliydi. Belgeseli izlerken yalnızca yabancı bir kadının öyküsü değil, aynı zamanda kırsal kesimde yaşamayı iliklerine kadar hissedebiliyorsunuz. Taşrada büyümüş biri olarak belgesel beni çok etkilemişti. İzlediğim her dakika küçüklüğüme götürmüştü. Ben de belgeseli izledikten sonra önce uzunca düşündüm. O kadar çok etkilemişti ki bir süre etkisinden çıkamamıştım. Sonra yönetmen Merve Kuş Mataracı ile iletişime geçip kendisiyle röportaj yapmamı teklif ettim. Kabul etmesinin ardından sizlere bu eşsiz içeriği hazırladım. Emma’nın hikayesini kesinlikle herkes izlemeli. Yönetmenimize çokça teşekkür ediyor sizleri röportajımızla baş başa bırakıyorum. Yaşamınızda mükemmel günler diliyorum!
- Emma film belgeseli çekim süreci nasıldı? Çekim esnasında yaşadığınız zorluklar var mıydı? Varsa nelerdir?
Sonbahar ve kış aylarında çekim yaptık, ancak çekimlerimiz çok kısa zamanda gerçekleşti sonbahar sahneleri iki buçuk günde ve kış sahneleri de iki günde çekildi. Çünkü çekimleri zamana yayacak yeterli bütçemiz yoktu.
Belgesel yapmanın kendi içerisinde zaten belirli zorlukları vardır. Çünkü karakteriniz oyuncu değil ve size yaşamını tüm gerçekliğiyle göstermesi için güvenmesi gerekiyor ve çekim esnasında da kameraya aşina olmadığı için çok fazla tekrar almak ve gibi durumlar yaşanabiliyor. Ben de bunları yaşadım, çekim esnasında Emma hamileydi, daha da hassas davranmamız gerekiyordu ve elbette bana ve kameraya alışması da biraz zaman aldı.
Bunun yanı sıra köyde çekim yapmanın da kendi içinde zorlukları vardı; çok fazla çocuk sesi, traktör sesleri, insanların kendi işlerine dönme zorunluluğu var, çünkü tarlada ve ahırda onları bekleyen işleri var. Çok hızlı ve verimli çalışmak zorundasınız. Bunların yanı sıra burada bahsedemeyeceğim çok fazla stres de vardı. Şunu söylemeliyim ki eğer bugüne dek teknik anlamda kendimi geliştirmeseydim ve imkânsızlık içinde çok fazla film yapmasaydım bu belgesel asla bugün izlediğiniz gibi olmazdı. Tamamlanır mıydı? Ondan bile emin değilim!
Teknik ekibimle bazı problemler yaşadım; genç olmam ve kadın olmam ekibin daha yaşlı üyeleri tarafından sessiz bir şekilde bana çok yoğun olarak hissettirildi ve kocaman bir soruna dönüştürüldü. Özellikle, film yaparken kadın bir yönetmen olarak, edilgen olmaya zorlandığınızı hissediyorsunuz. Böyle bir durum içerisindeyken, eğer sizi edilgenleştiremiyorlarsa, sabote etme eğiliminde bulunuyorlar. Örneğin; kış mevsimini iki kez çekmek zorunda kaldık, çünkü ilk çektiğimiz görüntüler ekibin dikkatsizliği nedeniyle silindi ve tekrar gidip çekmek durumunda kaldık. Ayrıca, çektiğim bazı röportajların sesini kaydetmedikleri için kullanamadım. Çektiğim bazı sahneler, flu çekilerek veya kamera çok fazla hareket ettirilerek kullanılamaz bir hale dönüştürüldü vs.
Emma belgeselini düşündüğümde, gerçekten bu kadar suistimalin içerisinde böyle bir iş çıkarabildiğim için hüzünle karışık bir gurur hissediyorum.
- Neden Emma’nın hikâyesini çekmeyi tercih ettiniz?
Emma benim ilk belgeselim, daha önce kurmaca kısa filmler yaptım. Bu filmlerimden bazıları, temeline kadın hikâyesi alıyordu. İngiltere’de yaşayan Gaziantepli bir arkadaşım Gaziantep’te yaşayan İngiliz bir kadının hikâyesinden bahsetti ve bu arada ben de Gaziantepliyim. Emma’nın paylaşımlarını gördüm ve kendini ifade ediş biçimi bana çok güzel geldi ve etkilendim. Düşündüm ki bu kadının hikâyesi ve mücadelesi beni etkiliyorsa, benim gibi metropolde yaşayan bir çok insanın hayatını da etkileyebilir. Sonra Emma ile iletişime geçtik. Kültür Bakanlığı’na başvuru yaptık ve oradan destek aldık. Fakat sonrasında Emma çekim yapmaktan vazgeçti, sanırım yaşamının bir filmde yer alması onu tedirgin etmişti. Daha önce kamera önünde yer almamış olduğunu düşündüğümüzde bunun anlaşılabilir olduğunu da düşünüyorum.
Sonrasında Emma’yı ikna edebilmek için köyün muhtarını aradım, köyün muhtarı Emma’yı tekrar ikna etti. Süreç zor olsa da iyi ki ikna ettik; çünkü film bittikten aylar sonra çok mutluydu ve bana şöyle söyledi ‘İnanmayacaksın ama Merve, bu filmi çekmek benim kim olduğumu anlamamı ve kendimi olduğum gibi kabul etmemi sağladı, bunun için teşekkür ederim!’ Elbette bunu duymak beni çok mutlu etti. Sözleşmeyi imzaladıktan iki hafta kadar sonra da çekimlere başladık, çünkü sonbahardı ve sonbaharı kaçırmak istemiyordum. Gaziantep’te sonbahar çok güzeldir. Kışa hazırlık olarak, yöresel ürünlerinin yapıldığı, üzümlerin olgunlaştığı ve fıstıkların toplandığı bir mevsim! Elbette, kırsal da geçen bir belgesel yapıyorsanız, mevsim ve bu mevsimin içerisinde yer alan öğeleri kullanabilmek çok önemlidir. Bir belgesel yapıyorsanız, bunun için de kurmaca bir film yapıyor gibi bir hazırlık ve çalışma sürecinin oluşturulması çok önemli. Çekimlerden önce, İngiliz kültürünü ve edebiyatını inceledim; belgeselde yer alan bazı söz ve şiirleri Emma’nın kültüründen ilhamla belgesele dâhil ettim ve bunlar filme önemli bir katkı sağladı. Her zaman kendi filmlerimde; edebiyattan, felsefeden ve şiirden beslenmeye özen gösteririm. Bir çok filmimde muhakkak şiir ve metafor görürsünüz.
- Sizce günümüzde kırsal bir bölgede kadın olmanın zorlukları nelerdir? Emma film belgeselinde yaşadığınız süreç düşüncelerinize etki etti mi?
Kırsalda kadın olmak elbette zor, ancak Ana Kent’te de kadın olmak zor. İşin özünde kadın olmak gerçekten zor ve buna anneliği de dâhil ettiğinizde, işler daha da güç bir hale gelebiliyor. Ancak Emma bununla çok iyi başa çıkıyor, sekiz çocuk ve köy işleri. Bunu sevgiyle başardığını düşünüyorum.
Belgeseli yaparken tamamen tekniğe ve hikâyeye odaklandığım için temel etki kısmı sonrasında gelişti. Filmi yapmak ve tamamlamak, benim için büyük bir mücadeleye dönüşmüştü. Dolayısıyla bu süreçte fark etmedim. Ancak filmden sonra fark ettim ki; bu filmi yapmak, içimde bir şeyleri uyandırmıştı. Eskiden ormanda veya çiçeklerin olduğu bir yoldan geçerken bitkilere dokunmazdım, ama şimdi onlara dokunuyorum, onları hissetmeye çalışıyorum. Hatta ormanda kendim için küçük bir ev bile yaptım! Doğa gerçekten muhteşem bir şey ve onu hissetmeye çalıştığınızda, oraya ait olduğunuzu da anlıyorsunuz. Belgesel ’in amaçların biri de buydu, hissettirmeye çalışmak. Çünkü bu his üzerinde yoğunlaştığınızda, bir bilincin uyanacağını düşünüyorum.
- Emma ile kendinizi benzettiğiniz yönler var mı?
Emma ile ben çok farklıyız. Ancak, Emma’nın bazı konuları ele alışında ve kavrayışında, kendimi yakın bulduğum zamanlar oldu. Bazı konularda onu anlayacak kadar tanıdım. Konunun özünde, bir kadını başka bir kadının anlaması da zor değil.
Ben, Emma’yla çok fazla yaşadım ve ben, onunla yaşarken o yoktu. Çekimler bittiğinde herkes hayatına devam eder. Fakat Emma; sürecin içerisinde ve öncesinde ve sonrasında, o kadar çok benim düşüncemde var oldu ki sanırım başka hiç kimse Emma’yı benim kadar düşünmemiştir. Onunla özdeşlik kurmak, onun gözünden bakabilmek, onun evrenini olduğu gibi yansıtmak. Aynı zamanda tüm bunları; kendi dünyamla, kendi algımla ve görme biçimimle yapmak. Bunlar birçok düşün, his ve zaman gerektiriyor. Bir yazar, romanının karakteri ile nasıl bağlantı kurarsa -ki karakter kurmaca olduğu halde, benim karakterim gerçekti- bu karakterin düşünme biçimi, etrafı algılayış biçimi, yaşadığı zorluklar ve hayalleri vs. bunları ortaya çıkarmaya çalışmak gerçekten ayrı bir derinlik ve bağ kurmayı gerektiriyor. Onun hayatını filmi almış olmak; o filmi yaparken, her sahnede kendi ruhumdan ve algımdan bir şeyler katmış olmak, bu hikâyeyi benim parçam yapıyor! Elbette bu, benimle yaşamaya devam ediyor.
- Kırsal bölgede doğa içinde çalışmak sizi nasıl hissettirdi?
Kırsal bölgede daha önce de çekim yapmıştım, uzun zaman dizi setlerinde çalıştım ve sinemada çalıştım, dolayısı ile köyde çekim yapmanın zorluklarını biliyordum. Sarılar köyündeki insanların hikâyelerini bilmesem de bir yakınlık kurmaya çalışarak, onları belgesele dâhil edebilmek ve onların yuvalarında, onlarla birlikte şarkılar söyleyip sohbet edebilmek çok güzeldi.
- Emma gibi film belgeselleri çekmeyi düşünüyor musunuz? Başka proje planlarınız var mı?
Emma’dan sonra bir belgesel daha yaptım, 6 Şubat depremini konu alıyor. Ancak elbette, Emma belgeseline nazaran çok daha sert ve duygusal yükü izleyici içinde ağır bir iş. Yakında prömiyerini yapmayı umuyoruz ve izleyiciyle buluşturmak için heyecanlıyız.
Ayrıca hazırlığında olduğum bir sinema filmi projem var; bu beş yıldır üzerine çalıştığım bir senaryo, bu yıl Kırgızistan’da çekimlerine başlayacağız. Umarım bu güçlü senaryo da harika bir filme dönüşür ve izleyicinin karşısına sunma fırsatı yakalarız.
Emma belgeseline gösterdiğiniz ilgi ve alaka için çok teşekkür ederim..
Sağlıcakla.