Home > İnceleme - Analiz > Pietá: Acının ve Sevginin Analizi

Pietá: Acının ve Sevginin Analizi

Acıyı ifade edebilmemizi sağlayan pek çok kelime ya da anlamamızı sağlayan birçok duygu olsa da, hiçbiri muhtemelen sevgi kadar bağlantılı olamaz. Şimdiye kadar duyduğumuz romantize edilmiş “Sevgi acıtır.” ya da “Acının sonunda sevgi vardır.” gibi sevgi ve acı ilişkisi ifadelerini bir yana bırakıp insan özüne göre düşünürsek, sevginin değil yanlış insana duyulan doğru sevginin acıyı ortaya çıkardığını görebiliriz. Kim Ki-duk’un Pietá’sı da bizlere bu acı, sevgi ve ikisinin doğurduğu acıma duygusunu görsel olarak sunuyor.

Yanlış anlaşılmasın, acı ve acıma duyguları aynı değildir ancak acımanın, acı duygusundan çıktığını söyleyebiliriz çünkü acıyı ve nasıl bir şey olduğunu hissetmeden acımak da mümkün değildir. Ana karakterimiz Gang-Do da, acı duygusunu anlamadığı ve bilmediği için acıma duygusu da olmayan, mafya adına çalışan bir tefeci. Esnafa geri ödemeleri karşılığında borç veren Gang-Do, geri ödemesini zamanında alamazsa borç aldığı kişileri sakat bırakarak onların sigortadan aldıkları parayı da borçlarının karşılığı olarak alıyor ve kendince adaleti bu şekilde sağlıyor. Bütün yalvarma ve yakarmalara kayıtsız kalan Gang-Do, oldukça soğuk ve duygusuz bir karakter olarak yansıtılıyor. Hatta başlarda Gang-Do’yu yatakta kendini tatmin ederken gördüğümüz sahne de onun yalnızlığını temsil ediyor.

arton6496

Filmin gidişatı, Mi-sun adlı bir kadının dahil olmasıyla birden değişiyor. Gang-Do’nun yıllar önce onu terk eden annesi olduğunu ve pişman olup geri döndüğünü iddia eden Mi-sun’a inanmayan Gang-Do’nun tepkisi ise pek iyi yönde olmuyor. Ancak ne yapsa da Mi-Sun’u etrafından uzaklaştıramıyor. Öyle ki Mi-sun tüm kötü tepkilere ve kovulmasına rağmen geri geliyor, evi temizliyor ve en önemlisi de Gang-Do’yu asla bırakmıyor. Hatta Gang-Do insanları sakat bırakırken bile öylece onu izliyor ve hiçbir tepki vermiyor. Duruma sinirlenen Gang-Do bir gün kendi vücudundan kestiği bir et parçasını Mi-sun’a verip yemesini istiyor. Mi-sun hiç düşünmeden et parçasını ağzına atıp çiğneyince Gang-Do yavaş yavaş kendini bırakmaya başlıyor. Anne evgisinden yoksun olan Gang-Do, içten içe kendisine bu şekilde davranan ve ne yapsa da onu bırakmayan Mi-sun’un sevgisini arzulamaya başlıyor ve zamanla Mi-sun’un annesi olduğuna tamamen inanıyor. Öyle ki Mi-sun’un kendisi için ördüğünü söylediği kazağı giymek için muhteşem bir istek duyuyor ki burada da Gang-Do’nun içindeki yarım kalan çocuk-anne ilişkisini görebiliriz. Bir gün fidan dikmeye gittiklerinde Mi-sun Gang-Do’ya öldüğünde onu buraya gömmesini söylüyor. Söylediği şeylere kızan Gang-Do’ya da “Herkes ölür” cevabını veriyor.

Ancak aslında olayların özünün tamamen farklı olduğunu film ilerledikçe anlamaya başlıyoruz. Bir gün Gang-Do, Mi-sun’un kaçırıldığını söyleyen bir telefon alıyor. Gang-Do büyük bir telaşla onu ararken biz de Mi-sun’u bir tekerlekli sandalyede oturmuş düşünürken görüyoruz ve bu noktada Mi-sun’un filmin başında intihar ettiğini gördüğümüz tekerlekli sandalyedeki gençle bir bağlantısı olduğunu anlıyoruz. Ardından Mi-sun’un buzdolabından bir insan bedeni çıkardığını görüyoruz ki buradan sonra aslında bu bağlantının anne-oğul ilişkisi olduğunu anlamak da zor olmuyor. Aslında Mi-sun’un, Gang-Do’nun sakat bıraktıktan sonra dayanamayıp kendini öldüren bir gencin annesi olduğunu ve tüm bu annelik ve kaçırılmanın bir oyun olduğunu anlıyoruz. Mi-sun aslında ölü oğlunun bedenini saklayan ve intikam arzusuyla yanan bir anne. Bu noktada “Neden Gang-Do’ya annesi olduğu yalanını söyledi?” sorusunu sorabiliriz ancak yazının başında da dediğimiz gibi, acı ve sevgi bağlantılı duygulardır ve Mi-sun, Gang-Do’dan verdiği sevgiyi boşa çıkarmakla intikamını almak ve birini kaybetmenin verdiği acıyı yaşamasını istiyor.

pieta 1200 1200 675 675 crop 000000

Mi-sun’u arayan Gang-Do potansiyel suçlu olarak annesini kaçıranların sakat bıraktığı insanlar olduğunu düşünüyor ve onları ziyaret etmeye başlıyor. Ancak gittiği yerlerde eskisinden farklı bir şeyler de hissetmeye başlıyor: acıma. Değerli birini kaybetmenin verdiği acıyı hisseden Gang-Do, berbat şeyler yaptığı insanlara acımaya başlıyor. Mi-sun’un oğlunun çalıştığı yere gidip boş tekerlekli sandalyeyi görünce oturuyor ve uyuyakalıyor, yan odadan gelen Mi-sun kulağına eğilip oğluna yaptğı şeylerden bahsettiğinde merhametsiz Gang-Do’nun gözünden bir damla yaş süzüldüğünü görüyoruz.

Telefonuna bitmemiş bir binanın fotoğrafı gelince oraya giden Gang-Do, yukarıda arkasında onu itmek için biri varmış gibi yapan Mi-sun’u görüyor. Fakat bu sahneden önce Mi-sun’u, Gang-Do’ya acıdığı için ağlayarak ölü oğlundan özür dilerken görüyoruz. Binanın altındaki Gang-Do annesinin ölüm ihtimali altında acı çekerken, üstündeki Mi-sun ise içindeki anne sevgisi yüzünden tüm yaptıklarına rağmen Gang-Do’ya acıyor. Gang-Do’nun diz çökerek annesini öldürmemesi için hiç kimseye yalvarmaları arasında, Mi-sun kendini aşağıya atıyor. Gang-Do’nun o anki tepkileri, tüm film boyunca neredeyse sıfır duygu olarak izlediğimiz karakter üzerinden bizlere acının birini ne hale getirebileceğini gösteriyor. Mi-sun’un isteği üzerine onu gömülmek istediği yere gömmeye giden Gang-Do toprağı kazınca üzerinde annesinin ona ördüğü kazan olan, Mi-sun’un gerçek oğlunun orada gömülü olduğunu görüyor ve her şeyi anlıyor. Buradan sonraki Gang-Do ile Mi-sun ve oğlunun ölü bedenlerinin yan yana toprakta yattığı bir sahne karşımıza çıkıyor ki bana göre filmin en etkileyici sahneleri arasındaydı. Mi-sun’u gömen Gang-Do, sakat bıraktığı adamlardan birinin evine gidiyor ve kendisini adamın karısının kullandığı kamyonetin altına bağlayarak kendini öldürüyor. Bu ölümü seçmesinin nedeni aslında artık yaptığı şeylerden ve insanlara çektirdiği acılardan pişman olması, ölümü seçmesi ise kendi acısına katlanamaması.

Pietá, acı ve sevgi kavramlarını gerçekçi ilişkiler üzerinden somut şekilde aktarmayı başaran bir film. Gerçekçi ilişkiler demişken de İsa ve Meryem referansından bahsetmeden de geçmek istemiyorum. Filmin adını aldığı, Michelangelo’nun filmle aynı ismi taşıyan heykeli, kollarında İsa’nın ölü bedenini tutan Meryem tasviri aslında filmle birçok yönden bağlantılı. Heykelde İsa, annesi Meryem’in kucağında yatmakta ve Meryem’in bir eli İsa’yı bırakmak istemiyormuş gibi ona sarılı, diğer eli ise ölümünü taktir edercesine ölü bedenininin altında açılmış, onu bize sunmakta. Mi-sun bir yandan oğlu gibi davrandığı Gang-Do’ya acımakta, bir yandan da intikam duygusuyla ölümünü bize sunmakta. Meryem fiziksel olarak İsa’dan daha büyük çünkü İsa Meryem’in yanındayken onun gölgesi altında. Bu da Gang-Do’nun, Mi-sun’un yani anne figürünün altında ne kadar aciz ve acınası olduğunu göstermekte.

Michelangelos Pieta 5450 cut out black e1668034989874

Genel toplayacak olursak, Pietá aslında kelime anlamı olarak acı demek olsa da acı duygusunun zaten içinde bulunan sevgi ve acımayı da temsil ediyor. Film boyunca bu üç kavram arasındaki bağlantıyı anlamaya çalışıyor ve fark etmeden karakterler ve olaylarla bağlantı kuruyoruz. Sevgi duygusunun aslında kontrolü çok zor ve düşünüldüğünden çok daha büyük bir şey olduğunu hatta yeri geldiğinde acıya bile evrimleşebileceğini bizlere anlatan Pieta, insan ilişkileri üzerine önemli dersler vermenin yanında kapitalizmin insanların ve emekçilerin hayatını nasıl etkilediğini de alttan bir şekilde gösteriyor aslında. Son cümleyi desteklemek ve incelemeyi bitirmek adına filmden bir replik bırakmak istiyorum:


“Para dediğin nedir ki?”
“Para her şeyin başı ve sonudur. Sevgi, onur, şiddet, öfke, nefret, kıskançlık, intikam ve ölüm.”