Sahne 1:
Sokağa içindeki müteveffa ile bırakılan tabut, bir çocuk, bir kedi, bir adam ve gözyaşı? Elleri yüzüne kapanık ağlayan adamdan mı düştü? Emin miyiz? Yüzüne elleri kapalıysa ağlıyordur? Ya gözyaşı? Tabutun başında kimse yok artık/kareden çıkardık başka herkesi, sigara içen karpuzcu izliyor, müteveffanın göğsü inip kalkıyor, örtü bunu diyor bize. Bir sigara daha yakıyor ve tezgâhına dönüyor… Ölünün başında elleri yüzüne kapalı adam… İnip kalkan zihin zamana ait bir görüntü mü, eski bir korku, bir düşünce, yere düşen yaşlar düşünceden mi, öyle…
Sahne 2:
Köyün sokaklarında yürüyüş. Müziğin ve karanlığın/gölgelerin etkisiyle üç kişinin yürüdüğü/yürüyeceği yol gizemli bir hâle bürünür. Artık fenerleriyle yürüyen kadınların sıradan insan varlıklar ve yukarda iplere asılmış kukla/bebeklerin de sıradan nesneler olmadığına emin olmak üzereyiz, biri yol kenarında çubuğuyla oynar, diğeri çubuğuyla ipte asılı kuklalara vurur, artık eminiz… Film işi cinli iştir (mi?!) … Üç kişi aldırışsız aralarından geçerler yahut aynı aralıkta yaşanan iki ayrı şey mi?
Sahne 3:
Cinler, şeytanlar toplanır, bet bereket kaçar… Film şeritlerine takılan kedi de teneke de onların mı işi diye sormak abes, onlar bizim olayımızın tesadüfleridir. Cinler evin içinde ateşin başındalar ve kendi işlerine bakıyorlar, kadın kahramanımız da kendi işine; filmleri ateşe atıyor…
Belki bu sahneler Hegelci “spekülatif somut” kavramı bağlamında irdelenebilir. Spekülatif somut Hegel tarafından, gizemli olan kavramını mantığa açmak için oluşturulmuştur: ne doğaüstü bir oluşum ne de basitçe gözlemlenebilir bir olgudur. Spekülatif somut yoluyla, gizem kavramının yeniden yorumlanmış hali olarak ve onu mantığa açmaya çalışarak. Tarkovsky’de genellikle anlatı, sadece spekülatif somut örnekleri yaratmak için gereken itici güçtür, İvan’ın hayallerinde olduğu gibi.
Robert Williams’ın iddiasına göre, spekülatif somut “farklılık içinde ve farklılık yoluyla oluşan ve bir gizem olan, birlik durumudur […]. Ne sahte hurafeler ne de supra-rasyonel doğaüstü haldir, aksine spekülatif, diyalektikrasyonel bütünlüğün kendisidir.”
Tarkovsky ve Ingmar Bergman tarafından dinin ele alınış biçimlerindeki farklılıklar ile ilgili bir makalesinde Valeria Baeva, Bergman’ın insanlara Tanrı ile iletişim halinde olma ve olmama süreçleri üzerinden baktığını vurgular. Şöyle söyler: “İnsanın istekleri, kuşkuları vardır, sürekli olarak kendi sorularına cevaplar aramaktadır.” Fazla-insani bir hal olan kuşkuyu gözler önüne sermek için, Bergman insanı “bir büyüteç altındaymış gibi” değerlendirir. Buna zıt olarak, Baeva der ki, Tarkovsky’de “her şeye kadir [bir] Tanrı’nın doğaüstü gücüne dair mistik bir anlayış vardır.” Örneğin, akan bir çatı olmamasına rağmen içeride yağmur yağmaktadır –Tarkovsky’nin filmlerinde sıkça rastlanan fantastik bir olay. Ev, hikâye yapısının bir parçasıdır, ama içerideki yağmur değildir. O, önceki olayların nedensel sonucu olmayan ayrı bir olaydır. Anlatının metafora dönüştüğü ve filmin resme dönüştüğü andır.
Tarkovsky’nin iddiasına göre “görüntü bölünmez ve anlaşılmazdır, bizim bilincimize ve somutlaştırmaya çalıştığı gerçek dünyaya tabidir. […] Evrenin bütünlüğünü kavrayamayız ama şairane imge o bütünlüğü ifade edebilir.” Bu sebeple, “görüntü, gerçeğin bir izlenimidir; körlüğümüz içinde görmemize izin verilen, gerçeğin anlık görüntüsüdür.” İç mekandaki yağmurun anlatısal bir işlevi yoktur. Hakkında konuşulmaz ve kimsenin ıslandığını ya da kıyafet değiştirdiğini görmeyiz. Aynısı beklenmedik şekilde çıkıveren ani rüzgarlar için de geçerlidir. Kır evinin yakınından geçtiği görülen bir melek. Havalanan bir çift. Nostalghia’nın final sahnesinde, bir adamı ve köpeğini küçük bir göletin kenarında Rusya’daki bir kır evinin önünde görürüz, hareketsizdir ve gözünü dikmiş kameraya bakmaktadır. Yavaşça uzaklaşırken, anlarız ki adam, köpeği ve dachaları (Rus kır evleri) tümüyle İtalya’da devasa bir Gotik harabenin içindedir. Burada, kendimizi adamın üstesinden gelemediği memleket hasretine kapılmış buluyoruz: filme çekilmesi yerine, (metaforik olarak) resmedilmesi daha mümkün bir görüntü.”
Sinema Yılmaz Atadeniz’den David Lean’e uzanan bir masal ya nihayet…
1.sahne için: https://youtu.be/ECvaTqdXxmk?t=215
2.sahne için: https://youtu.be/ECvaTqdXxmk?t=798
3.sahne için: https://youtu.be/ECvaTqdXxmk?t=1529