II. Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaşın sert rüzgarlarıyla boğuşan Güney Avrupa’nın Yunanistan’ı 1963 yılının Mayıs ayında bir heyulayı öldürdü…
Kendini gezegenin jandarması sanan Amerika, Avrupa’nın doğu hudut karakolu olarak Yunanistan ve Türkiye’yi tercih etmiş, Sovyetler Birliğine karşı nükleer silahlarını Balkan ve Anadolu topraklarına yerleştirmişti. Grigoris Lambrakis 21 Nisan 1963 günü barışçıl bir eylem düzenler. Milletvekili olması sebebiyle kendisi dışında tüm göstericiler gözaltına alınmıştır. Tüm gözü pekliği ve savaşa karşı arsızlığıyla tek başına yürüyüşü devam ettirir ve aşağıda gördüğünüz meşhur fotoğrafı ortaya çıkmış olur…
KÜF:
Eser bizi rütbeli askerlerin toplantısında, rütbeli polis şefinin solipistik monoloğuyla karşılıyor. ‘’İdeolojik hastalık, küf hastalığı gibidir bir an önce önlemek gerekir’’ gibi gayet yerinde bir tespitle karşısındakilere talimatı veriyor. ‘’izm hastalığı’’ vurgusuyla basite indirgemeye çalışsa da içten içe onlardan olmayanlara karşı bedenini ve zihnini saran korku dilinden dökülüyor. Nihayetinde yok etmek istediği fikrin savaş karşıtlığı ve anti emperyalizm olduğunun, haklı olanın karşısında olduğunun ve sırf iradesizliğine yenilmiş, maddi çıkarlara dayalı vatanperverlik yaptığının bilincinde olduğu için bu tehdidi bir an evvel bertaraf etmek istiyor. Küf olarak nitelendirilenin elle tutulur gözle görülür olmamasından, hayalet olup tüm evlere taşınmasından, şimdi elinde tuttuğu gücün kaçınılmaz olarak yitip gitmesinden kaygılanan rütbeli Yunanistan’ın kaderine leke sürecek olan toplantıyı sonlandırır…
Yunanistan’ın dikta rejimine zemin hazırlayan bir dizi olaydan yalnızca biri olan bu suikastte hükümet destekli faşist grup her zamanki gibi oyuncak gibi kullanılır. Bayrak ve din gibi yumuşak karınlarından gıdıklanmaya oldukça müsait olan eğitimsiz, sarhoş ve ahlak yoksunu bu teröristler her NATO ülkesinde teşhir ürün misali kolaylıkla yaratılır ve kullanılır. Bu teröristleri pazarlamak için dünyanın neresinde olursanız olun, kolay para, cinsellik ve cennet vaadiyle yaptıramayacağınız iş yoktur.
‘’Din ve saltanat sonsuz ülkemizin iki dayanağıdır…’’ diyordu faşist örgütün lideri.
Lambrakis’in nükleer füzelerin ülkesine yerleştirilmesine karşı yapacağı salon konuşması hükümet tarafından salon sahipleri tehdit edilerek engellenir. Binlerin sığmasa da konuşma yapılacak bir salon bulunur, sokağa hoparlör bağlanır. Sokaklar demokratlar ve faşist teröristler tarafından bölünmüştür. Niçin, kimi öldüreceğini bile bilmeden orada olan teröristler para vaadiyle orada bulunmakta hatta önce Lambrakis yerine bir başkasına saldırarak asıl vatanperveri yok etmek istediklerinin bilincinde değillerdir. Toplumsal yozlaşma küçük bir parazit kitlesine hitap etse de hükümetin elinde tuttuğu ve tutmayı başaramadığı dengesiz güç nedeniyle olayların çığırından çıkar..
Doktor Lambrakis’in hayati tehlikesinin oluşması ve tanıkların varlığıyla imajlarını diri tutmaya çalışan devlet ‘erkanları’ kendilerini temize çıkarmak için yarışa girişirler.
BİR KAPLAN KADAR ÇEVİK VE VAHŞİ:
Faşistlerin birbirlerini kollamaya başlaması esasen kolaylıkla geçip gitmesi beklenen yargı sürecinin idealist başsavcının gayretiyle aleyhlerinde sonlanmasına sebep oluyor. Ortak yazılmış ve konuşulmuş ifadeler arasında ‘Bir kaplan kadar çevik ve vahşi’ sözünün birden fazla kullanılması savcının dikkatine takılır. Mekanik bir uğultu, rüzgarla birlikte kıpırdanan yapraklar veya küçük kız çocuğunun ıslık sesi kadar keskin ifadeler birbirlerini izler. Nihayetinde Doktor artık barış adına şehittir fakat katilleri tek tek tutuklanır. Yunanistan’da esen sol rüzgar seçimler öncesi umut olur fakat çok uzun sürmeden Amerika ve NATO tarafından desteklenen ordu yönetime el koyar. Katiller kısa sürede aklanır hapis cezalarını almazlar. Mağdurlar suçlu konumuna düşer. İfadesi alınırken itirafçı olan faşist teröristler yine kendi üsleri tarafından el altından imha edilir, nihayetinde Yunanistan bugününün çizgisini çekmek namına kaleminin kağıdına değdirdiği noktayı koymuş olur.
Yersiz ve zamansız suç politikasına ışık tutan eser yakın geçmiş Türkiye’sinden izler taşımaktadır. Birçok yerde kendinizi yaşadığınız coğrafyayla mukayese ederken, ülkemizin geçici yöneticilerinin nefretine mahzar olduğunuzu hatırlarken bulacaksınız.