Kes – Kerkenez, insan hakları üzerine sanatsal yapıtlarıyla tanınan yönetmeninin çektiği 11.filmi. Hatta Ken Loach’ın tanınan filmleri arasında ilk çekileni. Bir kuş ve içine kapanık çocuk etrafında gelişen dingin hikayeyi daha derin inceleyecek olursak, senaryomuz etkileyiciydi. Başta çok özgün gözükmese dahi karakterimizin son derece incelikli yazıldığını düşünüyorum. Toplumsal konularda tiz yerlere değinmiş. Yoksulluğu ya da çalışma zorunluluğunu sefalet dramına dönüştürmeden, bunu yapmak için çok fazla fırsatı olmasına rağmen durduk yere dramatikleştirmeden tüm doğallığı ile yalın biçimde hissettirdi. Eğitim; hatta daha çok eğitimcilerdeki yanlışları, çocukların buna yorumlarını, o çok beğendikleri eskileri yad etmenin artık sadece laf kalabalığı olarak gözüktüğünü dışardan bariz bir şekilde izledik. Ekonomik sıkıntılar içinde büyüyen gençlerin üzerine durmak istemedikleri gelecek kaygısı, çoğunun mutlak sonu olan maden ocağı çaresizliğini, sesi yüksek çıkanın masumu incitmekte kendini haklı görmesini acı bir şekilde tecrübe etmiş olduk Ken Loach sayesinde.
Billy ile ilgili konuşmak istiyorum. Çevresi zorbalarla dolu. Okulda tek derdi ona buna sataşmak olan, halden anlamayan insanlar var. Öğretmenleri (şu anlayışlı adam hariç) resmen kıdemleri ve bildikleriyle öğrencilere gövde gösterisi yaparak kendilerini tatmin ediyorlar. Evet bunun örneklerini ne yazık ki hala pek çok yerde görebiliriz. Hatta iyi niyetli öğretmenimiz Kes’in kulübesinde hayvan sahiplenen insanlar üzerinden bu konuyla ilgili bir örnek veriyor.
Esas oğlanımızın en sıkıntılı muhatabı abisi. Bu çocuk iyi niyetten uzak, merhamet denen şeyden bihaber, beş para etmez bir karakter. Madende çalışıyor ve kardeşi orda asla bulunmak istemiyor. Annesi çocuklarına karşı ilgili değil. Jud ile hep atışma halindeler. Yoğun olarak çalışmak zorunda. Babası ise evi terk etmiş. İşte böyle bir ortama bir çocuk koyarsanız suskun, gerçekçi ve bence biraz da ürkek karakterimiz Billy ortaya çıkar. Bu çocuk bir şeylerin farkındadır. Mesela yalan söylüyor, çalıyor, bunun kötü olduğunu biliyor her durumda da yapmıyor. Kuşu için et aldığı kasap para kabul etmeyince yemeğinden ikram ediyor. Sakınmıyor. Ayrıca dillendirmek istemese de ne sevdiğinin, ne yapmak istediğinin, paranın, insanların farkındadır. Ama anlamlandıramaz bazı boşlukları vardır ve sessizce görmezden gelir, sorgulamak istemez. Özellikle annesinin hayatındaki rolünün ve abisinin dönem şartları altında bu duruma tutumunun bahsi geçen sorgulamadan kaçınmasında büyük payı var denebilir. Bir çocuk için çok büyük sözler söyler. Bunların aklına bile gelmemesi lazım o dönemlerinde. Bir arkadaş bulur ama onunla arkadaş olabilmeye bile layık görmez kendisini. Kuşuna hayrandır. Bu hayranlığın da, o’na iyi gelen bir şeyi ilk kez bulmanın verdiği sarhoşluğun da payı vardır diye düşünüyorum çünkü kuşa karşı resmen mahcup durumda. Evet daha önce eğittiği başka hayvanları da olmuş ama Kes bir başka. Belki de yollarının kesiştiği dönemin ya da eğitmesi zor, asil bir hayvan olmasının katkısı vardır. Nihayetinde bu seferki farklı. Sınıfında o’nu nasıl eğittiğini anlatırken ki heyecanı görülmeye değerdir. Gözleri doldurur. Sanki sadece ondan bahsetmek istiyor. Yani sonuçta sevgiden uzak, hep kabalık görmüş, yaşamaması gereken durumlara maruz kalmış bir çocuğun tek sığınağı oluyor bu kuş. Billy ile konuşmayı hatta sadece dinlemeyi, ne düşündüğünü önemsediğimi hissettirmeyi çok isterdim. Buna çokça ihtiyacı var.
Filmin son beş dakikasından itibarense en başından beri korktuğumuz, gerildiğimiz şey maalesef ki yaşanıyor. Densiz abisi yoktan yere kuşunu Billy’den koparıyor. Jud Kes’e değersiz dediğinde, annesi “O sadece bir kuş” dediğinde baş karakterimizin daha bir saldırganlaşması; sonraysa zaten durgun, ciddi olan mizacını takınarak kuşuna asilce veda edip solgun gerçekliğine geri dönecek haliyle finali görüyoruz.
Çok çok beğendiğim bu filmin negatif yönlerine değinmem gerekirse ilk yarım saatte birtakım ufak problemler vardı sanırım. Sahneler arasında biraz kopukluk, bazı kısımlarda ise müziklerin gereksiz kullanıldığını söyleyebilirim. Neyse ki bu sıkıntıları otuz dakikanın ardından göremedim.
Yine bir çocuğun söylememesi gereken bir replikle, yarım yamalak bilgime rağmen yazdığım yazımı sonlandırıyorum.