Baş rolünde Ana de Armas’ın arz-ı endam ettiği, Peter Andrus’un sanat yönetmenliği ve Chayse Irvin’in harika kadrajları bambaşka bir noktaya taşınan Andrew Dominik imzalı bu Marilyn Monroe biyografisi prömiyerini Venedik film festivalinde yaptı. Naçizane biz sinemaseverler ile de Netflix’te buluştu.
Stilize planları, yakaladığı siyah beyaz estetik, kusursuz sanat yönetmenliğiyle; Marilyn Monroe’nun zarafetini, Norma Jean ’in inişli çıkışlı hayatını ve Blonde’un ruhsal çöküşünü perdeye yansıtmayı çok iyi beceriyor. Ancak senaryo sıkıntıları ve tempo sorunlarının üzerine iki buçukluk saatti aşan süresi de eklenince yer yer izlenebilir olmaktan çıksa da eleştirilerin aksine çok iyi bir film. Son yılların aranan Marilyn Monroe biyografisi olma niteliğinde. Filmin yönetmeni Andrew Dominik’e yöneltilen; seksist bakış açısı, Marilyn Monroe sömürüsü, eril sinema dili, kadın ruhundan anlamama, Marilyn Monroe’yu bir kez daha kurban etme gibi eleştiriler temelsiz ve sonuna kadar haksız. Bir deli kuyuya taş atmış ve aklı başında koca koca adamlar bu taşın peşinden koşuyor.
Bir yıldız kayıyor Norma Jean
Kayan bir yıldız; Norma Jean, Marliyn Monroe, Blonde. Hangisini tercih ederseniz. Ben her üç şekilde de hitap edeceğim.
Zamanının Hollywood’unda seks ikoniçesine dönüştürülen Marilyn Monroe, daha küçücük bir çocukluğundan itibaren yaşadığı travmalara, sektör tarafından nasıl sömürülüp zulmedildiğine baba figürü eksikliğinin ve ruhsal sorunlar yaşaya annesinin onu ne kadar etkilediğine bire bir ve en yakın plandan şahit oluyoruz.
Perde açılıyor Marilyn Monroe tüm zarafetiyle bizi filme davet ediyor ve norma Jean’in çocukluğuna doğru yol alıyoruz. Babasının yokluğu ve annesinin ruhsal bozuklukları neticesinde sevgisiz büyüyen, daha çocukken kaymaya başlamış bir yıldız Norma Jean. Şöhret merdivenlerinin basamaklarını acı acı tırmanıp bedeni ve ruhu sömürülürken, yüzüne Marilyn Monroe maskesini takan Norma Jean ‘ışığın çemberini’ de yanında götürerek; tüm hor görmelere, haksızlıklara, tacizlere, tecavüzlere rağmen erkek egemen Hollywood’un en tepesine çıkıyor. Yaşadığı travmalarla, hayatına giren erkeklerle, erkek egemen Hollywood’la kanının son damlasına kadar savaşıyor.
İstisnasız etrafındaki her erkek ona zarar veriyor. Rol aldığı filmlerde kimse Norma Jean ile ilgilenmiyor herkes seks objesi haline getirilmiş Marilyn Monroe peşinde. Cass ve Eddy bu seks objesini sonuna kadar sömürürken, Bobby kendi egosu altında ezilip Norma’ya hükmetme gayretinde. Adrien Broody’nin canlandırdığı yazar karakteri ise ilk aşkının fantezisini Blonde üzerinden yaşama peşinde. Kimse gerçek Norma’yı görmüyor, onu anlamıyor, anlamak istemiyor. Hayatına giren her erkek onun ruhunu lime lime, param parça ediyor. Norma’nın ruhunu okşayacak onu iyileştirecek babası ise orada değil. Norma sadece babasının umuduyla hayata tutunuyor. Norma son umudu babasının ışığı da sönünce kayıp karanlığa gömülüyor. Herkes onun ışıltısını tanıyor. Ama Norma Jean en başından beri kayıyor Marilyn bir anlığına parlayıp Blonde karanlığa gömülüyor.