Home > İnceleme - Analiz > Dancer In The Dark: Acının Müzikali

Dancer In The Dark: Acının Müzikali

Dogma 95 ve Filmin Temeli

Sinemanın gelişen teknoloji, görsel efektler vb. şeyler yüzünden özünü kaybettiğini düşünen Lars Von Trier ve Thomas Vinterberg, 1995 yılında “Dogma 95” adlı birkaç maddelik bir manifesto yayınladılar. Sanatın ve sinemanın kendini eklerden arındırması ve yaratıcılık üzerine yönelmesini savunan iki arkadaş, aslında adından da anlaşılabileceği üzere sinemaya oldukça katı kurallar koyan bir akım ortaya atmışlardı. Dogma akımına göre bir film çekilirken kamera elde taşınıyor olmalı, ses görüntülerden ayrı üretilmemeli ve gereksiz aksiyon filme eklenmemeliydi. Bunlar gibi pek çok katı kural içeren akım, özgür ruhlu sinemacılar tarafından pek kabul görmedi ancak Von Trier yine de ortaya attığı fikre çok yakın şekillerde çekilmiş bir filmi, Dancer In The Dark’ı ortaya çıkardı.

c7bc20229d272caf98edc73eac3ee51f

Dancer In The Dark’ acının müzikali olarak nitelendirmek bana göre en doğru tanımlardan biri çünkü aslında karşımızda, alışılanın aksine bizleri hiç de eğlendirmeyen bir müzikal film var. Film, genetik bir göz kusuru sebebiyle zaman geçtikçe görme yetisini kademeli şekilde kaybeden Selma ve çevresi üzerinde şekilleniyor. Selma onunla aynı genetik problemi taşıyan oğluyla beraber, bu problemden haberi olmayan oğlunun tedavi olmasını sağlayacak parayı biriktirmek için Çekoslovakya’dan ABD’ye gelen bir göçmen. Her ne kadar gözlüklerine rağmen zar zor görse de, Selma hayattan zevk almak için duymanın bile yetebileceğine inanan bir insandır ve müziği çok sever. Çalıştığı fabrikadaki makine sesleri, rüzgarın çıkardığı uğultu ya da duyabileceği her ses Selma için aslında birer şarkıdır. Film boyunca da Selma ile beraber bu şarkıları biz de duyar ve Selma karakterini canlandıran Björk’ün güzel sesiyle beraber Selma’nın şarkılarına eşlik ederiz.

bjork

Karakterler Üzerinden Bir Analiz

Belli bir yere kadar çocuğunu tedavi ettirmeye çabalayan bir annenin hikayesini izleyeceğimizi düşünebiliriz ancak film aslında büyük bir devlet ve toplum eleştirisidir. Von Trier bu eleştiriyi üstünü gerçekten de güzel örterek yapar ki film boyunca Selma ve yaşadıklarının aslında bozuk bir toplum ve hukuk eleştirisi olduğunu ilk bakışta fark etmek
zordur. Bu eleştiri analizini film karakterleri Selma, Selma’nın komşusu Bill ve onun eşi Linda üzerinden yapabiliriz. Selma burada para biriktiren ve emek veren kişi olarak alt sınıfı temsil eder. Çalışır, çabalar ve en önemlisi de güvenir. Güvendiği kişi ise devleti ve toplumu temsil eden komşusu Bill’dir. Bill başlarda Selma’ya karşı oldukça nazik ve yardımsever görünür ancak durumu finansal açıdan yeterli olmamasına rağmen bir sürü gereksiz harcama yapar.

Bu harcamaların sebebi ise üst sınıfı temsil eden Bill’in eşi Linda’dır. Linda, içinde bulundukları durumu bilmesine rağmen Bill’den sürekli kendisini lüks içinde yaşatmasını ister ve bunun için harcadığı parayı umursamaz. En sonunda bir gün Bill parasal açıdan büyük bir sıkıntıya düşer. Selma’nın ona duyduğu güven sayesinde oğlu için biriktirdiği paranın yerini öğrenen Bill parayı rahatlıkla çalar çünkü Selma görme yetisini artık oldukça kaybetmiştir. Bu noktada bizleri asıl sinirlendiren şey Bill’in parayı çalması değil, bunu yaparken asla vicdan azabı duymamasıdır aslında. Çünkü Bill film başlarında bizlere Selma’nın iyi ve güvenebileceği bir dostu olarak yansıtılır.

bjork dancer in the dark 2000 04

Bill’in parayı almasının ve Selma’nın bunu öğrenmesi arasından çok zaman geçmez ve Selma Bill’in evine gider. Emek harcayarak kazandığı parayı geri ister. Tam da burada Bill’in, yani toplumun korkaklığıyla yüzleşiriz: Bill parayı Selma’ya verip Linda’ya hesap vermektense, Selma’dan kendisini öldürmesini ister. Oğlu için her şeyi göze alan Selma, Bill’i öldürür ve parayı alıp oğlunun tedavisinde kullanması için yakın arkadaşına verir çünkü kendisi hapse
gidecektir. Selma idam cezasına çarptırılır ve bu noktada yönetmen sinirlenmemizi ister çünkü Selma’nın suçu olmadığını düşünürüz. Ancak Selma, Bill’i kendi isteğiyle vurmuştur. Bahsini geçirdiğim bozuk hukuk sistemi sorgulamasını da burada yapabiliriz, gerçekte suçlu olan kim? Bunca şeyi düşünürken Selma’nın ağzından bizleri farklı sorgulamalara da itebilecek o cümle çıkar: Yeterince şey gördüm.

"-Neden gözün kapalı yürüyorsun?
+Bütün yolları ezberledim.
-Ama düşebilirsin.
+Bütün düşüşleri de ezberledim."

Yönetmen Lars Von Trier’e göre, bir film ayakkabının içindeki bir taş gibi olmalıdır. Dancer In The Dark da filmden ne anlam çıkarırsak çıkaralım böyle hissettirmeyi başarabilecek olan bir filmdir benim gözümde. Dogma 95 akımına tam olarak uymamasına rağmen yine de bu akımın en iyileri arasında yer alabilecek düzeydedir ve bu sayede film bize her şeyi en açık ve doğal haliyle sunar. Belki biz de bazen gözlerimizi kapatırsak, Selma gibi etraftaki müziği duyabiliriz.


BİLGİ

Genel olarak duygusuz kabul edilebilecek davranışları yüzünden “Persona non grata” yani istenmeyen adam kabul edilen Von Trier’den böyle duygusal ağırlıklı bir filmin çıkması aslında oldukça şaşırtıcı. Ki filmle beraber Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülünü alan başrol Björk, Von Trier ile film çekimleri süresince sürekli tartışma yaşadığını belirtmiş ve hatta Von Trier’in kadınlardan nefret ettiğini, tüm filmlerinde de alttan bunu aşıladığını söylemiştir.