Vaftiz Edilmiş Bir Eşek: Balthazar
Balthazar hepimiz gibi doğmuş ve çok geçmeden ilk arkadaşlarını edinmiştir. Bizden tek farkı eşek olmasıdır. Arkadaş edinmesi sonrasında insanların doğası gereği Balthazar bir süre vakit geçirilmiş bir obje olarak kullanılmış, eğlenilmiş, dertlerden onunla arınılmış ve her şey gibi yarım bırakılmıştır. Aradan geçen yıllar içerisinde Balthazar, yozlaşmış feodalizm çarkının bir vidası olmuştur. Çocuksu duygulara sahip lakin her işçi gibi er ya da geç isyan etmeye meyillidir. Kızgınlığı ve öfkesi yalnızca fiilen sömürenlere değil onu yarım bırakan bu duruma gelmesine sebep olan herkese ve her şeye karşıdır. Artık çocukluklar ve masumluklar yitmiş yerini insanın ömrü kadar sürecek olan yetişkinlik ve onun getirisi olan vahşet almıştır. Balthazar zamanın akışını, insanların değişimini, dünyanın dönmesine şahitlik ediyor kendini her seferinde buna alışmamış halde buluyordur. Balthazar içimizdeki tanrı’nın bir halidir. Konuşamaz ve o konuşamadıkça dışardan gelen herkes onu itip kakar, öldürme planları yapar, kötü emellerine alet eder… Her halükarda tanrının burada suçu yoktur. Tüm bu olup bitenle birlikte çilesini suskunluğuna gömmüş bir eşektir.
Bir Veya İki Hayat
Marie’nin çocukluğuyla başlayan eser kısa süre sonra bize geçen yılları gösterir. Marie’nin yoksulluğuna dayanan fakirlik gururu sahip olunan her şeyin yok olmasına ailenin dağılmasına sebebiyet vermiştir. Artık Balthazar bir çocukluk hatırası, duygusal nostaljik olgu olarak belli travmalara açılan pencere olarak göze görünür. Marie insan doğası gereği büyüdük ve geliştikçe karakteristik gelişimini çevresel faktörlerden alır. Artık duygusuzlaşmanın eşiğinde olan Marie insanlığını tamamlamış durumdadır. Bununla birlikte Balthazar dayak yediğinde ağlamak için kaçacak yer olarak ilk akla gelen mekanı Marie’nin evi olarak bellemiştir. Balthazar insanları tanımış onlardan öğreneceği her şeyi öğrenmiştir. Eser bu noktada bize iyilik ve kötülük kavramlarını sinemanın olağanüstü estetik duruşuyla sunuyor. İyiliği de kötülüğü de kesin olarak görmediğimiz bu estetik sunumlarda ağlama sesleri, ufuğa dalmış uzun bakışlar ve doğanın eylemleriyle bizi insan olmanın acısıyla yüzleştiriyor. İnsan olmamış olmanın olgunluğuyla tüm bencilliklere karşı suskunluğuyla karşılık veren bir veya iki hayatın prototipini izlediğimiz eser yadsıdığımız insanlığımızı bize tekrar tekrar hatırlatıyor.