Bu yazımızda pek çok sinemaseverin sıklıkla duyduğu, belki de zaten bildiği bir konudan bahsedeceğiz: Karşı Sinema (counter-cinema). Filmlerin sadece eğlence değil, aynı zamanda toplumsal değişim, iletişimi ateşleme, normlara meydan okuma ve ilham verici eylemler için güçlü araçlar olduğu bir dünyayı hayal edin; işte bu, Hollywood’un ihtişamından ve gösterişinden çok uzak bir sinematik hareket olan karşı sinemanın alanıdır. Karşı sinema içinde bulunduğumuz dünyanın güç yapılarına karşı koymak, adaletsizlikleri ifşa etmek ve dışlanmış sesleri yükseltmek için hikaye anlatmanın gücünü kullanan asi bir sanat biçimidir. Genellikle ana akım film tartışmalarında göz ardı edilse de karşı sinema, beyazperdenin ötesine uzanan derin ve geniş kapsamlı gerçek yaşam eylemlerine sahiptir.
Alternatif sinema veya avangart sinema olarak da bilinen karşı sinema (bu terimler daha geniş hareketleri kapsar) monolitik bir varlık değildir. Esas olarak karşı sinema tek bir yaklaşımı merkezine alır (en genel yaklaşım ile): “Ana akım sinematik kuralların ve anlatıların bilinçli bir şekilde reddedilmesi.” Gişe başarısına odaklanmak veya yerleşik Hollywood formüllerine uymak yerine, karşı sinema sanatsal ifadeyi, toplumsal yapıyı ve statükoyu sorgulamayı öncelikli problematiği olarak ele alır. Bunu da çeşitli şekillerde ortaya çıkarabilir:
Biçimsel deney: Karşı sinema genellikle geleneksel film yapım tekniklerinin sınırlarını zorlar. Bu, alışılmadık anlatı yapıları, yenilikçi düzenleme stilleri, alışılmadık kamera açıları ve perspektiflerinin kullanımı ve anlatı dışı unsurların dâhil edilmesini içerir. Maya Deren’in deneysel filmlerini veya Sergei Eisenstein’ın çalışmalarındaki politik olarak yüklü montaj sekanslarını düşünün.
Marjinalleştirilmiş seslere ve perspektiflere odaklanan içerik: Karşı sinema, genellikle ana akım anlatılardan dışlananların deneyimlerini aktif olarak temsil etmeye çalışır (kadınlar, seks işçileri, LGBTQ+ bireyler, işçi sınıfı ve diğer marjinalleştirilmiş topluluklar gibi). Bu filmler, baskın ideolojilere meydan okuyan ve alternatif bakış açıları sağlayan önemli karşı anlatılar sunar. Örnekler arasında, sömürgecilik altındaki Afrika toplumlarının mücadelelerini tasvir eden Ousmane Sembène filmleri veya Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Chicano Hareketi’nden ortaya çıkan bağımsız filmler gösterilebilir.
Politik ve toplumsal yorum: Karşı sinema genellikle toplumsal ve politik eleştiri için güçlü bir platform görevi görür. Bu kategorideki filmler savaş, yoksulluk, eşitsizlik, baskı ve çevresel yıkım gibi konuları doğrudan ele alır. Belgeseller bunun için yaygın bir araçtır ve örnekler arasında Michael Moore’un belgesellerinden, Edward Snowden’ın NSA ifşalarını konu alan “Citizenfour” gibi filmlerde benimsenen araştırmacı gazetecilik tarzına kadar uzanan örnekler bulunmaktadır.
Karşı sinemanın etkisi estetik alanının çok ötesine uzanmaktadır. Sinema alanı dışında kalan uygulamaları da derin ve çok yönlüdür. Bu etkilerin en başat olanları ise şu şekilde sıralanabilir: Farkındalığı artırmak ve diyaloğu teşvik etmek, ötekileştirilmiş toplulukları güçlendirmek, toplumsal ve politik eyleme ilham vermek, eleştirel düşünmeyi ve medya okuryazarlığını teşvik etmek.
Farkındalığı Artırmak ve Diyaloğu Teşvik Etmek: Karşı sinema, genellikle göz ardı edilen gerçekleri sergileyerek, önemli toplumsal sorunlara ilişkin farkındalığı artırır. Örneğin, çevresel bozulmaya ve iklim değişikliğine odaklanan filmler, kamuoyunda söylemi güçlendirebilir ve iklim değişikliğine karşı eylemi harekete geçirebilir. Benzer şekilde, mültecilerin veya insan ticareti mağdurlarının deneyimlerini vurgulayan filmler, önyargılı düşüncelere ve klişelere meydan okuyarak duygudaşlık ve anlayışı teşvik edebilir.
Ötekileştirilmiş Toplulukları Güçlendirmek: Karşı sinema, ötekileştirilmiş topluluklar için kendini temsil etme ve güçlendirme için güçlü bir araçtır. Bu topluluklar, kendi anlatılarını yaratarak ve deneyimlerinin temsilini kontrol ederek, baskın anlatılara meydan okuyabilir ve inisiyatiflerini geri alabilirler. Bu, ana akım medyada genellikle çarpıtılan veya göz ardı edilen anlatıları ve tarihsel olayları konu alan yerli film yapımlarında belirgin bir etkidir. Yine de güncel siyasi iklimde, izleyicinin ötekinin sorunlarını ne kadar dert edindiği tartışmalıdır.
Toplumsal ve Politik Eyleme İlham Vermek: Karşı sinema, izleyicileri aktivizme ve politik seferberliğe katılmaya teşvik ederek toplumsal değişim için bir katalizör görevi görebilir. Aktivistlerin mücadelelerini vurgulayan, kurumsal usulsüzlükleri ifşa eden veya baskı örneklerini belgeleyen filmler, izleyicileri protesto gösterilerine katılmaktan politika değişikliklerini savunmaya kadar doğrudan eyleme geçmeye teşvik edebilir. Örneğin, “The Act of Killing” belgeseli, insan hakları ihlalleri hakkında uluslararası tartışmaları ateşlemiştir. Ancak Türkiye üzerinden bir örnek verecek olursak “Kanun Hükmü” belgeselinin festivallerde bile gösterimi yasaklanmıştır. Dolayısıyla, baskın rejimler ile yönetilen ülkelerde bu tarz filmlerin gösterimi bile sansür engeline takıldığı için karşı sinema seyirciye değil seyredemeyiciye ilham vermektedir.
Eleştirel Düşünmeyi ve Medya Okuryazarlığını Teşvik Etmek: Karşı sinema, izleyicileri tükettikleri mesajlar hakkında eleştirel düşünmeye ve baskın anlatıları sorgulamaya teşvik eder. Alternatif bakış açılarını sergileyerek ve geleneksel sinema tekniklerine meydan okuyarak, medya okuryazarlığını teşvik eder ve izleyicilerin medya yapımlarına yerleştirilen alt mesajları ve ideolojileri çözme yeteneklerini geliştirir.
Türkiye’de de karşı sinema, genellikle ana akım anlatılara meydan okuyan, politik, sosyal ve kültürel meseleleri ele alan filmleri kapsamaktadır. Bu kategorideki filmlere aşağıdaki örnekleri verebiliriz:
Yol (1982): Şerif Gören’in yönettiği ve Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı “Yol”, izinli olarak hapisten çıkan beş mahkûmun hayatını anlatır. Film, askeri yönetim altındaki Türkiye’nin baskıcı siyasi ortamını ve Kürt halkının mücadelesini işler. Eleştirel perspektifi nedeniyle yayınlandığında Türkiye’de yasaklanmıştır.
Uçurtmayı Vurmasınlar (1989): Tunç Başaran’ın yönettiği bu film, bir kadınlar hapishanesinde annesiyle birlikte yaşayan küçük bir çocuğun hikâyesini anlatır. Film, 1980’ler Türkiye’sindeki siyasi mahkûmiyetin sert gerçeklerini vurgular ve baskı altında masumiyet ve dayanıklılık temalarını işler.
Arada (2018): Mu Tunç’un yönettiği “Arada”, 1990’lar İstanbul’unda geçen ve Kaliforniya’ya kaçma hayali kuran genç bir punk rock müzisyeninin hikâyesini anlatır. Film, Türkiye’nin yeraltı punk sahnesine bir pencere açar, geleneksel kültürel normlara meydan okur ve muhafazakâr değerlerle gençlik isyanı arasındaki çatışmayı gözler önüne serer.
5 No’lu Cezaevi 1980-84 (2009): Çayan Demirel’in yönettiği bu belgesel, 1980’lerde insan hakları ihlalleriyle bilinen Diyarbakır Cezaevi’ni konu alır. Film, eski mahkûmların yaşadıkları zorlukları paylaşmalarına olanak tanır ve devlet baskısını, siyasi mahkûmlara yapılan kötü muameleyi sert bir şekilde eleştirir.
Konularından da anlaşılacağı üzere örneğini verdiğimiz bu filmler, Türkiye’deki baskın anlatılara meydan okuyarak, marjinalleşmiş seslere ve bastırılmış/karartılmaya çalışılmış tarihsel gerçeklere ışık tutmaktadır.
Karşı sinema muazzam bir potansiyele sahip olsa da, bazı sınırlamalarla karşı karşıyadır:
- Sınırlı dağıtım ve erişilebilirlik: Birçok karşı sinema filmi, sınırlı dağıtım kanalları ve fonlama nedeniyle geniş kitlelere ulaşmakta zorlanır.
- Niş kitleler için potansiyel: Bazı karşı sinema filmlerinin deneysel veya açıkça politik doğası, bunların ana akım kitlelere olan çekiciliğini sınırlayabilir. Ki bu filmlerin daha çok festivallerde gösterim şansı buluyor olmaları, özellikle pandemi sonrasında festivallerin de bilet fiyatlarını normal dönemdeki sinema bileti fiyatlarının bile üzerinde tutmaları, izleyiciyle buluşma şansının azalmasına sebep olmaktadır.
- Yanlış yorumlanma veya benimsenme riski: Karşı sinemada iletilen güçlü mesajlar, amaçlanan etkiyi baltalamak isteyenler tarafından yanlış şekilde lanse edilebilir ya da izleyici tarafından doğru şekilde yorumlanamadan –yanlış şekilde- benimsenebilir.
Peki bu anlattıklarımız ışığında değerlendirecek olursak, tüm bağımsız filmler karşı sinema olarak mı kabul edilir? Hayır, bağımsız filmler çok çeşitli stilleri ve içerikleri kapsayabilir. Karşı sinema, ana akım normlara meydan okumaya ve toplumsal değişimi teşvik etmeye odaklanan belirli bir alt kümedir. Dolayısıyla bütçe/para özerkliği karşı sinema için esas belirleyici değildir.
Karşı sinema filmlerini izlemenin günümüz ekonomik şartlarında –ne yazık ki- en kolay yolu online streaming üzerinden izlemek. Bu durum film yapımcıları ve emekçileri açısından olumsuz olsa da özgür bir sinema hayalinin gerçek olduğu ideal bir dünyada sorun teşkil etmeyecektir. Şimdilik karşı sinemanın finansman kaynakları sanat organizasyonlarından hibe, kitle fonlaması, bağımsız yapımcılar ve hükümet desteğini (bazı ülkelerde) içermektedir.
Karşı sinemayı sinema estetiği açısından ele alacak olursak, ana akım sinemanın estetik ve anlatı kurallarına meydan okuyarak hem biçimsel hem de içerik açısından alternatif bir yaklaşım sunduğunu söyleyebiliriz. Lineer ve neden-sonuç ilişkisine dayalı anlatılar yerine açık uçlu, döngüsel veya parçalı yapılar tercih edilirken, net kahraman-kötü ayrımı reddedilir ve sıradan, çelişkili karakterler öne çıkar. Görsel ve işitsel açıdan el kamerası, uzun planlar ve belgesel estetiği gibi deneysel yöntemler kullanılır; seyirciyi rahatsız etmeyi ve eleştirel düşünceyi teşvik etmeyi amaçlayan yabancılaştırma teknikleri benimsenir. Yine de bu anlattıklarımız karşı sinemanın olmazsa olmazları değildir, ancak yönetmenlerin seyircinin ilgisini ayakta tutmak için başvurduğu başlıca yöntemlerdir.
KARŞI HEP KARŞIDA MI KALACAK?
Karşı sinema, genellikle ana akımın dışında faaliyet gösterse de, toplumsal bilinci şekillendirmede ve gerçek dünyada değişime ilham vermede önemli bir rol oynar. Egemen anlatılara meydan okuyarak, marjinal sesleri yükselterek ve eleştirel düşünmeyi teşvik ederek, toplumsal adalet, politik aktivizm ve sanatsal yenilik için güçlü bir araç görevi görür. Kalıcı gücü, meydan okuma, kışkırtma ve nihayetinde harekete ilham verme yeteneğinde yatmaktadır.
Karşı sinemanın geleceği, teknolojik gelişmeler, küresel politik dinamikler ve sanatın değişen doğası ile şekillenecektir. Dijitalleşme, düşük maliyetli ekipmanlar ve çevrimiçi dağıtım platformları, karşı sinemanın üretimini ve yayılmasını kolaylaştırarak daha fazla bağımsız sesin duyulmasına olanak tanıyabilir. Özellikle sosyal medya ve akış platformları, ana akım dağıtım ağlarına bağımlılığı azaltarak bağımsız yapımların küresel bir kitleye ulaşmasını sağlayabilir. Ancak yine de hayatın bazı gerçeklerini de unutmamak gerek, festivallerde film gösterimleri sonrası görüştüğümüz pek çok bağımsız sinemacı (özetle) “elimde bir senaryo var, onu dijitale satarsak işler yoluna girecek” demiştir. Dolaysıyla asgari yaşam standartlarını sağlayamayan bir yönetmen/senarist ana akımın istediği filmleri yapmak zorunda kalmaktadır.
Bununla birlikte, dünya çapında artan otoriterleşme, ekonomik eşitsizlik ve çevresel krizler gibi küresel sorunlar, karşı sinemanın politik bir araç olarak önemini artırabilir. Bu filmler, ana akım medyanın görmezden geldiği ya da çarpıttığı meseleleri ele alarak bir farkındalık ve direniş aracı haline de gelebilir. Ama Türkiye örneğinde söylediğimiz gibi, hegemonya, karşı sinemanın sesini daha çok bastırmaya çalışabilir.
Bu olumlu ve olumsuz sebeplerle, karşı sinemanın özgün ruhunu koruyabilmesi için bu teknolojik olanakların ticarileştirme tehlikesine karşı direnmesi gerekecektir. Gelecekte, karşı sinemanın hem bir ifade özgürlüğü platformu hem de sanatın dönüştürücü gücünü sürdüren bir araç olarak varlığını devam ettirebilmesi için bu şarttır. Ana akıma entegre olmadan eleştirel, özgür ve yaratıcı bir duruşu sürdürmesi, onun gelecekteki en büyük meydan okuması olacaktır. O yüzden karşı sinema hep karşıda kalmalıdır.