Hayatı ve Sinemaya Başlama Hikayesi
27 Aralık 1963 yılında Arjantin’in başkentinde doğan Fransız yönetmenimiz Gaspar Noé, aynı zamanda yapımcı ve senaristtir. İlk çocukluğu doğduğu şehir olan Buenos Aires’de ve New York’ta geçti. Çocukluk yıllarını mutlu sık sık sinemaya giderek ve çizgi roman okuyarak geçirdi. Yaklaşık 12 yaşındayken ailesiyle birlikte Fransa’ya taşınmışlardır. Eğitim hayatı olağan geçerken üniversitede sinema ve felsefe dersleri almıştır.
Babası etkileyici bir ressam yazar ve entelektüel olan Luis Felipe Noe, annesi çok şey bilinmemekle birlikte adı Nora Murphy’dir. Ayrıca bir de kız kardeşi vardır ismi de Paula’dır.
Görüldüğü gibi Gaspar Noe’nin özel hayatı ailesi ve geçmişi hakkında çok bilgimiz yoktur. Yine de sinemaya başlama hikayesine geçmeden ekleyeceğimiz son bir şey olacaksa bu da hayatının ona İspanyolca akıcılığını yitirmesine izin verdirmeyecek ölçüde etkin davranmasıdır. Bunu söylememde ki dayanaklar ailesiyle hala görüşüyor olması ve Hispanic Amerikan filmlerine yoğun bi şekilde gösterdiği ilgidir.
Sektöre atılımı hemen üniversite sonrası 1985 yılında Arjantinli yönetmen Fernando Solanas’ın Tangos adlı filminde yardımcı yönetmenlik yaparak başladı. İlk yönetmenlik deneyimini ise yine aynı yıl Tintirella di Luna adlı kısa filmde elde etti. Bu yirmi dakikadan kısa filmde anlatılan bir kasabada yaşayan, kocasını terk edip nehrin öbür kıyısındaki sevdiğine giden kadının hikayesidir . Yine bırakılması gereken yerleri ve yeni başlangıç odaklı bir hikayeyle anlatmıştır.
Sinemaya Bakış Açısı
Gaspar Noe sinemasında rahatsız edici ve şiddet unsurlarını fazlaca kullanır. Sinemasında temel konu hayatın içerisindeki karanlık bütün olayları anlatmaya çalışmasıdır. Uzunca tecavüz sahnesini anlatmak, aşkın çıplaklığını göstermek, dansla eğlenceli şekilde başlayan günün gecesinde ölümle sonlanması, Demans hastalığıyla mücadele eden bir aile… Noe her filminde bütün gerçekliklerle hayata dair olayları anlatır. Beden sinemasında büyük yere sahip Noe, Irreversible filminde uzun tecavüz sahnesini aktararak insanlara tecavüz gibi olayın ne kadar kötü ve berbat olduğunu birebir seyircinin gözüne sokarak anlatmıştır. Filmlerinde sahneler arası ekranın kararıp sözler gösterilmesini Godard’dan esinlenerek yaptığını anlatır. sinemasında kan, vahşet, sperm, şiddet ve gözyaşını gösteren Noe aslında sinemada büyük bir devrim de yaratmaktadır. Bu yüzden de sinemada Yaramaz Çocuk olarak bilinir. sinemasında kullandığı renkler aktarmak istediği anlatılarla büyük ölçüde bağlantılıdır. Örnek olarak Love filminde Murphy ve Electra’nın aralarında yaşanan şiddetli kavgalar esnasında etraflarındaki o kırmızı tonların hemen sönüp gitmemesi, aralarındaki aşkın harika bir yere sahip olduğunu anlatır. Şiddet, bağımlılık ve cinsellik yanında politik söylemler ve eşcinselliği de savunmaya çalışan Noe bunu sinemasında mükemmel kurgularla anlatmıştır. Climax filminde çok iyi bir kurgu üzerine mükemmel bir politik söylemler barındırır. Parti esnasında alkole uyuşturucu katan kişinin Alman, ancak bu olay üzerine iftira atılan kişinin Müslüman olması çok iyi nokta atışı vurmaktadır. Herkesin kendi ulusuna göre gerçekçi davranması filmdeki en çarpıcı açıklama olmuştu. Aynı şekilde Irreversible filminde gay bireylere atılan iftiralar, Fransa’nın gay bireylere olan tutumları ve gay barlarda yaşanan olayları birebir aktarması da toplumcu gerçekçi hareket olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak filmlerden de örnek verdiğim şekilde, Noe her zaman seyirciye filmlerindeki rahatsızlıkları nefretleri ve kinleri vermekte doğru hareket etmektedir çünkü insanlar gerçeklerden ve karanlıkları görünce iğrenmekten yargılamaktan zevk alır. Bu dünyadaki herkes için geçerlidir. insan iftira atmayı ve yargılamayı seven bir varlıktır. bütün toplumcu gerçekçi ve devrimci insanlar anlatmaktan korkmamaktadır, ölene kadar korkmazlar. İşte Noe devrimciliği ve gerçekçi tutumuyla birlikte hayatın karanlıklarını birleştirerek mükemmel bir sinema anlayışını oluşturmuş hayatına benimsemiştir.
“Doğum eşsiz bir fırsattır.”
Fransız Yeni Aşırılık Sinemasındaki Yeri
Fransız yeni aşırılık sineması çokça pornografik, şiddet, vahşet ve gerilim eğilimlidir. Gaspar Noe sinemasını birinci olarak elde tutabiliriz. Sebepleri şu şekildedir:
–Çekim teknikleri.
-Sinemasında kadını öldürülen, şiddete maruz kalan ve lanet besleyecek şekilde göstermesi.
-Kırmızı ve neon ışıkları hareketli ve tema halinde kullanması.
Ayrıca sinemasında toplumsal sorunlara çokça değinir, bazen politik bazen de hayatın içindeki karanlık gerçekleri aktarmaya çalışır. Politik mesajları Climax filmi üzerinden daha net şekilde görebilirsiniz. Filmin analizine çok girmeyeceğim. Bunun için yönetmen dosyamızda ayrı başlık hazırladık. Gaspar Noe Irreversible, Enter The Void ve I Stand Alone filmleriyle Fransa’da büyük ses getirmiştir. I Stand Alone filminde kadın hem şiddete maruz kalan hem de tecavüze uğrayan olarak gösterilmiştir. Bu sebepten ötürü olumlu değerlendirmelerde bulunmayacağım. Fransız yeni aşırılık sinemasında yerini anlatırken daha çok çekim teknikleri üzerinde durmak isterim. Kuş bakışı ve FPS izlemek çokça etki bırakmıştır. Elbette bu çekimleri etkileyici hale getiren kullandığı ışıklardır. Kırmızı tonları çokça yer alır. Oyuncu seçimleri de gerçekten çok başarılı. Love, Enter The Void filmlerinin başrol erkek oyuncuları kendisinden birer parça gibi. Love filminden Murphy karakteri (Karl Glusman) onu anlatıyor. Sinema okuması, nasıl filmler çekmek istediği vb. Enter The Void filminden Oscar’da bir Gaspar parçası seziyorum çünkü Gaspar gençliğinde uyuşturucu kullandığından bahsetmişti. Gerçek hayatta Karl Glusman ve Gaspar arasındaki ilişkiyi görünce ne demek istediğimi daha net dile getirebilirim. Hatta şöyle bir düşüncem daha var: Vortex başrolü Dario Argento onun sinemadaki babası gibi görünüyor aralarındaki samimiyet çok hoş. Yani Gaspar Noe sinemasındaki başarının en güzel detaylarından biri de oyuncular arasındaki bağlantı diyebilirim. Gerçek hayatını inceleyince böyle bir düşüncenin çıkması mümkün görünüyor. Gaspar’ın Climax üzerine mükemmel sözü vardır:
“Herkese Karşı Tek Başına’yı hor gördünüz, Dönüş Yok’tan nefret ettiniz, Boşluk’tan iğrendiniz, Aşk’ı lanetlediniz, bir de Climax’i deneyin”
Gaspar Noe her zaman sinemasından nefret edenlere seslenmeyi sever. Onun sinemasından iğrenenlere inat daha fazlasını yapar. Gaspar, senin hırsına hep hayran kalacağız…
Etkilendiği ve İlham Aldığı Yönetmenler
Gaspar Noé, en çok ilham aldığı yönetmenin Stanley Kubrick olduğundan bahseder. 2001: A Space Odyssey üzerine şu şekilde fikirlerini dile getirir:
“Hayatımda en çok izlediğim film bu. 40 defa ya da daha çok izlemiş olabilirim. 7 yaşındayken Buenos Aires’te bu filmi keşfettiğimde hayatım değişti. Bana sanrılar gösteren ilk deneyimimdi, ayrıca sanatsal açıdan benim için büyük bir mihenk taşı ve annemin nihayet fetüsün ne olduğunu ve dünyaya nasıl geldiğimi açıklamasını sağlayan şeydi. Bu film olmadan asla bir yönetmen olamazdım”.
Bunun yanında Gaspar’ın en sevdiği filmlerin listesini inceleyelim.
2001: A Space Odyssey (1968) Stanley Kubrick
Amour (2012) Michael Haneke
Angst (1983) Gerald Kargl
Un Chien Andalou (1928) Luis Buñuel
Eraserhead (1976) David Lynch
I Am Cuba (1964) Mikhail Kalatozov
King Kong (1933) Merian C. Cooper/Ernest B. Schoedsack
Salo, or The 120 Days of Sodom (1975) Pier Paolo Pasolini
Scorpio Rising (1964) Kenneth Anger
Taxi Driver (1976) Martin Scorsese
Gaspar Noe Fransa’da film yapmanın onun şanslı hissettirdiğini söyler. Aslında kendi görüşüm Fransa oldukça özgür bir ülke. Victor Hugo ve Albert Camus gibi harika insanlar o topraklarda büyüdü. Fransızlar kendi dilleri açısından oldukça disiplinlidir. Fransa’nın bu hali çok hoşuma gitmiştir küçüklüğümden beri. Tarihi, kültürü, insanları gerçekten müthiştir. Fransa’nın kendi ruhunda devrimcilik, yeni aşırılık, gerçeklik ve şoke edicilik vardır. Hiçbir zaman şartlar ne olursa olsun susmak nedir bilmeyen insanlar seviyorum, sonuçta o insanlar adaletin ne olduğunun gerçekten farkında. Susmak en iğrenç şey olmalı bu hayatta. Gaspar kendi bakış açısı altında konuşmak istediği her şeyi sinemasında harika bir şekilde konuşturmuştur. Godard’da aynı şekilde. Gaspar’ın sinemasında kullandığı ekrandaki yazıların ilham kaynağı Godard olmuştur. Fransa, Gaspar, sinema ve içini konuşturma… Bu sinemaya hep hayran kalacağım. Haykırışların ve çarpıcı gerçeklerin konuştuğu alanlar olağanüstü olmalı.
“Yaşam, kolektif bir illüzyondur.”
Love Film Analizi
Gaspar Noe’nin 2015 yapımı Love filmi gerek duygusal gerek toplumsal açıdan oldukça komplike bir yapımdır. Aşk, cinsellik, sadakat ve insan ilişkileri gibi derin ve genel konular çevresinde izleyiciği düşünmeye yönlendiriyor.
Filmde geçen çiftimizi şöyle kabaca ele alacak olursak Electra için özgüven eksikliği olduğunu ve çeşitli travmalar doğrultusunda hareketlerinin şekillendiğini söyleyebiliriz. Karakterimiz kendisini partnerine adar onu kaybetmekten çok korkar ona resmen bağımlıdır. Fark edebileceğimiz üzere Electra’nın sanata olan ilgisini bir çaba olarak açıklayabiliriz bu çaba kendini anlatma üzerine bir sığınak görevi görür.
Murphy hakkında konuşmamız gerekirse kesinlikle hevesinde yükselişler olmasına rağmen devamlılık sağlayamadığını görürüz. Film, genç bir erkeğin aşkta cinsellikte ve sadakatte başarıları veyahut başarısızlıklarının psikolojisine olan etkilerini derin bir inceleme yapılmaksızın anlaşılabilecek bir seviyede anlatır. Murphy’nin sağı solu belli olmayışlıklarının, karar alma güçlüğünün, en sonunda pişmanlıklarının, kesinlikle yaşadığı bağlanma sorununun, aidiyet duygundaki olmamışlık ve kendine saygısındaki görünür eksiklik bize gerçek hayattan deneyimlerimizi hatırlatabilir.
Karakterlerimizin ilişkisinin problemli olduğunu anlamak için çok çaba göstermemize gerek yok. Bağlanma sorunlu, kaotik ve elbette asla sağlıklı olmayan bir ilişki içersindedirler bunun sebebinin karakterleri açıklarken de söylediğim güven eksikliği ve bağlanma üzerine yaşadıkları geçmiş travmaları olabilir.
Yönetmenimiz cinselliği bir üreme aracı olarak görmekten ziyade kişilerin kimliklerini ve nihayetinde ilişkilerinin parçası olduğunu gösterir. Yaşanan sahnelerde monogamik ilişki içindeki bireyleri rahatsız edebilecek ögeler mevcuttur. Zaten bizlerde tam bu noktada oturup düşünmeye sorgulamaya başlıyoruz. Sanatçımızın bu yönüyle başarılı olduğunu -hem de sadece bu filmi için değil- söyleyebiliriz.
Biraz sosyolojik açıdan inceleyecek olursak modern toplumda aşkın ve ilişkilerin doğasını irdeleyen bir yapımdır. Günümüzde ilişkilerin nasıl hedeflendiği ve bu mükemmelliyetçiliğin en sonunda nasıl hayal kırıklığı getirdiğini görürüz. Bizim ikilimizin beraber yaşadıkları hayatta her şeyin toz pembe olmadığını ve birlikte güçlükleri de aşmalarını gerektiğini bilmeyişlerini hatta güçlüklerin varlığının bile haberinde olmayışlarını izleriz.
Az önce de bahsettiğim gibi yüzyıllardır tabu olan cinselliği kendine konu edinen Noe bu tabunun nasıl insanlara zarar verdiğini vurgular sadece zevk için değil bir özgürlük olduğunu anlatır. Elbette bunun daha gerçek ve daha güçlüsünü görmek istiyorsanız Fransa yerine Orta Doğu sinemasına bakabilirsiniz tabii yasaklanmamışını bulabilirseniz.
Tabulardan bahsettik biraz da filmin toplumun normlarına ve bizden yapmamızı umut ettikleri davranışlarına seslenişine bakalım. Öncelikle kesinlikle erkek karakterimizin alçakça sadakatsizliği ve kadın karakterimizin kendini kaybedercesine bağlılığının yarattığı çatışma başlı başına zehirli bir ilişkiyken toplumun beklentileriyle de çatışır. Yönetmenimiz işte tam bu noktada bu beklentilere uymanın zaten ilişkinin kendisine ters olduğunu, ikililerin birlikte kendi yolunu bulabilmeleri gerektiğini savunur.
Electra’nın sanata olan ilgisiyle gösterilmeye çalışılan tıpkı Noe’nin de yaptığı gibi bir tabulara ve normlara duruş sergileme halidir. Aynı zamanda bir kaçış ve özgürlük gösterisi olan sanat ilgisi kendi ilişkisinin ve karakterinin daha katmanlı olduğunu anlamamızı sağlar.
“Eğer aşık olursan, kaybeden sensin.”
Yazarlar: Vildan Zenan Tekin ve Ebrar Tezer
2. Bölümü Okumak İçin: https://ucuncusinema.com/gaspar-noe-dosyasi-bolum-2/