Halkların acıları, üzüntüleri, sevinçleri, kederleri ve diğer pek çok duygu ve yaşanmışlıkları toplumsal hafızamızda yer eder. Günü geldiğinde gerek yaş, gerek türkü gerekse şiir olarak ortaya çıkar. O sebeple bu sayılanlar şarkılardan çok başkadır. Tüketilmek için üretilmez. Kendiliğinden doğar ve hafızalarda, yüreklerde ve dillerde yer edinir.
Türkiye ve Almanya arasında işgücü anlaşmasının imzalanmasının üzerinden tam 61 yıl geçti. O günden bugüne pek çok türkü yakıldı.
“İşçi istemişlerdi ama gelenler insandı.” Filmde de geçen bu dize o dönemi yansıtanlardan biri. Türkiye’de artan işsizlikle birlikte insanlar çaresizlikle el kapılarına köle olur. Gurbette yaşam çok zordur. “Sana küfrederler, ‘yaa’ dersin. Bağırırlar, hor görürler, ‘yaa’ dersin.” Dil bilmezsin, anlamazsın. Bildiğin tek kelime, “yaa”dır. Aylarca üç kuruşa çalışırsın, memlekete para yollayabilme uğruna. Hasta olmak demek kapı dışarı edilmekle aynı anlama gelir. Kolun sargılı, sırtın fıtık yine makine altına girer, çalışırsın. Gurbette; yabancısın, kölesin.
AŞK, MARK ve ÖLÜM’de tüm bu duyguların türkülerini dinliyoruz. Duygulara tercüman olan bu türküler hâlâ kulağımıza çalındığında üç kız iki oğlanla ev geçindirmeye çalışan, kocası gurbette çalışmaya gitmiş kadınlarımızla aynı hüzne bürünüyoruz.