Home > İnceleme - Analiz > Bildiğin Gibi Değil Filmine Adler’in Doğum Sırası Teorisi ile Bir Bakış

Bildiğin Gibi Değil Filmine Adler’in Doğum Sırası Teorisi ile Bir Bakış

Yönetmenliğini Vuslat Saraçoğlu’nun yaptığı, Serdar Orçin, Hazal Türesan ve Alican Yücesoy gibi isimlerin oynadığı “Bildiğin Gibi Değil” Adana Altın Koza Film Festivali’nde seyirciyle buluşan filmlerden biri oldu.

Film, üç kardeş olan Tahsin, Yasin ve Remziye’nin babalarının ölümünün ardından memleketlerinde buluşmaları ve yas süreçleri üzerinden kökleri derinlerde bir dizi kardeşlik hikayesi sunuyor.

Tahsin, evin en büyük çocuğudur, kardeşlerine abilik ederek büyüdüğü için sorumluluk bilinci gelişmiştir, öyle ki babalarının son günlerinde ona bakım veren ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan fedakar bir evlattır. Tüm bunların yanında iyi ve ilgili bir baba olmaya çalışmaktadır. Kendince hobileri de vardır, türkü söyleyebileceği yerel bir müzik topluluğuna gitmektedir. Evin ortanca çocuğu olan Yasin, abisi kadar “gerçek” hayat ile tanışamamış, babasının dükkanında çalışmamış, üniversite okumuş, büyükşehirde yaşayan bir yazardır. En küçük Remziye ise abilerine nazaran daha histerik, hayalperest, duygularıyla düşünen bir profil çizer.

Film, aralarındaki kan bağı olmasa aynı odada dahi duramayacak denli karşıt düşüncelere sahip bu üç kişinin her türlü zıtlığa ve kavgaya rağmen beş dakika içinde düzelip eğlenecek bir alan üretebilmelerini bu kadar gerçekçi yansıtabilen oyunculuklara sahip olduğu için kesinlikle dokunaklı bir kardeşlik hikayesi çizmiş. Aralarındaki diyaloglar ve anlaşma biçimleri hissedilebilir nitelikte olmuş.

Film aynı zamanda, her karakteri eşit ölçüde derinleştirerek bir süreç içinde ilerliyor. Cenaze ardından evde yaşadıkları günlük konuşmaları dinlerken bile aslında 3 kardeş hakkında derinleşebiliyorsunuz ve yönetmenin izleyiciye sunduğu bu sade ama doğal kardeşlik hikayesi oyunculukları da ekleyince tatmin edici bir noktaya ulaşıyor, film üzerine farklı beklentiler oluşmuyor.

bildigin gibi degil 2

Yasin’in “onları iyiye götürmek için” yazdığını iddia ettiği halktan biriyle kendi memleketinde karşılaştığında dahi adaptasyon problemi yaşayamadan konuşamaması, tüm bu yazarlık, entelektüellik kimliklerinin ardındaki insanlar hakkında koca bir soru işareti oluşturuyor. Şüphesiz ki kardeşler arasında aidiyet problemine en fazla sahip karakter Yasin çünkü ne abisi gibi konfor alanında kalıp bir hayat kurabildi ne de kardeşi Remziye gibi ona ait olmadığına inandığı her şeyi geride bırakıp kendine ait olacağı yeni bir kimlik oluşturabildi. Havada kalışları, aileden, memleketten uzak olmasına rağmen gerektiğinde burada olmadığı anları duymaya bile tahammül edemeyişi, ailede ve şehirde yaşamak yerine onları kendi içine alıp yaşama isteği, her şeyi ile Yasin karakteri bir ortanca çocuk profili çiziyor. Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu Alfred Adler kendi kuramında doğum sırasının önemini anlatır ve ortanca çocuğun girdiği üstünlük çabasından, eziklik hissinden, zaman zaman bulundukları arabulucu rollerinden bahseder. Yasin karakteri nihayet akademik olarak başarılı olan çocuk olmasıyla, kritik anlarda kardeşlerinin arasını yumuşatmasıyla bu bağlamda da denkleme dahil denebilir.

Yine Adler’a göre en son sırada doğan çocuk hep çok sevilir, evdeki herkesin ilgi odağı ve büyümeyen bebeği olduğu için rekabet ortamı oluşturmaz, hatta yetişkin hayatında ve ilişkilerinde de bu ilgiyi bekler, bencil tutumlar sergileyebilir. Remziye karakteri bu noktada teoriyle uyumlu denebilir. Çünkü bir şekilde emrivakileri, muzurlukları, gitgelli ruh hali abileri tarafından hoş karşılanır, zaman zaman onlar tarafından hala küçük bir kız çocuğuymuş gibi sevilir. Romantik ilişkisinde de anlamaktan ziyade anlaşılmak odaklıdır. Remziye tüm bunların dışında filmin de merkezindeki karakter denebilir.

Film tüm bu karakter hikayeleriyle, basit anlatımıyla, kah kavga eden kah barışan üç kardeş üzerinden hikayeyi derinleştirmesiyle zaten seyirciyi o küçük eve, anlatılan öyküye dahil etmişken noktalı bir final yapmayı tercih ediyor ve bağladığı son ile izleyiciye “Demek ki her şey bu yüzdenmiş” deme olanağı sunuyor. Ancak sunduğu final belli noktalara kadar tatmin etmekte ve cevap sağlamakta, öyle ki beş sorudan ikisini cevaplamak yerine beş sorudan beşini de cevapsız bırakmak tüm bu filmin akışına, üç kardeşe daha “göre” olabilirmiş.

Özetle “Bildiğin Gibi Değil” farklı yazılmış karakterlerin ve çok iyi oyunculukların olduğu, sade, akıcı, hissedilebilir anlarla dolu bir şekilde ilerlerken direksiyonu bir anda kırıp finalde çok başka yola girmiş bir film olarak karşımıza çıkıyor. Zaten izleyiciye şaşırtma, kafadaki düğümleri çözme sözü vermeden final bölümünde bunu yaparak aslında borçlu hissettiriyor. Yine de göze sokmadan, dram haline getirmeden, sakin, doğal bir biçimde oldukça “gerçek” bir kardeşlik hikayesi olarak zihinlerde yerini alacağa benziyor.