Home > İnceleme - Analiz > İnceleme: The Banshees of Inisherin

İnceleme: The Banshees of Inisherin

Geçtiğimiz yüzyılın büyük bilim adamı, matematikçisi ve felsefecisi Bertrand Russell, “A History of Western Philosophy” adlı başucu niteliğindeki eserinde; “İ.Ö. 600’ den bugüne kadar, bu uzun gelişme boyunca filozoflar toplumsal bağları sıkılaştırmak isteyenler ve gevşetmek isteyenler olarak bölündü… Bu çatışma Yunanistan’ da felsefe diye kabul ettiğimiz şeyin doğuşundan önce de vardı ve en erken Yunan düşüncesinde oldukça açıktır. Değişen biçimlerde bugüne kadar varlığını sürdürdü ve kuşkusuz çağlar boyunca da sürdürecektir. Bu anlaşmazlığın her iki tarafının kısmen haklı, kısmen haksız olduğu açıktır. Toplumsal bağlılık bir zorunluluktur. Ve insanoğlu, yalnızca rasyonel savlarla bağlılığı sağlamayı henüz başaramamıştır. Her topluluk iki karşıt tehlikeyle karşı karşıyadır: Bir yanda gereğinden fazla disiplin ve geleneğe saygı yüzünden kemikleşme; diğer yanda, işbirliğini olanaksızlaştıran kişisel bağımsızlık ve bireyciliğin artması nedeniyle dağılma…” diyerek bahseder toplumsallık ve bireyselliğin yüzyıllar süren çatışmasından. 2022 yılında ise Martin McDonagh; işte bu çatışmayı iki dostun öyküsü üzerinden, İrlanda’nın eşsiz doğasından manzaralar eşliğinde, hayran bıraktıran bir senaryo ile bizlere aktarmakta.

 

İrlandalı bir ailenin Londra’da dünyaya gelen 2 çocuğundan biri olan McDonagh; anne ve babasının İrlanda’ya dönmesi üzerine küçük kardeşi ile birlikte 20’ li yaşlarına gelmeden ailesinden ayrı kaldı. 2008 yapımı “In Bruges” filminden sonra adından sıkça söz ettiren yönetmen, bu filminde de Brugge şehri dışında başrollerde aynı isimlere yer veriyor. Filmde Pádraic Súilleabháin (Colin Farrell) ve Colm Doherty (Brendan Gleeson) adlı iki arkadaşın ilişkisine değiniyor yönetmen. Fakat bu ilişki Colm tarafından filmin henüz başında sonlandırılmaya çalışılmakta. Colm’ un gerekçesi ise artık bu dostluğun kendisine zarar verdiği ve ömrünün geri kalanını kendisine ve müziğine adamak istemesi. Burada müzik detayı dikkat çekici. Yunanca “mousike” olan kelime “Mούσα(moúsa)” kökeninden gelmekte. Mousa ilham perisi anlamına gelmekte olup müze kelimesi de kendisinden türetilmiştir. Banshees ise kelt mitolojisine göre insanların kapısında ağıt yakan, ölüm perisine benzer bir yaratıktır. Aslında bugün sanatla, düşünceyle, yaratıcılıkla ilişkilendirdiğimiz her ne varsa antik Yunanlılara göre altında işte bu “mousa”lar vardı. Colm kendisini bu “mousa”lar ile baş başa yaratımına ve sanatına yönlendirmeye çalışırken, bunun için yalnız kalması gerektiğini; arkadaşlığının, gündelik yaşantının, rutin ilişkilerinin ve sohbetlerinin buna engel olmasını önleme çabasını dostuna anlatma gayreti içerisindedir. Russell’ ın yazımızın başında değindiği husus işte bu bireyselliğe engel olan toplumsallığın, yaratıcılığı körelten gündelik ilişkilerin etkisine değinmekte. Filozofların, düşünürlerin, sanatçıların binlerce yıldır ele aldığı bu çelişki filmimizin alt metnini oluşturuyor aslında. İnsan düşünmek için, yaratmak için, ilham edinebilmek için gerçekten yalnız mı kalmalı, toplumsallıktan kendisini yalıtıp, kendisini yeteneklerine adayarak üretmeye mi çalışmalı; yoksa bu toplumsallık bağlarını koparmadan üretkenliğini sürdürebilmesi mümkün mü? Toplumsallık bireyin yaratma ilhamını körelten, onu üretkenliğinden alıkoyarak işlevsizleştiren bir unsur mu? Aslında hepimize hem toplumsal kalıp hem de bireysel faaliyet, düşünsel, ussal ve sanatsal üretimin mümkün olabilmesi seçeneği daha insancıl gelse de binlerce yıldır tam aksi mümkün olmuştur ne yazık ki.

 

Filmde Pádraic bu gündelik bilgiyi, hatta bir başka anlamıyla toplumsallığı temsil ederken pek tabii ki dostu Colm’ un, nedensiz bir şekilde kendisinden uzaklaşmasını anlamlandıramaz. Ve film boyunca bunun kendisinden kaynaklandığını zannederek var olmayan ve sebebini kendisinin dahi bilmediği hatasını telafi etmeye çalışır, ama her seferinde işleri daha da kötü bir noktaya evriltir. Çünkü sorun kendisinden kaynaklanmamaktadır. Colm’ a göre aslında sorun da yoktur. Onun tek istediği bireyselliğini kısıtlayan toplumsal tüm faktörlerden sıyrılmak ve kendisini müziğine adayacak huzurlu ve duru bir ortamı var etme çabasıdır. Yaratıcı zihinlerin laneti de belki budur bilinmez. En yakınlarında, en sevdikleri bile kendilerinden bu uzaklaşma ihtiyacını, toplumsallıktan sıyrılıp yalnız kalma ihtiyacını kişisel olarak algılar hatta zaman zaman bunu şımarıklık addederler. Bu yüzden ussal ve yaratıcı zihinlerin içinde bulundukları toplumla uyumsuz hale gelmeleri sonucu ile karşı karşıya kalırız. Kendilerinin neden yalnız kalmaya ihtiyaç duyduklarını en yakınlarındakilere bile açıklayamaz ve anlaşılamazlar.

 

Aslında bu durumla her gün iş yerlerinde, okulda, hatta aile yaşantımızda dahil toplumsallığımızın hemen her evresinde her birimiz karşı karşıya geliyoruz. Ne zaman yalnız kalma ihtiyacımızı karşılamaya çalışsak bu durum çevremizdeki insanlar, arkadaşlarımız ve aile fertlerimiz tarafından sorunumuz varmış gibi bir algılamaya sebebiyet veriyor. Böyle durumlarda sıklıkla “bir şey mi oldu, ne derdin var, bunalımda mısın, niye bu kadar düşünüyorsun?” sorularına muhatap kalır ussal, yaratıcı ve aykırı zihinler. Filmin başında Colm, Pádraic’ e kapısını açmayıp konuşmadığında Pádraic ve kız kardeşi Siobhán arasındaki diyalogda da buna rastlıyoruz. Colm’un Pádraic ile konuşmadığını öğrenince “Tartıştınız mı yoksa?” diye soruyor sonra da ekliyor  Siobhán  “Belki senden sıkılmıştır artık”. Barda da bu sorgu devam ediyor. Her gün birlikte görmeye alıştığı Pádraic’ i, yanında Colm yokken gördüğünde şaşıran barmen “Kavga mı ettiniz yoksa?” diye soruyor. Halbuki sebep hiçbirisi değildir. Aslında bir sebep bile yoktur Colm sadece yalnız kalmak, yalnız kalma ihtiyacını gidermek istiyordur. Ancak toplum bu sebepsiz yalnız kalmayı asla bir ihtiyaç olarak algılayamaz. Çünkü toplumun yalnız kalma ihtiyacı olamaz. Yalnız kalırsa toplum olamaz; ilişkilerini, bağlarını güçlendiremez. Birey için ise, bireysellik için ise zihnin kendisiyle kalması hatta kendisi ile konuşması, kendisi ile çatışması, kendisi ile yoğrulması gerekmektedir. Nietzsche bu durumu tek vecize ile özetlemiştir aslında Ecce Homo’da: “Ama ben yalnızlığı gerekli buluyorum; ancak yalnızlıkla mümkün oldu iyileşmem, kendime dönmem, ferah esintili bir havayı solumam…”. Binlerce yıl önce Delphi Tapınağının girişine “Nosce te ipsum” (Kendini bil-tanı) sözlerini kazımaları da rastlantı olmamalı. Bu çok acılı ve acıtıcı bir süreçtir pek tabii. İnsanın kendisi ile yüzleşmesi yeterince ızdırap verici iken üstüne toplumdan yalıtılmışlık ve yine toplum tarafından anlaşılmazlık çekilen çilenin dozajını da katlar. Bunu da Dostoyevski dile getirir zaten: “Ancak acı çekerek olgunlaşır, kendimizi bulabiliriz.”

 

İşte Colm tüm bu acılara göğüs gererek bir anlamda ömrünün son döneminde kendisini bulma, gerçekleştirme adına yalnızlığına gömülmeye çalışıyor. Zaten barda yalnız otururken yanına gelen Pádraic’ e de bu durumu açıklıyor:

Ben bu sabah bunu besteledim… Yarın da ikinci kısmını besteleyeceğim. Ondan sonraki gün de üçüncü kısmını. Çarşamba günü dünyada yepyeni bir beste olacak. Bütün hafta senin zırvalarını dinlesem böyle bir beste olmayacaktı Pádraic Suilleabhain.

Sonra da ekliyor:

Geri kalan zamanımı düşünerek ve besteleyerek geçirmeliyim… Boş boş konuşmaya devam edeceğiz, hayatım yavaş yavaş bitecek ve 12 yıl sonra arkamda hiçbir şey bırakmadan öleceğim.

Burada Pádraicin cevabı olayın özetidir:

Boş değil. Güzel, sıradan konuşma.

 

banshees of inisherin 2

 

Toplum rutin, günlük, sıradan olanı güzel olarak nitelendirirken; birey ise üretimsiz, düşünce barındırmayan, bu vakit alıcı eylemi “boş” olarak nitelendirmektedir. Colm bunları faydasız görmektedir. Pádraic için ise içerik önemli değildir; önemli ve değerli olan konusundan bağımsız olarak sadece etkileşim içerisinde olmak, birbirleri ile zaman geçirebilmektir. Filmde Colm’ u anlayan tek kişi Siobhándır aslında. Kardeşine bunu asla söyleyemeyecektir fakat Colm durumu kendisine açıkladıktan sonra Siobhán; kendisi de huzur ve benliğini bulabilme adına yeni bir maceraya yelken açacak sıkışmışlığından kurtulmaya gayret edecektir.

 

Daha sonra Colm, Pádraic’ in ısrarları yüzünden işi biraz da inada bindirerek kendisinden ve sanatından vazgeçme pahasına dahi olsa yalnız kalmayı mümkün kılmaya çabalıyor. Ve pek tabii bu inat ziyadesiyle olumsuz sonuçlar veriyor ikilimize. Değindiğimiz gibi topluma göre birey yalnız kalmaya çabalıyorsa ya bir sorunu vardır ya canı sıkılıyor ve ilgisizlikten muzdariptir yahut bunalımdadır, ruhu hastalanmıştır. Colm ve Pádraic’ in ikilisinin hem bu çıkmazını hem de aralarındaki münasebeti McDonagh bize yer yer eğlenceli, yer yer hüzünlü bir şekilde resmediyor.

 

Yönetmen filmin sonunun mutlu mu yoksa hüzünlü mü olması gerektiğini çok düşünmüş ancak; kültürel bir varlık olan biz insanların belki de bilinçlendiğimiz ilk günden bu yana süregelen ve çözümlenemeyecek gibi duran bu sorunsalını yine aynı belirsizlik ve çözümsüzlükle bitirmiş olması en ideal son diyebiliriz. McDonagh’ ın bu sona kadar bize muazzam ötesi manzaralar sunduğu Inisherin de kurgusal bir yer. Adı iki Galce teriminden geliyor: “Inish” ve “Erin“. “Ada” anlamına gelen Inish ve İrlanda’nın Galce adı olan “Eire” den türeyen Erin toplamda “İrlanda Adası” gibi bir anlama geliyor. Filmde bu kurgusal Inisherin adası, İrlanda’nın batısında bulunmakta ve biz Colm ve Pádraic çatışmasını izlerken ada sakinleri de uzaktan iç savaşa tanıklık etmekte. Filmin müzikleri de gayet hoş hatta filmde Colm’ un besteleri bizzat Brendan Gleeson tarafından yazılmış. Birbirlerine aşina olan oyuncuların performansları da eski günlerinin fevkaladeliğinde. Burada bir oyuncu içinse özel bir parantez açmakta fayda var, Dominic Kearney; kusursuza yakın bir oyunculukla, kendisinden beklenenin ötesinde bir beceri sergileyerek filmin en netameli rolünün altından başarı ile kalkmış denilebilir.

 

Martin McDonagh 2017 çıkışlı “Three Bilboards Outside Ebbing, Missouri” filmi ile çıtasını bir üst seviyeye taşımayı başarmıştı. O yüzden bu filminde sevenleri bu çıtayı koruyabilecek mi endişesi taşırken yönetmen; korumakla kalmayacağını, kendisini daha da geliştireceğini kanıtlamış oldu. Biz sevenlerini ise bir sonraki filmini heyecan ile beklemeye yöneltti.