Beau Travail’nin hikayesi, Doğu Afrika ülkesi olan Cibuti’de bir grup Fransız lejyonerinin eğitim sürecini ele alıyor. Genel olarak sabit bir konu üzerinden gitmek yerine daha çok askerlerin rutin işlerini takip ediyoruz. Zorlu eğitimler, törenler, yemekler… Genel olarak filmin duyusal noktası erkek vücudu üzerinden şekillendiriliyor. Filmin ana karakteri ve anlatıcı olan Çavuş Galoup ile lejyoner Gilles Sentain’in baştan çıkarma/kıskançlık ilişkisine tanık oluyoruz.
Beau Travail’de erkek vücudu iki şekilde önümüze çıkıyor. Birincisi güç, ikincisi ise erotizm. Aslında genel olarak erkek vücudu ilgi çekici gibi görünmese de Beau Travil tam aksine erkek vücudunu adeta yüceltiyor. Güç, kuvvet, çeviklik ve dahası! Cehennem sıcaklığında kızartıcı bir çölün ortasında yapılan acı dolu egzersizler, kan akıncısına kadar çalışmalar. Böyle sert bir ortamda olanları izlemek inanılmaz bir şekilde izleyici diken üstünde tutuyor. Bazı sekanslarda bedenler sadece acı çekmek ve boyun eğmek üzerine kurgulanmış olduğunu görüyoruz. Filmin süresine ele alırsak doksan dakika gibi ortalamanın altında bir süresi var, böyle bir sürede izleyici bu denli germek ve olayın içine dahil etmek zor bir şey açıkçası. Özellikle ikisini birden başarması inanılmaz.
Erotizm kısmına gelirsek eğer, aslında bu kısım daha kapsamlı ve detaylı. Çünkü filmin bize vermek istediği çoğu şey erotizmle veriliyor. Lejyonerlerin yaşamlarının doğasında var olan fiziksellik, erotizm için ideal zemini sunuyor. Erkeklerin çoğu cinsellikleri ve özgüvenleriyle yüzleşmekten kaçınırlar. Çoğu erkek bunu kabul etmek istemese de hepimiz birbirimizde güzellikler görürüz; görünüş ve kişilik olarak ya da her ikisi birden. Filmde açık bir şekilde Çavuş Galoup’un eşcinsel olduğu bizlere sunulmuyor, Galoup eşcinsel olsa bile yaşadığı kıskançlık duygusu tüm erkeklerin empati kurabileceği duygular. Çok basit bir örnekle bu durumu açıklayacağım. Spor salonuna gittiğimiz zaman en güçlü erkeğe bakıp onun gücünü isteriz ya da sosyal medyadaki o iyilik meleklerinden bazıları olmak isteriz. Bunun gibi şeyler isteyebiliyoruz bazen, Galoup’un yaşadığı içsel duygular da böyle aslında.
Yönetmen Claire Denis’e göre filmin birincil ilgi alanı karakterler arasındaki cinsel alışverişlerde değil, oyuncular ve seyirciler arasında geçen cinsel yüktedir. Çavuş Galoup ve Gilles Sentain arasındaki süresiz olarak ertelenen erotik saldırıyı, Galoup’un vücudunu izleyiciye son ve arsız sunumuyla, iki beden arasındaki geleneksel ekran karşılaşmasına yol açıp basit bir klişeye dönüşmüştür.
Beau Travail’in askeri yaşamı geniş bir çerçeveye sokması, Galoup ve Sentain’in lejyoner arkadaşlarının önünde rekabetlerini sergiledikleri sahnede film adeta doruk noktasına ulaşıyor. Galoup ve Sentain, hayali bir dairenin zıt taraflarında oldukça yavaş ve emin adımlarla yürürler. Ayrıca bu sırada arkada gerici bir opera müziği bizlere eşlik etmektedir. Görsel olarak, Galoup ve Sentain’in saldırgan ilişkilerini ilk kez bu sahnede görürüz. Böylesine stilize edilmiş bir edimsel anı filmin anlatısına entegre etmek mümkünse, bunun nedeni; filmin başından beri, erkekleri meşgul eden daha gerçekçi fiziksel aktiviteler ile performans olarak daha açık bir şekilde çerçevelenip sahnelenen anlar arasındaki farkları önemsiz göstermeye niyetli görünmesidir.
Bu sekans için yönetmen Claire Denis şöyle der; ‘Galoup ve Sentain’in gerici performansı, rakiplerin gözlerini birbirine kilitleyerek psikolojik dayanıklılıklarını test ettikleri gerçek bir dövüş sanatları egzersizidir.’
Filmin görsel olarak ne kadar çarpıcı olduğunu dile getirmek istiyorum. Askeri tatbikatlar, Afrika’dan görüntüler, loş ortamlar ve bunlarla birleşen erkek vücutları. Kamera kullanımı neredeyse filmin tamamında erkek vücudu üzerinden şekilleniyor. Çoğu sekansta erkek vücudu ön planda tutulurken altındaki öfkeyi hissedebiliyoruz. Şaşırtıcı derecede benzersiz olan birçok görüntü ve sekans var. Birçok sahne sinsi bir kamera tarafından veya bir hareket patlamasını yakalayan sabit bir bakış açısıyla oluşturuluyor. Yönetmen Denis ve görüntü yönetmeni Godard, jestlere gerici bir bakış getiriyorlar ve bunu yaparken, hareketlerine yüklenen anlama odaklanarak bizlere sunuyorlar. Diyalogların yokluğunu vurgulayan bir film için, zengin ve geniş bir ses düzenine sahip. Genellikle rüzgârın sesi veya arka planda çınlayan, tehdit ima eden sesler yerini alır.
Son sahnelere doğru geldiğimizde Çavuş Galoup silahıyla birlikte derin düşünceleriyle yatakta uzanır bir şekilde görürüz. Bir nevi aklında intihar, ölüm düşüncesi vardır. Film tam bu sekansta öngörülebilir gidişatını bozar ve bizlere bir dans sahnesi sunar. Bu sahneyi ölümden kurtuluş, yeniden doğma gibi düşüncelerle şekillendirebiliriz. Aslında bu sahneye benzer sahneleri filmin ilk başından beri görüyoruz, Galoup’u bir gece kulübünde dans ederken eşlik etmiştik. Aynı yanıp sönen ışıklar, aynı havasız loş ortam. Filmin başındaki ortam ile filmin sonundaki ortam aynı amaca hizmet etmiyor, aynı kalabalıkla dolu değil. Son dans performansında arkada ‘Rhythm of the Night’ şarkısıyla beraber Galoup’un ritme kapılmasına giderek daha fazla izin verdiğini ve kendini ritme kapılma yeteneği dışında her şeyin kontrolünü kaybettiği görüyoruz. Galoup’un bu dansının en çarpıcı özelliği ise kural tanımamasıdır. Tamamen doğaçlama bir şekilde bize sunmasıdır.
Genel olarak Beau Travai herkese hitap etmeyebilir, ancak bir şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum. Şundan kesinlikle eminim, filmi sevmeseniz bile onu düşünmeden edemeyeceksiniz ve bir kez daha filmi izledikten sonra onun ne kadar iyi bir film olduğunu anlayacaksınız. Beau Travail diğer askeri konuları ele alan filmlerden ayıran bir unsur ise farklı bir bakış açısı anlatmasıdır. Açıkçası sinema adına farklı konular, olaylar izlemeyi seviyorum. Beau Travail bu kadar klişe bir janrda sıyrılmayı başarıyor, kendine öz bir karakteristik yapısı var.