Yirmi beş yılın ardından merdivenlerden yukarı çıkıyor. Yirmi beş yılın ardını merdivenlerde bırakmış yahut da öyle sanarak bir zamanlar kendisinin de olan odaya yöneliyor. Artık kardeşleriyle yattığı ranzaların yerine sadece bir yatak var. Köşede çocukluktan kalma kitaplarının bir kısmı. Stevenson okumuş mudur? Muhakkak okumuş olmalı eksik bir çocukluk değilse. Ya Tom Sawyer’i tanıyor mudur? Kuşkusuz tanıyordur yoksa evden kaçmak için gizlice kapıyı kollamak dururken odanın balkonundan bir ip merdivenle kaçmakla kaçış eylemine yüce bir serüven hissiyatı taşımak- neden gereksin ki?
Yirmi beş yılın ardından balkonun kapısı yine açık. Kardeşiyle birlikte yatağın köşesine oturuyor, yatağın tam karşısında yerde büyük bir ayna, o aynaya daha dönük, konuşuyorlar.
Aynaya bakıyor oturduğu yerden, geçmişte-şimdi-oturduğu yerden, ikisinin bulanık görüntüsü var orada, ikisinin biriken tozların ardındaki görüntüsü; zaman tozlarla birikmiş aynanın yüzeyine-ne zamandır? Yerinden kalkıp silecek olsa yirmi beş yılın tozu silinecek kuşkusuz ne zaman birikmeye başlarsa başlasın.
Yirmi beş yıllık engeli aradan kaldırmadan aralıktan bakıyor. Geçmişte-şimdi-olduğu yerde olan orada ve geçmişte-olduğu yerde olan da orada. İkisi de görünmüyor ikilik olarak zihninde varlık bulan, bulanık. Yerinden kalkıp silecek olsa geçmişte-şimdi-olduğu yerde olan tozlarla birlikte gidecek, şimdilik burada, bulanık.
Yerinden kalkmadı. Geçmişte-olduğu yerde olanı da düşünmeli o hâlde; düşündü deeş zamanlı olarak düşündü, geçmişte-şimdi-olduğu yerde olanı ve geçmişte-olduğu yerde olanı. Geçmişte-olduğu yerde olana doğru yönelmek ihtiyacını hissetti.
Şimdi zamanın biriktirdiği tozlar daha belirgin karşısında-ikiliğin. Herhangi birisinin değil, eş zamanlı olarak ikisinin de karşısında. Aynadaki tozları silse peki, bu ikisinden başka, şimdi-burada olanı görebilir mi dersiniz? Ondan hiç bahsetmedik. Henüz geldi aramıza, merdivenlerden çıkmadan önce vardı ve merdivenleri çıkarken ayrıldık ondan. Geçmişteolduğu yerde- olan ile karıştırmak çok mümkün onu lâkin hayır, onlar aynı zamanlara ait değiller ve zaman onlar için aynı biçimde akmadı.
O şimdi aynada kendisini arıyor. Aynayı silmeli mi? Öyle bulanık ki. Peki tozları zaman mı biriktirdi yoksa mekân mı? Ya da zaman ve mekânın tozları birlikte mi aynanın yüzeyinde? Öyle bulanık ki. Silse neyi görecek, yansıyan şimdi-burada-olanın görüntüsü o mu olacak ya da en basit tabiriyle tüm bunların içinde olan o mu olacak?
Tozları silmekle hiçbir şey opaklıkla belirmeyecek, ayna o kadar bulanık ki(!). Silmekten vazgeçiyor. Görüyü mümkün kılan üzerinde biriken ne varsa, öylece bırakıyor.
*Veljekset (2011), Mika Kaurismäki