Home > İnceleme - Analiz > Süper Kahramanların Yol Hikayesi: Hit the Road – Yola Devam

Süper Kahramanların Yol Hikayesi: Hit the Road – Yola Devam

İlk bakışta dört kişilik ailenin -ve elbette köpeğin yol hikayesi gibi görünen “Hit the Road – Yola Devam”, aslında hem lokal hem Ortadoğu coğrafyası için mizah dolu politik eleştiriler silsilesi barındırıyor. Araba içerisinde süregelen yolculuğu bir fabrikaya benzetebiliriz. Çözüm odaklı ve müdahaleci ustabaşı anne, sessiz, etkili mühendis baba, henüz çırak olan küçük çocuk ve iş yerini terk eden henüz fabrikaya fayda sağlamaya başlamış kalfa genç…

Yolculuk, gizemli ve tedirgin tümlüğüyle süregelirken bizi aracın içerisinde klostrofobik bir ortamda bırakıyor. Dar arabanın içinde hareketli ve asla susmayan hiperaktif küçük çocuk seviliyor olmanın özgüveniyle tüm aracın sabrını sınıyorken bu karmaşanın ortasında gizlice gözyaşı döken genç adam, İran pop müzikleri, hasta bir köpeğin varlığı, kırık, alçılı bacağını arabanın ortasından uzatan bir baba ve elbet tepkisizliğiyle gerginliği arttıran anne.

Nihai hedefleri olan varış noktasını öğrenmemizle birlikte nispeten ortadan kalkan bu gergin atmosfer, yerini ölçüsünü aşmadan kambur bir melodrama bırakıyor.

Yolun varlığının bir getirisi olan gitmek ve kalmak irademize teslim edilmiş bir seçimken bu opsiyonlar arasında yolun ortasında durarak karşılıyor eser bizi. Bir mola anında hayata karşı nefes aldığımız kısa anlardan birinde. Geriye dönmek artık gitmek kararı almaktan da zor. Dökülen gözyaşları ve pişmanlıklar arasında yolda artık varlığımızın hatırası iz olarak kalacaktır. Geriye dönüp aynı yollardan geçtiğimiz esnada artık gidilen o acılı yollar bize depresif geçmişimizden, kasvet dolu hayatımızdan Aleyna olmadan yaşanılan 20 küsur yılın acısını çoktan silinip gitmişliğini, esasında yola çıkmanın zorunluluk olduğunu gösterir. Memleketinden kopmak zorunda olan bir gencin İran’ın kır manzaraları, sisli tepeleri ve Ortadoğu kaosundan kaçış hikayesidir bu.

İran’da yaşamanın zorluğuna katlanamayan evin büyük oğluna destek olan aile tüm mal varlığını satmış evsiz ve arabasız kalmıştır. Ödünç aldıkları otomobil ile yaptıkları ülkenin bir diğer ucuna bu yolculuk ailenin geçmişlerine ve özlüklerine ‘’hoşçakal’’ deme şeklidir. İran İslam Devrimi öncesinde kalan anılarını yad eden aile serbest yetiştirilmiş olan her şeyi bağırarak ve ağlayarak elde edeceğini sanan klasik erkek çocuğunun cama çizdiği resim, muhalif oğlana verilen destek ve dinlenilen müzikler kimi zaman sinir uçlarına dokunurken kimi zaman eşlik ederek şimdiki zaman diliminden onları kopartan araç olmayı başarıyor.

Bir devrim, bir araba ve bir İran vardır şimdi. Üstünde gidilen her asfalt taşı İran’ı arkasında bırakan bu aracın içerisindeki insanlara umut ışığı olarak görünen Batı’nın göz alıcı ve bir o kadar yanıltıcı ışığının gözyaşlarıyla sönmesine sebep olur. Kimi zaman bunun iyi bir karar olduğunu dillendirerek kendilerini avuturlar kimi zaman hiçbir şey için geç olmadığını geriye dönüş olduğunu. Nihayetinde mekanik aracın içerisinde kendi kanlarından olan aile fertlerini hiç tanımadıkları birilerine teslim ederek bambaşka bir hayata gitmesine göz yumarlar. Eser sonunda bize sınırı geçenlerin ne halde olduğunu göstermese de neler olduğunu her gün gördüğümüz yüzlerce göçmenden biri olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz. Birileri Akdeniz açıklarında boğulur birileri Avrupa oligarşisinin mermisiyle vurulur ve birilerinden hiç haber alınmaz.