Home > Özel Dosya > Sinema Sanatı Eğitime Dâhil Olabilir Mi?

Sinema Sanatı Eğitime Dâhil Olabilir Mi?

Sovyetler Birliği Devlet Sinematografi Enstitüsü veya 1986’da değişen ismiyle bilinen Gerasimov Sinematografi Enstitüsü dünyadaki ilk sinema okulu olarak kabul edilir. Tabi Vladimir Lenin’in bu atılımı, devrimden sonra Rusya’da başlattığı büyük eğitim endüstrisinin geniş kitlelere yayma fikri ve devrimleri ihraç etme politikası etrafında çabucak mobilize olan öğretimden kaynaklanan bir hareketin ürünüydü. Bugün dünyada sayısız okul veya enstitüye sahip bu sanat dalının elle sayılmayacak kadar idealist tarafı kaldı desek yeridir. Bizde de Prof. Dr. Sami Şekeroğlu’nun katkılarıyla İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi müfredatına ‘’Sinema Kültürü’’ dersinin eklenmesi ve de Türkiye’nin ilk sinema kulübü ve enstitüsünün eğitimsel olarak başlaması geç olsa da bu sanatın bilimsel olarak ilerlemesine katkı sunacaktı (Öge, 2017, s.72). Sinema 20. yüzyılda propagandanın yanında modern elit savunma olarak da devam edecekti. Fakat bunun yanında sinema, eğitimde de kendini gösterecekti.

Şüphesiz sinema, insan ve toplum üzerinde büyük bir yankıya sahiptir. Rol ve görüntü üzerinden insanlarda gerçeklik duygusu uyandıran filmler, kişilerin davranışlarını yönlendirebilmektedirler. Toplumun giyim-kuşamlarından modaya, dünyaya bakışlarını etkileyebilmekte, hatta zayıf veya ezilmiş kitleleri şiddete sevk edebilmektedirler. Filmlerden etkilenerek işlenen birçok cinayet bu durumu ortaya koymaktadır. Sinemanın insan ve toplum üzerindeki bu büyük etki gücü onu din eğitimi açısından hem büyük bir araç hem de büyük bir tehlike olarak ortaya koymaktadır. Bu bakımdan sinemanın sosyal taban üzerindeki etki gücü, iyice analiz edilmeli ve din eğitimine yardımcı bir araç olarak kullanmanın yolları bulunmalıdır (Yorulmaz, 2010, s. 80). Bu da her türden gurup veya oluşuma,  eğitim bünyesinde, bir araç olarak sinemadan faydalanmayı öğretmiş oluyordu. Tabi bu çerçevede kimsenin aklına ‘’Yerdeki Yıldızlar’’, ‘’Siyah’’, ‘’Son Vagon’’ veya ‘’Superstar’’ tarzı gibi konular gelmemeli. Burada ifade edilen mukayeseli veya kitlelere reytingci yaklaşım değil bilakis sinemanın eğitimsel olarak toplum hizmetindeki faktörüdür.

Tüm bunların yanında yine sinema eğitimi uygulamada, hangi film kategorilerinden yararlanacak sorusu akla geliyordu. Andrè Bazın’a göre; İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği kasvetli travma, sinemada belgesel otantikliğe belirgin bir dönüş yaşatır. Egzotizm dairesi, absürtlüğünün doruk noktasına ulaşmıştır. Bu nedenle daha sonraki yıllarda halkın beklentisi inandırıcılığı daha fazla olan radyo, kitap ve günlük basın gibi araçlardan bu tür bilgileri almak doğrultusunda gelişmiştir. Bu da bir bakıma toplum tabanından sanata birey yetiştirme alanını ertelemiş görünüyordu. Bunun ötesinde film, artık bir keşfin gerçeklerini halkın gözleri önüne sermenin tek temel amacı değildir. Günümüzde bu, pek çok farklı yol ile yapılabilmektedir. Radyo ve televizyon, bu konuda sinemanın önüne geçmişlerdir. Çeşitli ekonomik yapıların sonucu olarak filmler, bu bütçeyi karşılayamaz duruma gelmişti (Bazın, 2011, s.147). Andre Bazın’ın bundan yaklaşık seksen sene önce ifade ettiği şüpheler bugün de geçerli mi acaba? Medya tahakkümü denen varlık, astronomik rakamlarla harcadığı bütçe filmlerini asla eğitim veya sanatsal kamuda kullanmaz; aksine hayalet galalar, salon ve ücretli sitelerde pazarlama derdinde olduğu görülüyor.

Şu anda Türkiye toplumunu sanata yönlendirmek veya eğitimde geniş bir dip dalga oluşturup başta Yılmaz Güney, Metin Erksan, Memduh Ün ya da günümüzde Zeki Demirkubuz veya Nuri Bilge Ceylan hocaların dünyasına katmak müthiş bir çaba gerektiriyor. Bunun ilk sebebi ülkedeki ekonomik buhrandan kaynaklandığı anlaşılıyor. Öte yandan yanlış anlaşılmaya müsait gelenekçi sosyal bir gerçeklik de söz konusu. Fakat daha ilginç olan bu kategorideki kişiler bizzat yereli ve üçüncü toplumu oluştursa da sosyolojide ciddi bir kıvılcım oluşturamadığını görüyoruz. Tüm bunlara rağmen üçüncü sinema veya aykırı sinema, eğitim ve toplumcu hareket alanında ciddi fikirler üretiyor.

Girgin’e göre ise günümüzde modernizmin sunmuş olduğu gerçeklik hem epistemolojik hem de özü itibari ile tanrısal veya dini, gelenekçi imgenin dışına çıkıp yerine metafizik biçimlerini estetik bir şekilde ele alır ve topluma adeta bir illüzyon içinde yansıtırlar. Bununla birlikte küresel kapitalist yayılmacı ahlak etkisini gerçek yaşamda olduğu gibi sinemada da göstererek gerçeklik algısının yitimine yol açmıştır. İçinde bulunulan dönemin tüm gerçekliğini tersine dönüştüren tüketim toplumu zihniyetinde, geçmiş dönemlerin estetik yapısı olarak sunulan sahici bir gerçeklik yapısıyla günümüz hiper gerçekliği arasında oldukça büyük farklılıklar olduğu görülüyor. (Girgin, 2014, s.75). Yani bir bakıma organik olan kısım modern toplumda müthiş bir hormonal bozukluk göstermiş durumda. Bu nedenle kat kat dibe vuran bozuk sistemde bireyi başta kişilik eğitimi kliniğinden geçirmek sanat eğitiminin ön hareketi olarak da görülebilir.

Nihayetinde tüm bu faktörlerin sanata etkisi göz ardı edilemez. Bugün ülkemizde on taneyi geçmeyen eğitimde sinema uygulamasının ısrarla görmezlikten gelindiği görülüyor. Hepimizin aklına birçok neden geliyor. Başta müstehcenlik takıntısı veya sinemanın ideolojik yönlerinin, iktidar veya hükümet karşıtlığına sebebiyet vermesi korkusu ilk akla gelen konulardır. Ardından eğitimin tamamıyla gençlerin tahakkümü dışında olması da; medyanın süslü pencerelerinde aksini ispat etme yarışına girenlere karşı ne derece savunmasız mekanizmalar üretildiği gerçeğini gösteriyor. Çünkü 24 saatin büyük bir bölümünü, gelenekçi eğitimin yerine sosyal pencerede geçirmekte olan birey için yüz yıldır var olan eğitici bir pencere gözlerimizin önünde arşivler dolusu şekilde duruyor. Şimdilik, hata nerede yapıldı veya bozulma nerede başladı tarzı soruların ve sorunların yerine bir şekilde sinema ve sanat araçlarını yoğun bir şekilde eğitime dâhil etmek; başta akademiye sonra da bilinçli idealist eğitimcilerin omuzlarında olduğu görülüyor. Peki bu işlemler nasıl uygulanacak? Veya sosyolojide yeri ve tarifinin sonuçları sınıflar arasında ne derece kıymete muktedir olabilecek?

Gelecek yazılarda görüşmek üzere…

 

KAYNAKÇA

BAZIN, Andrè, Sinema Nedir?, (çev. İbrahim Şener), Doruk Yayınları, İstanbul 2011.

GİRGİN, Ümit Hüseyin, Tüketim Toplumu ve Sinema, Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema-Tv Anasanat Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir 2014.

ÖGE, Hande, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Sinema Eğitimi ve Sorunları, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Sinema Televizyon Anasanat Dalı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,  İstanbul 2017.

YORULMAZ, Bilal, Sinema ve Din Eğitimi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İlahiyat Anabilim Dalı, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2010.