Herkes bir gün kendi filmini çekmeyi hayal eder, değil mi? Ama o ilk adımı atmak, hele ki cebinizde kısıtlı bir bütçe varken, göz korkutucu olabilir. Bağımsız film festivallerinde sinemacılarla konuştuğumuz konuların başında özellikle son dönemde hep “bütçe” geliyor. Peki, film çekme hayalimizi gerçeğe dönüştürmek için ne yapmalı? Mikro-bütçeli filmlerle büyük başarılar yakalayan üç sinemacı, yönetmen-yapımcı Scott Monahan, senarist-yönetmen Ryan Martin Brown ve yapımcı Roger Mancusi, mikro-bütçeyle film yapmanın püf noktalarını anlatıyor. Hazırsanız, bu ilham verici rehberle hayallerinize bir adım daha yaklaşabilirsiniz!1
ÖN HAZIRLIK: YER, BÜTÇE, EKİP VE PLANLAMA
“Free Time” (2024)
Ryan Martin Brown, komedi filmi “Free Time”ı yazarken, işini aniden bırakan ve ne yapacağını bilemeyen bir karakterin hikâyesini anlatmayı planlamış. Ama asıl meselesi, filmi sadece 10 günde çekebilmek olmuş. Brown, “Bu, insanların hayatlarını bir kenara bırakıp düşük bir bütçeyle film yapması için ideal bir süreydi,” diyor. Elindeki imkânları değerlendirerek filmini çekmeye karar verdiğinde ise elinde çok da fazla imkân olmadığını fark etmiş: Kendi dairesi, hemen dışındaki park ve yakındaki bir kafe. Tam anlamıyla az ama özle filmini çeken Ryan, “Filmi, sadece kolay çekilebilir değil, aynı zamanda düşük stresli ve keyifli olacak şekilde tasarladım. Böylece hem eğlendik hem de sevdiğimiz bir şey yarattık” diyerek filmini nasıl akıllıca tasarladığını vurguluyor.
Bu noktada biz sinemaya gönül verenler için ne gibi alternatifler var?: Öncelikle elimizdeki imkânları keşfetmemiz lazım. Eviniz, mahalleniz, arkadaşlarınızın dükkânları veya yerel parklar, düşük bütçeli filminiz için harika mekânlar olabilir. Türkiye’de mahalle kültürü ve dayanışma ruhu, ücretsiz mekân bulma konusunda büyük bir avantaj. Yerel esnafla konuşmakta fayda var, belki bir çay ikramıyla çekim izni alabilirsiniz.
“Anchorage” (2021)
Los Angeles’ta yıllarca oyuncu olarak çalışan Scott Monahan, kariyerinde ilerlemek için kendi filmini çekmeye karar verdiğinde, senarist Dakota Loesch ile bir araya gelerek fikrini anlatıyor ve Florida’dan Alaska’ya uyuşturucu taşıyan iki kardeşin hikâyesini anlatan yol filmi “Anchorage”ı yazıyorlar. Başlangıçta kısa film olarak planlanan proje, bir HBO yapımcısının “Eğer kendi yolunuzla bir uzun metraj yapmak istiyorsanız, bunu kendiniz yapmalısınız” sözüyle yön değiştiriyor.
12.000 dolar nakit birikim ve iki kredi kartıyla borçlanılan 10.000 dolardan oluşan bütçeleri sadece 22.000 dolarmış. Ekip, yalnızca sekiz kişiden oluşturulmuş ve bütçenin çoğu, ekibin otel odalarında rahat etmesi için harcanmış. Monahan, “Ocak başında çektik, çünkü kimse o dönemde başka iş almıyordu,” diyor. Çekim planını ise beş güne sıkıştırmışlar: Dört gün ana çekimler, bir gün ek görüntüler. Çölde geçen sahneler için mekânlarını GPS ile titizlikle belirlemişler ve görüntü yönetmeniyle her sahnenin süresini önceden planlamışlar. Ki mekan olarak çölü seçmelerinin sebebi de çölde çekim yapmanın ücretsiz olmasıymış.
Türkiye’nin eşsiz coğrafyası, mikro-bütçeli filmler için bir hazine. Ancak kamuya açık alanlarda izin almadan çekim yapmanın riskleri de çok; gerilla tipi sinemacılık yaparak hücum kayıtlarla bir film çekmek gibi bir planınız yoksa doğayla iç içe ortamları tercih etmeniz iyi olacaktır. Kapadokya’dan Karadeniz’e, ücretsiz doğal mekânlar bulabilirsiniz. Çekim takviminizi, sektörün durgun olduğu dönemlere denk getirmek de harcamalarınızı azaltabilir. Küçük bir ekiple çalışarak da yine maliyetleri düşürebilirsiniz. Ne yazık ki bu bütçe konuları ekibin esnek çalışmasına, dolayısıyla da kendi özel hayatından fedakarlık yapmasına neden oluyor.
“Hannah Ha Ha” (2022)
Yapımcı Roger Mancusi, “Hannah Ha Ha” ve Bunnylovr (2025) gibi filmlerle genç sinemacılara destek olmuş bir isim. “Hannah Ha Ha”nın yönetmenleri Joshua Pikovsky ve Jordan Tetewsky, filmi kendi memleketlerinde çekerek masrafları minimuma indirmiş. Mancusi, “Bir yıl boyunca setlerde çalışarak para biriktirdiler ve ailelerinin evinde kaldılar,” diyor. Ayrıca, yerel işletmelerle Facebook üzerinden iletişime geçtiklerini; bir sinema salonunun ve kafelerin, çekimlere izin vermekle yetinmediğini, yemek bile sağladığını belirtiyor.
Türkiye’de de bazı yerel yönetimler ve genelde küçük işletmeler, sanata destek olmak için cömerttir. Belediyelerle veya esnafla konuşmakta her zaman fayda var; bir mahalle bakkalı ya da kafe, hikâyenize dâhil olmak için can atabilir. Sosyal medyayı kullanarak çevredeki imkânları tespit etmek de filmimizin yararına olacaktır.
ÇEKİM SÜRECİNDE SABIR VE EKİBİ MUTLU TUTMAK
Mancusi’ye göre, mikro-bütçeli bir filmde herkes birden fazla rol üstlenmeli ve sette olmaktan keyif almalı. “Eğer insanlar mutlu değilse, çekimler bir eziyete dönüşür. Seti eğlenceli hale getirin, herkesin karnını doyurun ve susuz kalmadığından emin olun,” diyor. Küçük ekiplerle çalışmanın avantajının ise “esneklik” olduğunu belirtiyor. Mancusi, “Hannah Ha Ha’da küçük bir ekiple çalıştık, bu da bize doğaçlama yapma ve senaryoyu anında değiştirme özgürlüğü verdi” sözleriyle, olumsuz gibi görünen bazı noktalardan olumlu şekilde faydalanma ihtimalinin de olduğunu bize hatırlatıyor.
Brown ise “Free Time”ı, pandemi sonrası arkadaşlarıyla yeniden bağ kurmak için yazdığını söylüyor. “Amacımız düşük stresli, eğlenceli bir süreçti. Bu, filmin kalitesini artırdı çünkü her şey daha kolay yönetildi.” Brown’un bizlere önerisi ise: “Düşük bütçeli filmlerde her şeyi kontrol edemezsiniz. O yüzden gerçek dünyayla iş birliği yapın ve spontanlığı kucaklayın.”
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de set ortamı genellikle samimi ve dayanışmacıdır. Ekip arkadaşlarınızı aileniz gibi görün; onlara iyi bakın, motivasyonlarını yüksek tutun. Çekim aralarında çay-kahve molaları veya bir tabak ev yemeği, moralleri yükseltebilir. Eğer kendi ebeveynleriniz de size destek oluyorsa bunu kesinlikle ekip arkadaşlarınız için bir fırsata çevirin, yorucu bir çekimden sonra içilecek anne çorbası herkesin motivasyonunu tekrar zirveye çıkarabilir. Filmin yönetmeni ve senaristi sizseniz esnek olmaya çalışın ve beklenmedik aksilikleri hikâyenize dâhil edin.
POST-PRODÜKSİYON: FİLMİNİZİ İNCELİKLE ŞEKİLLENDİRİN
Filminizi çekerken aklınızda festivaller, galalar ve ödüller olabilir. Ama Mancusi, “Çektiğiniz görüntüler, filminizin gerçek potansiyelini belirler,” diyor. Ona göre, bazen sadece filmi çekmiş olmak bile büyük bir kazançtır. “Bu süreçte kendinizi ve sinemayı öğreniyorsunuz. Bu, ödüllerden daha değerli.”
Brown ve ekibi, “Free Time”ın geniş oyuncu kadrosuyla birlikte özel bir topluluk gösterimi düzenlemiş. Film, Nashville Film Festivali’nde Yeni Yönetmenler Yarışması’nda Büyük Jüri Ödülü’nü kazandıktan sonra 2024’te Cartilage Films tarafından ABD sinemalarında gösterime sokulmuş. “Hannah Ha Ha” ise Slamdance’te en iyi anlatı filmi ödülünü alarak Seattle ve Nashville festivallerinde adaylıklar kazanmıştı. Monahan ise “Anchorage”ı kendi başına kurgulamış, ses ve görüntüyü senkronize etmeyi öğrenmiş; ardından film, 17 festivalde gösterilip 10 ödül kazandı ama büyük stüdyolar tarafından satın alınmadı. Monahan, “Biz istediğimiz filmi yaptık. Asıl başarı buydu,” diyor.
Mancusi’nin post-prodüksiyon önerisi: “Eğer kurgu beklediğiniz gibi gitmiyorsa, bir mola verin. Filmi bir süre bırakın, başkalarına gösterin, tepkileri alın. İyi bir film yapmak, bitmiş bir film yapmaktan daha önemli.”
Sinemacılara İpucu: Türkiye’de bağımsız sinema festivalleri, mikro-bütçeli filmler için bir vitrin. Hepimiz Altın Portakal’ı hedefliyoruz tabii ki ama aslında daha küçük festivaller özellikle gelecekteki filmlerimiz için çok daha faydalı, çünkü küçük ölçekli festivallerde kendimiz gibi sinemacılarla daha samimi bağlantılar kurabiliyoruz.
Kurgu sürecinde de acele etmeyin; yerel sinema topluluklarından geri bildirim alın ya da illaki çevrenizde iyi filmden anlayacak kültür seviyesinde bir arkadaşınız vardır, ona izletin ve fikirlerine kulak verin. Ücretsiz kurgu yazılımlarıyla başlayarak masraflarınızı azaltabileceğiniz gibi eğer öğrenci iseniz üniversitelerin iletişim fakültelerindeki lisanslı yazılımlardan faydalanabilirsiniz. Günümüzde yapay zekâ araçlarından faydalanma imkânı da önceki yıllara göre çok daha fazla ve ücretsiz olarak kullanılabilecek pek çok alternatif mevcut.
GENÇ SİNEMACILARA İLHAM
Mikro-bütçeli filmler, büyük hayallerin başlangıç noktasıdır. Scott, Ryan ve Roger’ın hikâyeleri, bizlere imkânsız gibi görünen bir yolculuğun aslında ne kadar ulaşılabilir olduğunu gösteriyor. Türkiye’de sinema yapmak, belki de bu üç sinemacının karşılaştığı zorluklara kıyasla daha fazla avantaja sahip. Mahalle dayanışması, doğal mekânların zenginliği ve tutkulu bir sinema topluluğu bizleri bekliyor. Elbette zorluklar olacak; ama bir kameranız, birkaç arkadaşınız ve bir hikâyeniz varsa, gerisi gelir. Yine de yaşadığım(n)ız coğrafyanın kültürünü, toplumsal yapısını, örf-adet-ananelerini, yerel yönetimini iyi analiz etmeliyiz. “El âlem ne der” kaygısı ile filminizden, sanatınızı icra etmekten geri kalmayın ama el âleme kesinlikle dikkat edin!
Haydi, daha fazla zaman kaybetmeyin! Telefonunuzu elinize alın, mahallenizde bir mekân bulun, arkadaşlarınızı toplayın ve ilk filminizi çekin. Belki bir gün sizin filminiz de festivallerde ödül kazanır ya da bir sinema dergisinde ilham verici bir hikâye olarak yer alır!