Home > İnceleme - Analiz > Masumiyetin ve Baştan Çıkarmanın Sınırında: Pandora’nın Kutusu

Masumiyetin ve Baştan Çıkarmanın Sınırında: Pandora’nın Kutusu

Pandora’nın Kutusu (Pandora’s Box) filmi, 1929 yılında Alman sinemasının Weimar Cumhuriyeti döneminde çekilmiş, çok özel bir sessiz sinema örneği olup döneminin başyapıtları arasında sayılır. Weimar Cumhuriyeti dönemi, Almanya’da 9 Kasım 1918 tarihinde Philipp Scheidemann’ın cumhuriyeti ilan etmesiyle başlayıp, 30 Ocak 1933 tarihinde Adolf Hitler’in başbakan olarak atanmasıyla sona eren dönemi kapsar. Filmin yönetmeni Georg Wilhelm Pabst’tır. Başrolde, unutulmaz oyunculuğuyla dikkat çeken Louise Brooks, filmde Lulu isimli karaktere hayat vermektedir. Film; döneminin toplumsal olaylarına, ahlaki yozlaşmaya, bireysel özgürlük arayışlarına ve cinselliğe dair temaları çağının çok ötesinde bir bakış açısıyla ele alır.

Louise Brooks Kimdir?

Mary Louise Brooks, 14 Kasım 1906 yılında doğmuş, 8 Ağustos 1985 yılında vefat etmiş Amerikalı oyuncu ve dansçıdır. En üretken dönemleri 1920 ve 1930 yılları arasındadır. Bu yıllar arasında profesyonel oyunculuk ve dansçılık yapmıştır. Özellikle saç stili ile akıllarda yer edinmiştir. Kariyerine dansçı olarak başlayan Brooks, çeşitli turnelere çıkmıştır. Hayatının daha sonraki dönemlerinde Paramount Pictures’ın yapımcısı Walter Wanger tarafından keşfedilmiş ve sinemaya hızlı bir giriş yapmıştır. Hollywood’da, Georg Wilhelm Pabst’ın yönetmenliğinde Pandora’s Box (1929) ve Diary of a Lost Girl (1929) filmlerinde oynamıştır. Bu filmler, onun uluslararası şöhret kazanmasını sağlamıştır. Daha sonralarda Hollywood ile maddi anlaşmazlıklar yaşamış ve 1938 yılında sinemayı tamamen bırakmıştır. Hayatı yokuş aşağı giden Brooks, maddi zorluklar yaşamıştır. Bu çöküş, onu hayat kadınlığı yapmaya itmiştir. 1950 yılında filmleri tekrar gün yüzüne çıkmış, özellikle Pandora’s Box filmiyle yeniden üne kavuşmuştur. Bu durumdan faydalanan Brooks, sinema makaleleri yazmaya başlamış ve 1982’de Lulu in Hollywood adlı anı kitabını yayımlamıştır. Louise Brooks, gerçek hayatta da canlandırdığı Lulu karakteriyle fazlaca benzerlik taşımasıyla bilinir. Filmdeki gibi entelektüel ve kural tanımaz bir kişiliği olduğu söylenebilir.

Pandoras Box 2

Filmin konusu temel olarak Lulu’nun kişisel yaşamı etrafında şekillenir. Film, belirli bir hedefe doğru ilerlemektense, anlık durumlar üzerinden hikâyesini kurar. Bu yönüyle bir durum hikâyesi yapısındadır. Ana karakter üzerinden toplumun ahlaki yapısı, karakterlerin ikiyüzlülükleri, sinsi ve fesat davranışları gözler önüne serilir. Lulu, çok katmanlı bir karakter olarak karşımıza çıkar. Onun trajik öyküsü; arzu, güç, ahlak ve çöküş gibi temaları içerir. Filmin en ön plana çıkardığı mesele ise Lulu’nun masum ama baştan çıkarıcı güzelliğiyle çevresindeki insanları derinden etkilemesi ve bu etkilenmelerin geri dönülemez trajik sonuçlara yol açmasıdır. İş insanları, sanatçılar, hatta kadınlar bile Lulu’nun cazibesine kapılır.

Film, giriş bölümünde Lulu’nun medya patronu Dr. Schön ile olan ilişkisiyle başlar; bu ilişkinin sonlanmasıyla birlikte olaylar giderek trajik bir sona doğru evrilir. Louise Brooks’un Lulu rolü, sinema tarihinin en ikonik “anti-kadın” karakterlerinden biri olarak kabul edilir. Dış görünüşü, saç modeli ve duruşu ile izleyicinin zihninde güçlü bir yer edinmiştir. Lulu’nun, toplumun ahlaki sınırlarını zorlayan bir kadın olarak çizilmesi, o dönemlerde birçok muhafazakâr çevre tarafından “ahlaka aykırı” olarak değerlendirilmiştir. Bu sebeple film, Amerika ve Fransa gibi ülkelerde sansüre uğramış, bazı sahneleri kesilmiştir. Ayrıca, 1933 yılında Nazi Almanyası’nda tamamen yasaklanmıştır. Bu yasağın temel sebebi, filmdeki özgür ruhlu kadın karakterinin Nazi ideolojisine uygun görülmemesidir.

Filmin Mitolojik Anlatısı:

Pandora’nın Kutusu, Yunan mitolojisinde geçen bir kavramdır. İçinden çeşitli kötülüklerin yayıldığı bu kutu, açıldığında insanlığa bela olur. Mitolojik olarak Pandora, insanlığın ilk kadını olarak bilinir. Bu mitoloji, John Milton’un Yitirilen Cennet adlı eserinde de çok güzel bir şekilde yer alır. Yiğit Yavuz’un çevirisinde bu hikâye şöyle anlatılır:

“Pandora, Yunan mitolojisinde yaratılan ilk kadındır. Prometheus’un ateşi çalarak insanlara armağan etmesine kızan Zeus’un emriyle, ateş tanrısı Hephaistos tarafından yaratılmıştır. Adı, Yunanca ‘bütün tanrıların armağanı’ anlamına gelir. Aphrodite’nin güzelliği, Apollo’nun müzisyenliği ve Hermes’in ikna yeteneği gibi özellikleri kendisinde topladığı için bu adla anılmıştır. Pandora, eşi Epimetheus’a hediye olarak götürdüğü ve içinde her türlü kötülüğün bulunduğu kutuyu açarak, bunların yeryüzüne yayılmasına sebep olmuştur. Bu bakımdan hikâyesi, Havva’nın hikâyesiyle benzerlik taşır.”

Filmde “Pandora’nın Kutusu”, Lulu karakteri aracılığıyla mecaz hâline gelir. Lulu’nun cazibesi, açıldığında çevresindeki herkesi etkileyen Pandora’nın kutusundaki kötülükler gibi yayılır. Film, bu metafor üzerinden insan arzularının ve bastırılmış duyguların toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini gözler önüne serer.

 


Kaynakça