Yönetmenliğini J.-P. Valkeapää’nın yaptığı Dogs Don’t Wear Pants / Köpekler Pantolon Giymez (2019) filmi yayınlandığı sene büyük ilgi görmüş ve 72. Cannes Film Festivali’nde “Yönetmenlerin On Beş Günü” bölümünde gösterilmişti.
Eşinin boğularak ölmesi sonucu kızı Elli’ye tek başına bakmak zorunda kalan Juha durumu bir türlü kabullenemez ve kelimenin tam anlamıyla sessizce ölmeyi bekler. Günün birinde yolları Mona adlı bir sahibe ile kesişince Juha kendisini BDSM kültürünün çarpıcı dinamikleri içinde bulur. Juha’nın bir partiye katılıp kendisini dansın ritmine kaptırdığı esnada Mona ile göz göze gelip tebessüm etmesi ve Mona’nın da ona aynı şekilde karşılık vermesi birbirlerini artık tam anlamıyla anladıklarını tasdikler niteliktedir.
Juha, Mona’ya kendisini her boğdurduğunda eşini kaybettiği âna döner, bu da onda aynı şeyi ne denli tehlikeli olursa olsun belirli aralıklarla sürdürmek arzusunu uyandırmaktadır.
Juha amacı uğruna domine edilmekten, Mona ise domine etmekten memnundur. Esasında ikisinin bir araya gelişi Juha’nın, eşinin ölümünü bir türlü kabul edememesinden kaynaklanır.
Juha ve Mona arasındaki ilişkinin yüzeysel boyutunu BDSM’nin renkli dünyasından hareketle Marquis de Sade’ın Venus in Fur kitabında bilhassa üzerinde durduğu “Ya örs olacaksın ya da çekiç” düsturu çerçevesinde değerlendirmek de mümkün olacaktır. Zira motivasyonun içeriği ne olursa olsun günün sonunda Juha örstü, Mona da çekiç.
Freudyan bir bakış açısıyla burada ana karakterin egonun savunma mekanizmalarından yadsıma (negation)’yı sıklıkla gözler önüne serdiğini söyleyebiliriz. Kişinin benlik için tehlike arz eden bir gerçeği reddetmesi ya da inkâr yoluna gitmesi şeklinde açıklayabileceğimiz bu mekanizmayı Juha, BDSM yoluyla eşini son gördüğü âna gitmek suretiyle kullanarak biteviye realiteden kaçmaktadır.
Filmde kullanılan müziklerin çoğunlukla elektronik türden seçilmesi ve bilhassa Juha’nın bir BDSM partisine iştirak ettiği ve tek başına dans ettiği sahnede yoğunluğun arttırılması Yorgos Lanthimos’un The Lobster filminde geçen “We all dance by ourselves that’s why we only play electronic music” repliğini akıllara getirir. Öyle ki bu tür belki de ilerleyen zamanlarda toplumdan izole bireyin yalnızlığına hitap eden bir müzik türü olarak bile ele alınabilir.