Home > Özel Dosya > Karanlık Bir Hikaye Anlatıcısı: Todd Solondz

Karanlık Bir Hikaye Anlatıcısı: Todd Solondz

Todd Solondz kimdir?

15 Ekim 1959 yılında Amerika’nın New Jersey eyaletinde doğmuş olan Todd Solondz, önemli bir film yapımcısı ve oyun yazarıdır. Solondz, lisans derecesini Yale Üniversitesi’nde İngilizce olarak aldı ve New York Üniversitesi’nin film ve televizyon alanında Güzel Sanatlar Yüksek Lisans programına katıldı, ancak bu dereceyi tamamlamadı. Okulda çeşitli kısa film denemelerinde bulundu; bunlardan biri olan ‘Schatt’ın Son Atışı’ filmiyle belirli sinema severler tarafından tanındı ve beğenildi. Bu yolculukta kendini geliştirmesiyle toplumdaki ezik, kusurlu insan tiplemelerini çok iyi bir şekilde gözlemledi ve filmlerinde ustalıkla kullandı. Amerikan bağımsız sinemasının temellerini atmış ve kendine has sinema anlatımıyla bağımsız film yapımcılarına önder olmuştur. Orta sınıf bir ailede yetişmiş olan Todd Solondz; filmlerinde orta sınıf ailelerin karanlık, kusurlu taraflarını oldukça beklenmedik ve sert bir dille seyirciye anlatır. Bu anlatım tarzına ustalıkla hicivsel yorumunu da dahil eder. Seyirciye, bu ironik anlatım tarzından keyif alırcasına hikayesini aktarır ve unutulmaz bir ters köşe etkisi bırakır. Todd Solondz’un filmlerine kronolojik olarak bakacak olursak.”

Fear Anxiety and Depression

Fear, Anxiety and Depression (1989)

Todd Solondz’un ilk uzun metraj filmi olarak kabul edilen film, bağımsız bir Amerikan komedi kara mizah filmidir. Solondz, filmi yazıp yönetmek haricinde (Ira Ellis) adındaki karakteri canlandırmasıyla başrol konumundadır. Film, New York’un East Village bölgesinde yaşayan başarısız bir oyun yazarını merkezine alır. Ira Ellis karakterinin entelektüel sanatçı arkadaşları olan ressam Jack, pantomimci kız arkadaşı Sharon ve performans sanatçısı olan yeni kız arkadaşıyla olan ilişkileri konu alır. Her Todd Solondz filminde olduğu gibi bu film de kara mizah ve sıra dışı karakterleriyle örülü bir anlatıma sahiptir. Baş karakterin başarısızlıklar ve zorluklarla dolu hayatı anlatılırken, Todd Solondz’un çıraklık seviyesindeki mizahi bakış açısıyla izleyici güldürürken düşündüren sahnelerle dolu bir filmdir. Film, otobiyografik bir eser olmamasına rağmen Todd Solondz’un kariyerinin başındaki bazı başarısızlıklarından esinlenmiş gibi görünmektedir. Film, sinema severler arasında genel olarak başarısız, vasat bir yapım olarak bilinmektedir; bunun yanı sıra gün yüzüne çıkmamış bir yapımdır. Bu hayal kırıklığı yaratan filmden sonra, Solondz’un bağımsız film sektörüne daha fazla dahil olmaya yemin etmesine neden oldu. Beş yıldan fazla bir süre sonra, bir avukat arkadaşı Solondz’u film yapımcılığına bir kez daha denemesi için çağırdı ve Solondz’un bulduğu herhangi bir proje için kısmi finansman sözü verdi. Sonuç, Sundance Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’nü kazanan 1995 yapımı Welcome to the Dollhouse oldu.

Welcome to the Dollhouse

Welcome to the Dollhouse (1995)

Todd Solondz’un 2. uzun metraj filmi olan bu film, yönetmenin en beğenilen ve en ses getiren filmleri arasında yer almaktadır. Solondz, ilk uzun metrajlı filminde çırak konumda olmasına rağmen bu filmiyle usta konumuna hızlı bir geçiş yapmıştır. Filmde, New Jersey’de yaşayan 11 yaşındaki 7. sınıfa giden ergen Dawn Wiener’ın hayatı, ortaokul yıllarında yaşadığı zorluklar ve ailesiyle arasındaki anlaşmazlıklar ele alınır. Kısaca bir büyüme hikayesidir. Filmin karakterleri sırasıyla: Dawn Wiener (Heather Matarazzo) okulda zorbalıklara uğrayan, evde dışlanan bir ergendir. Kendini bulmaya çalışması herkesin gözüne batar. Mark Wiener (Matthew Faber): Dawn’ın ağabeyi ve başarılı bir öğrenci olan Mark, ailesinin gözdesidir ve zekasıyla parlayan bir karakterdir. Missy Wiener (Daria Kalinina): Dawn’ın küçük kız kardeşi ve ailenin gözbebeğidir. Dawn, Missy’ye karşı kıskançlık duyar ve kardeşine türlü planlar yapar. Steve Rodgers (Eric Mabius): Dawn’ın hoşlandığı yakışıklı ve popüler bir lise öğrencisidir. Brandon McCarthy (Brendan Sexton III): Dawn’ın okulda zorbalık yapan bir sınıf arkadaşıdır, ancak zamanla aralarında karmaşık bir ilişki gelişir. Özellikle kız kardeşi Missy’nin kaçırılması ve Dawn’ın kız kardeşini bulmak için yola koyulduğu sahneler ve sonunda olanlar izleyicide büyük bir şaşkınlık ve ters köşe hissi bırakır niteliktedir. Film eleştirmenlerden oldukça olumlu yorumlar almış ve gişede hatırı sayılır bir başarı kazanmıştır; Todd Solondz adını dünyaya daha çok duyurmuştur.

Todd Solondz: “Dawn, hem sempati hem de rahatsızlık uyandıran bir figür. Onun hikayesi, büyüme sancılarımızın bir yansımasıdır.”

happiness 1998

Happiness (1998)

Mutluluk, Todd Solondz’un en tartışmalı ve popüler filmidir. Kendi filmografisinde en kaliteli işlerden biri, belki de en iyi filmidir. Defalarca dünyada en rahatsız edici, en aykırı filmlerin olduğu listelere adını yazdırmış bir yapımdır mutluluk. Philip Seymour Hoffman, Dylan Baker, Jane Adams, Lara Flynn Boyle, Jon Lovitz gibi döneminin en önde gelen sanatçıları, böyle aykırı filmde oynamayı kabul etmekle kalmamış, aynı zamanda düşük bütçeler karşılığında da filmde oynamayı kabul etmişlerdir. Yönetmen, bu filminde de kara mizah ve komedi unsurlarını oldukça güçlü ve beklenmedik derecede iyi sunuyor. Mutluluk filminin adı ve içeriği karşılaştırıldığında, ortada çok ironik bir başyapıt olmakla birlikte, Woody Allen filmleri çizgisinde giden ama oldukça karanlık bir boyut kazanan eşi ve benzerlerinin yine Todd Solondz’un elinden çıktığı büyük bir şaheserdir. Kısaca filmin konusuna bakılacak olursa: Fazlaca anormal sayılabilecek karakterler ile örülü olan mutluluk, toplumsal normlara karşı derin bir eleştiri yaparak kusurlu karakterlerin hayatlarına odaklanır. Bu karakterlerle birlikte arzu, yalnızlık, suçluluk, moral bozukluğu, bilinçaltı gibi evrensel temaları tanımlamış oluruz.

Film, kısaca 3 kardeş etrafında ve onların etrafındaki insanlarla olan ilişkilerini konu eder. Bunlar: Joy Jordan (Jane Adams) filmdeki en öne çıkan karakterlerden biridir; çekingen, yalnız ve kendi değerini arayan bir kadındır. Aşk ve anlam arayışı içindedir. Helen Jordan (Lara Flynn Boyle) Joy’un ablasıdır ve başarılı bir yazardır. Ancak, hayatında derin bir tatminsizlik ve yalnızlık hissi taşır; oldukça soğukkanlı olduğu için karakterler çekingen bir tutum sergiler. Allen (Philip Seymour Hoffman) ile sahneleri buna çok iyi bir örnektir. Tracy Jordan (Cynthia Stevenson) filmdeki üçüncü kardeştir, Bill’in eşidir ve dışarıdan mükemmel bir hayatı var gibi görünse de, derin içsel sıkıntılarla mücadele eder. Bill Maplewood (Dylan Baker) filmdeki en sıkıntılı karakter olma özelliğini taşır. Kendi oğluyla konuşup dertleştiği sahneler buna çok iyi bir örnektir. Film için spoiler olmaması ve uyarı olması adına, içeriğinde tecavüz, pedofili, ensest, intihar, cinayet anlatımları ve sapkın telefon görüşmeleri gibi çok cesur konulara ve anlatımlara sahip olduğu için hassas bünyeye sahip insanların uzak durmak istediği tarzda bir yapım olabilir. Todd Solondz’un filmografisinin en uç örneği ve en ustalıklı işidir.

Todd Solondz:Bu film, insanların rahatsız edici gerçeklerle yüzleşme cesaretini sorguluyor. İzleyiciyi konfor alanından çıkarmak ve onları düşündürmek istedim.”

Storytelling 2001

Storytelling (2001)

Todd Solondz’un en deneysel işlerinden biri olarak dikkat çeker. Cannes Film Festivali’ndeki prömiyeri, filmin anlatı biçimindeki sıradışılığına ışık tutar. İlk yarısındaki kurgusal hikaye, ikinci yarısındaki belgesel tarzıyla keskin bir geçiş yaparak, Solondz’un geleneksel sinema dilini nasıl sorguladığını gösterir. Bu anlatım tarzı, sadece izleyiciyi rahatsız etmekle kalmaz, aynı zamanda gerçeklik ve kurgu arasındaki sınırları bulanıklaştırarak derin bir eleştiri sunar. Filmin ilk kısmındaki Vi karakteri (Selma Blair), yazarlık eğitiminde karşılaştığı zorluklarla başa çıkmaya çalışan, toplumun çeşitli güç dinamikleriyle boğuşan bir karakterdir. Vi’nin yaşadığı içsel çatışmalar, ırk, cinsiyet ve sınıf gibi toplumsal meselelerle şekillenir. Diğer taraftan, belgeselci Toby’nin (Paul Giamatti) başarısızlıkları, filmdeki toplumsal ve bireysel sömürü temalarını güçlendirir. Toby’nin, sıradan bir ailenin yaşamını belgelemeye çalışması, aslında modern toplumda bireylerin ve toplulukların nasıl sömürüldüğünü gözler önüne serer. Solondz’un sinematik anlatımındaki bu keskin geçişler ve çarpıcı karakterlerle, “Storytelling” toplumsal normları ve değerleri sorgulayan ve izleyiciyi rahatsız eden bir film olarak kalır.

Todd Solondz:Hikaye anlatıcılığı, kontrol ve manipülasyon arasındaki ince çizgi üzerinde yürümek gibidir. Bu filmde her iki durumu da sorgulamak istedim.

Palindromes

Palindromes (2004)

Film, Todd Solondz’un Happiness filminden sonra en aykırı ve sert filmi olabilir. Yine kara mizah türünde ama Solondz’un filmografisine göre dram yönü de ağır basan bir yapımdır. Yönetmenin filmleri arasında ilk uzun metraj filmi Fear, Anxiety and Depression (1989) filmini saymazsak en fazla gün yüzüne çıkamamış işidir. Anlatım tarzı yine eşi benzeri görülmemiş şekilde ustaca ve deneyseldir ama çok iyi bir film olmasına rağmen değeri bilinmemiş ve eleştirmenlerin burun kıvırdığı bir yapım olmuştur. Filmin içeriğine ve konusuna kısaca bakacak olursak, film temelinde bir büyüme hikayesidir. Filmde 13 yaşındaki Aviva Victor’un büyüme hikayesi anlatılır. Aviva’nın en büyük hayali ve takıntısı anne olmaktır. Bu amacı ve isteği onu geri dönülemez sonuçların yanında karanlık yollara girmesine neden olacaktır. Kısaca filmin konusu böyledir. Solondz’un filmleri aynı evren içinde geçen yapılar ve kendi filmleri arasında paslaşmalardan da faydalanır; bu film de Welcome to the Dollhouse (1995) filmiyle bağlantılıdır çünkü Aviva karakteri, filmindeki ana karakterlerden biri olan Dawn Wiener’ın kuzeni olarak tasvir edilir. Filmin en güçlü ve deneysel yönü, sinema tarihinde eşi benzeri ya çok az ya da hiç denenmemiş yönü şudur: Ana karakteri kendisi haricinde farklı yaş, ırk ve cinsiyetteki farklı fiziksel özelliklerdeki oyuncuların canlandırmasıdır.

Palindrom kelime anlamı olarak da tersten yine aynı anlamı gelen sayıları tanımlar; örnek olarak 121 gibi. Kelimenin filmle bağlantısı ise aynı karakteri farklı insanların canlandırması ama yine de ruhlarının bir olmasıdır. Bu da anlatımı fazlaca derinlikli bir hale getirmenin yanında merak unsurunu da güçlü bir seviyeye getirir. Solondz böyle zor bir anlatımın üstesinden çok ustalıkla başa çıkmayı bilmiştir. Film, çocuk tacizi, yasal tecavüz ve kürtaj temaları nedeniyle birçok uzmanın ve eleştirmenin filme sırt çevirmiş ve derecelendirilmemiş olarak piyasaya sürülmüştür.

Todd Solondz:Aviva’nın hikayesi, kendi içimizdeki değişime ve sabit kalan özü sorgulama üzerine kurulu. Aynı karakteri farklı oyuncularla yansıtmak, bu sorgulamayı derinleştiriyor.”

Life During Wartime

Life During Wartime (2009)

Yönetmen filmografisinin en az bilinen ve ciddiye alınmayan filmlerinden biri konumundadır. Bu film, Happiness filminin çok daha hafif ve genel izleyici kitlesi için daha da izlenebilir bir versiyonu olarak, farklı oyuncular ve senaryoda bazı değişikliklerle sanki yeniden yapımı gibi tasvir edilmiştir. Happiness ve Welcome to the Dollhouse filmleriyle bağlantılı olan bir yapımdır. Film, Happiness filminden sonra yaşananları da izleyiciye aktarmasıyla bazı merak unsurlarını da gidermiş durumdadır. Film, eleştirmenler tarafından oldukça beğenilmiştir ve Eylül 2009’da Telluride Film Festivali’nde gösterime girmiştir; Ağustos-Eylül 2009’da Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan’a aday gösterilmiş ve orada En İyi Senaryo dalında Osella ödülünü kazanmıştır.

Dark Horse 2011

Dark Horse (2011)

Todd Solondz’un en hafif ve aile dostu filmi olarak kabul edilir. Yine küçük rahatsız edici, insanın sinirine dokunan yönleri olsa da, yönetmenin filmografisine göre oldukça kolay izlenebilir bir filmdir. Filmin konusu kısaca otuz yaşlarında ailesiyle yaşayan ve babası için bir işte çalışan Abe isimli bir karakteri merkezine alır. Abe, oyuncaklara çok bağımlı bir insandır. Ailesinin evinden kurtulmak için fazlaca planlar kurup çabalar. Aynı zamanda, depresif ve güzel Miranda’ya âşık olur ve ona evlenme teklif eder. Film, trajikomik bir aşk hikâyesi sunarken, kara mizah ve düşündürücü bir tonla izleyiciyi fazlaca etkiler. Öyle ki, eleştirmenler ve film festivalleri filmi oldukça beğenmiş ve Solondz’u takdir etmişlerdir. Filmin konusu kısaca 5 Eylül 2011’de Dark Horse, Venedik Film Festivali’nde sunulmuştur. 14 Ekim 2011’de Dark Horse, Avrupa prömiyerini BFI Londra Film Festivali’nde yapmıştır. Film karışık bir resepsiyon almıştır. 23 Nisan 2012’de Dark Horse, 2012 Maryland Film Festivali’nin Kapanış Gecesi seçkisi olarak açıklandı.

Wiener Dog

Wiener Dog (2016)

Yine çok farklı türde ve konuda bir film. Bu sefer tamamen bir köpeğin gözünden olmasa da, onun sayesinde kendimizi kusurlu insan tiplemelerini bir gözcü gibi incelerken buluyoruz. Çeşitli sahiplerin hayatlarına dokunmasını ve farklı yaşam hikâyeleri aracılığıyla insanların trajik, komik ve acıklı yönlerini keşfetmesini anlatıyor. Film, dört bölüme ayrılmış durumda ve her bölümde köpek, farklı bir ailenin veya bireyin hayatına girmesiyle olaylar gelişiyor. Hikâyeler arasında eski bir öğretmenin, genç bir çocuğun, başarısız bir senaristin ve yaşlı bir kadının yaşamları var. Her biri, kendi yalnızlıkları, hayal kırıklıkları ve insan doğasının derin kırılganlıklarıyla yüzleşirken, köpek onların hayatında bir nevi katalizör görevi görüyor. Todd Solondz’un karanlık mizah tarzıyla harmanlanan bu film, insanlık halleri üzerine düşündürücü bir bakış sunuyor. Yine izlenebilir bir film, bazı sahnelerde buz kesilse de, fazla komik olan sahneleriyle kendi alanında efsane bir filmle karşı karşıya kaldığımızı fark ediyoruz. Todd Solondz’un Wiener-Dog filmi, prömiyerini 2016 Sundance Film Festivali’nde yaptı. Başrollerinde Ellen Burstyn, Kieran Culkin, Julie Delpy, Danny DeVito, Greta Gerwig, Tracy Letts ve Zosia Mamet gibi isimler yer alıyor. Ayrıca, Solondz’un 1995 yapımı Welcome to the Dollhouse filminin bir spin-off’u olarak da görülüyor. Wiener-Dog, 24 Haziran 2016’da ABD’de vizyona girdi ve eleştirmenlerden genellikle olumlu yorumlar aldı.

Todd Solondz son filminden sonra ne yaptı?

İlk olarak 2017 yılında duyurduğu filmi “Love Child” isminde bir projeydi. Filmin konusu şöyle olacaktı: Bir kadın, oldukça kaba bir kocayla sevgisiz bir evlilikle sıkışıp kalmıştır. Ancak yakışıklı bir serseri yabancı ortaya çıktığında, erken gelişmiş 11 yaşındaki kızı, annesinin onunla evlenebilmesi için babasından kurtulmak için bir plan yapar. Ancak işler ters gider. Bu yüzden daha da sinsi, daha feci ve beklenmedik sonuçları olan başka bir plan daha yapar. Bu projeyi bir köşede tutuyordu. 2018 yılında ise Emma ve Max adlı ilk oyununun prömiyerini yaptı. Prodüksiyon 1 Ekim’de önizlemeye başladı, 14 Ekim’de açıldı ve 4 Kasım’a kadar devam etti. Filmin başrollerinde Ilana Becker, Zonya Love, Matt Servitto ve Rita Wolf yer aldı. Mayıs 2019’da Solondz, Cambridge Üniversitesi Film ve Gösterim Merkezi’nde film yapımcısı olarak bir hafta geçirdi. 2021 yılında Love Child filmi için finansman bulma sürecine girdi. Bu film, Todd Solondz’un Teksas’ta geçen ilk filmi olacaktı. Rachel Weisz ve Colin Farrell’in Cruz ve Ramírez’in yerine başrol oynayacakları açıklanmıştı. 2024 yılına gelindiğinde, oyuncular değişti; Charles Melton ve Elizabeth Olsen’in artık ana rollerde rol almak üzere rol aldığı bildirildi. Ana çekimlerin 2024’ün sonlarında New York City ve Teksas’ta başlaması planlanıyordu, ancak Haziran ayında prodüksiyon, finansman yetersizliği nedeniyle proje askıya alındı. Geçen yaptığı bir konuşmada Love Child projesi için “Bu filmi çekemesem bir daha asla film yapamayabilirim” açıklamasında bulunmuştur. Şu anda Todd Solondz, New York Üniversitesi Tisch Sanat Okulu’nda 2024 itibarıyla, yazarlık ve yönetmenlik üzerine dersler veren kadrolu bir profesördür.

Todd Solondz’un Filmlerinin Teknik Yönleri

Filmlerinde çoğunlukla sabit ve karakteri düzenli bir şekilde takip eden kamera hareketleriyle filmini sunar. Fazlaca hızlı ve dinamik bir anlatım tarzı ve kamera kullanımı yoktur. Renk paleti olarak oldukça renkli, cıvıl cıvıl pastel tonlarda filmlerini çeker. Yeri geldiğinde filmi deneysel olarak kurgulamaktan ve farklı açılar yakalamaktan çekinmeyen bir yönetmendir. Todd Solondz’un filmlerinde ele aldığı başlıca temalar: Amerikan toplumunun sorunlarını ele alırken, hikâyeleri evrensel bir boyut taşır. İzleyiciyi kendi toplumları ve değerleri üzerine düşünmeye teşvik eder. Kısacası, banliyölerdeki kusurlu karakterlerin hayatlarını bizlere eleştirel bir biçimde, oldukça güçlü bir kara mizah ile trajikomik olarak ustalıkla anlatır.

Todd Solondz ile İlgili Görüşlerim

Öncelikle yazıma Todd Solondz’un en sevdiğim yönetmen olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. Bunun sebebi, kendi sinema vizyonu ile Amerikan bağımsız sinemasına bir yana, dünya bağımsız sinemasına kendine has aykırı ve gerçekçi bir bakışla yön vermiş olmasıdır. Woody Allen nasıl ki New York’un entelektüel insanları, romantik tiplemeleri, sıcak insanları sakin bir tonda işliyorsa ve bu anlatımla kendi alanında önder oluyorsa, Todd Solondz da New York’un oldukça sıkıntılı, daha gerçek, fazlaca dışlanmış, böylece daha karanlık tiplemeleri hayata geçirerek Woody Allen’a göre daha anti bir yol izlemiştir. Bu insan tiplemelerini kara mizah, komedi, dram ile harmanlayıp, çoğu yönetmenin cesaret bile edemeyeceği, çoğu ülkede kabul edilemeyecek düzeyde filmler yapmasıyla ne kadar cesaretli bir sinemacı olduğu su götürmez bir gerçektir. Karşılaştırma yapmak adına, geçen Oscar töreninde 5 ödül alan Anora filminin yönetmeni Sean Baker, Amerikan bağımsız sinemasının önemli yönetmenlerinden biri konumundadır ve filmleri bazı yönlerden Todd Solondz’un filmleri ile paralellik gösterir niteliktedir. Bu açıdan Todd Solondz’un bağımsız sinema için emeği oldukça fazladır ve öncü konumundadır. Şu anda isimsiz yönetmenler ve kolaj şeklinde film yapan bilgisayar korsanları haricinde yaşayan en aykırı yönetmen olduğunu düşünüyorum. Lars von Trier, Gaspar Noé, Philippe Grandrieux gibi büyük ve kendine has yönetmenlerin aksine Todd Solondz, hikayesini oldukça renkli, pastel tonlarda cıvıl cıvıl bir şekilde başlatıp, yer yer o yönetmenlerin cesaret bile edemeyeceği şekilde rahatsız edici ve kışkırtıcı olmayı başarmış ve bunu arzu eder şekilde filmlerini tasarlamıştır. Todd Solondz, her filminde kendi kişiliğine yakın insan tiplemelerini veya kendinde olan bazı özellikleri filmlerine koymayı ihmal etmez. Yönetmenin yeni projelerini merakla bekliyoruz ve dünya bağımsız sinemasında eskisi gibi daha aktif bir rol almasını bekliyoruz.

Todd Solondz sineması beğeni sıram (10 üzerinden):

  1. Happiness: 10
  2. Palindromes: 10
  3. Welcome to the Dollhouse: 9.8
  4. Storytelling: 9.7
  5. Wiener-Dog: 9.6
  6. Life During Wartime: 9
  7. Dark Horse: 8.8
  8. Fear, Anxiety, and Depression: 6.5

 

Todd Solondz: “Benim filmlerim herkese göre değil, özellikle de onları sevenler için hiç değil.”