Dogmatik, acı verici gerçekçilik ve olabildiğince saydam üslupla eğitim ve aile yaşantısını vicdani ve politik yönden eleştiren eser o güne dek yaşanılan sinema dilini bıçak gibi kesip kendi anayasasını yaratır. Fransız yeni dalgasının mihenk taşı olan eser sanata yeni basamak olarak doğmuş mikro ölçekli karakterlere ve onların iç dünyasına yeni bir anlatı sunar. Asi, marjinal kısacası toplum tarafından hoş görülmeyen kesimin varlığını ve caddelerin gerçekçiliğini, maddi yaşam koşullarını konu edinen dalganın ilk adımı 400 Darbe, Antoine Doniel isimli bir çocuğun okuldan kaçma maceraları ve aksilikler silsilesini konu edinir.
Yoksul ailenin ilgisiz ve sevgisizlikle yetiştirilen, bıkkın ve şiddetli disipliniyle övünen eğitim sistemi içinde kendine yer bulamayan Doniel arkadaşıyla birlikte filmden adını alan Fransızca deyim olan okuldan kaçma eylemini gerçekleştirir. Ödevini yapmadığı gerekçesiyle o gün okulu kıran iki arkadaş sinemaya gider, oyuncaklar içinde iki çocuk olur eğlenir ve eve dönüş yolunu tutar. Annesini başka bir adamın kollarında görene dek sıradan bir gün geçiren çocuk artık sıradanlıktan sıyrılmış nihilist bir delikanlı gibi suskunluğunu yaşamaya koyulmuştur. Annesi tarafından pek sevilmediğinin de farkında olan Doniel bu durumu kabullenmiş fakat içindeki öfkeyi bastıramamıştır. Sigara ve alkol içmeye, haylazlıklarının dozajını arttırmaya başlayan Doniel kısa süre sonra ıslahevine yollanır. Annesinin ziyareti sırasında söyledikleriyle hepimizin erdemli ve suskun olmanın zaman zaman acısını çektiğimiz günleri anımsatan bir duruma düşmüştür. İnsanların kötülüklerine ve pişkinliklerine karşı tahammülsüz ve sıkkınlıkla yaklaştığımız durumlarda olduğu gibi Doniel kendini savunma gereği duymaz. Annesi tıpkı hayatın içinde her gün karşılaştığımız o pişkin ve suçlu insanların yaptığını yaparak alaycı üslubuyla karşısındakini suçlar, kendi hatasını görmezden gelir ve işin sonunda sensiz daha mutluyuz alt metnini verir. Yine hayatımızın belirli zamanlarında karşılaştığımız bu kişi ve durum karşısında susmanın aslında çözüm olmadığını tıpkı o insanlar gibi çığırtkan olmak gerektiğini düşünürüz. Yaptığımız olayla paralel lakin başka sorunlar doğuran bir eylemde bulunmamız da çok olasıdır. Çığırtkan olmak o insan-lar gibi hatasını telafi etmekten veya suçu üstlenmekten veya olmayan hiç yaşanmamış bir olay üzerinden manipülatif ucuz numaralarıyla bizi ortaçağ cadısı konumuna düşüren bu insanlara nefes harcamanın da manasız olduğunu düşünüyor olabiliriz. Hayat her alanıyla bu insanlarla doludur. Ailemizde, işimizde, okulumuzda ve tüm sosyal yaşantımızda hayatın sonuna dek bu insanları ve onların ucuz hikayelerini kıyısından köşesinden makul bir zaman için de olsa ziyaret edeceğiz. Bizim gibiler için saman kağıdına yazmaya dahil kıymet görmeyen bu hikayeler o ucuz insanların hazinesi olarak hatıralarında kalacaktır…
Eser sonunda Doniel’in ıslahevinden kaçmasıyla son bulur. Hikaye ucu açık bir sonla bitmiştir. Devamında yakalanıp yakalanmadığını veya nereye gittiğini, evine dönüp dönmediğini bilmeyiz. Doniel kameraya bir bakış atar ve titreyen ekran karşısında donup kalır.
Fransız Yeni Dalga sinemasının anti elitist yapısı Avrupa burjuvası tarafından yorumlanırken toplumsal bir hassasiyet üzerinde durur gibi sözcüklerini özenle fakat iğneleyici seçer. Bu seçkin kurnazlık zamanla kendini evirip öteki olanı sahiplenme modasına kapılanların elinde çok uzun süre duramamıştır.
Bize Jean-Luc Godard, babaannemiz Agnes Varda, Alain Resnais ve Eric Rohmer gibi ustaların eserlerini bırakan akım, dünya sineması ve tarihi için geleceğine hala yön vermekte bugünümüze referans olmaktadır…
The 400 Blows – 400 Darbe (François Truffaut, 1959)