Hayta bir öğrenciyle karşı karşıyayız. Noi. Filmimiz 2003 yapımı Dagur Kari’nin ilk uzun metraj eseri. Yönetmeni Virgin Mountain ile de tanıyabilirsiniz. O da oldukça popüler yapıtlarındandır. Dagur Kari İzlandalı ve kültür olarak oldukça yakın Danimarka’dan, meşhur bir filozofu ilham kaynağı olarak ele almış. Evet, Kierkegaard. Zaten hali hazırda filme kendisi ve alıntıları geçmekte. Eserimizin beklenmedik finali, karakterimizin yaşamı sorgular isyankar haliyle yönetmenin varoluşçulardan epeyi etkilendiği açık.
Film müzikleri üzerine konuşulmaya değer. Yönetmenin kendi müzik grubundan seçkileri, uçsuz kar manzaralarında iç burkan hüzün ve sakinlik eşliğinde dinliyoruz.
Sık sık karşılaştığımız karakterleri gibi görüntülerimiz de hayli ikonik. Babaannenin beyaz pencereden (çığ tehlikesi pahasına) tüfek doğrultması, kan dolu tencerenin dökülmesi, piyano kırma sahnesi ara ara beliren ve sembolizm sevenlerin ilgisini uyandıracak gökkuşağı sahnesi gibi üzerine düşünebileceğimiz derin noktalar mevcut. Bunun yanında küf yeşili, mavi, kırmızı ve beyaz renkler genellikle soluk renk paletinde tercih edilmiş. Kapalı mekanlarda daha maksimalist açık alanlarda minimalist dekor yaklaşımı bizi nordik kırsalının içine çekmekte bir hayli yardımcı oluyor.
Konumuz ise şöyle; albino baş karakterimiz Noi başta da söylediğim gibi haylaz, biraz serseri ama hayata oldukça eleştirel yaklaşan bir çocuktur. Albino olmasına rağmen 90 dakika boyunca bunun etkisini pek görmeyiz. Film aile yaşantısını göstererek açılır. Babaannesi ve babasıyla birlikte yaşar, babaannesinin akli dengesi pek yerinde değildir, babası taksi şoförlüğü yaparak gelir sağlar. İleride Noi’nin de şoförlük yaptığına tanık oluruz. Burada ister istemez ebeveynlerimizin hayatımıza etkisi gözümüze çarpar.
Eğitimine karşı özensiz yine eleştirel yaklaşır Noi. Zeki olduğu öğretmenler tarafından söylense de film boyunca buna dair bir gösteri göremeyiz. Dostlarıyla arası pek iyi değildir. Sadece hisli bir çocuktur, yalnız takılır düşünür, hazırcevaplığından zekiliğini anlarız. Hep çekildiği bir köşesi vardır aslında köşeden ziyade mahzeni. Orası kendine ait alanıdır. Sinirlendikçe, bir şeyleri olduramadıkça oraya kaçar.
Her ne kadar asi oluşundan söz etsek de bu çocuk uyum sağlamak için çaba da gösterir. Mesela bir mezarlıkta mezar kazıcı olarak işe başlar (bu arada yönetmenin etkilendiği filozof Kierkegaard’ın ana dilinde karşılığı “mezarlık” demektir.) Burada bir takım usulsüzlüklere göz yumulduğunu görürüz.
Kasaba sakinlerinden birinin kızına (Irıs) aşık olur. Genellikle sıcak kızıl tonlarını kızla olan sahnelerde görürüz. Irıs ile flörtleşir muhabbetlerini ilerletirler. Birkaç tatlı sahneye tanık oluruz, evlerine gelişi, sigara sahnesi gibi. Hayalleri vardır. Oradan gitmek isterler, daha sıcak ve hiç tanınmadıkları bir yere. Birlikte heyecanlar yaşarlar kaçak girdikleri müzede haritayı inceleyip kendilerine rota çıkartırken oldukça iyidirler.
Karakterimizin akılcı tutumlarını görmek filmin ilerleyen dakikaları için bizi güvende hissettirir. Mesela geleceği ile ilgili bilgi almak için büyüğünün zoruyla bir falcıya gider orada ona öleceğini söyleyen falcıyla dalga geçer ve gidiş planlarına geri döner.
Aslında birtakım badireler atlattıktan sonra gidebileceklerine de inanırlar fakat kaderin cilvesi ölüm onları ayırır. Minik kasabalarına çığ düşer. Noi tüm yakınlarını kaybeder, sevdiği kız da dahil. Onu ise aklı karışıkken girdiği mahzeni şans eseri korur. Buzlar ülkesinde yerin altında bir oda onun sığınağı olur. Final sahnesinde karlar arasında havai manzaralı kaleydoskopuyla onu görmek sizi derinden etkileyebilir.