Farsça bir kelime olan “aşk” yine Farsça bir kelime olan “aşeka”dan gelir. Aşeka Farsça sarmaşık demektir. İran sinemasının yeni incisi My Favorite Cake (En Sevdiğim Pastam) bize 70 yaşındaki Mahin ve Faramaz’ın yalnız hayatlarında birbirlerini hemencecik sarmasını konu alır. Günlerini motomot geçiren bu iki İran emeklisi, birbirlerinin varlığından uzun süredir ikisinin de hissetmediği bir keyif duyunca bunu her gün yapmaya, birbirlerine arkadaşlık etmeye karar verirler. Aslolan herkes eve gittikten sonra beraber keyifle dans edebileceğin biriyle vakit geçirmek değil midir zaten?
“Bunca insan yalnızken neden bunca insan yalnız?” repliğinden yola çıkan Mahin, geriye kalan vaktini hoşça geçirebileceği, tabiri caizse, “bir eş” bulmaya karar verir. Şansı emekli lokantasında gülen Mahin, o gün kendi kadar uzun süredir yalnız olan Faramaz ile tanışır. Görüştükleri ilk andan itibaren geriye kalan süredeki beklentilerinin benzer olduğunu fark ettiğimiz ikilimiz, ilk randevularına akşam Mahin’in evinde çıkarlar ve filmimiz de bu geceyi perdeler.
Belli bir yaştan sonra ulaşılan ölmeyi kabulleniş, geçen senelerin doğal bir getirisidir. Ölüm korkusu insana özel değildir, her canlı korkar. Fakat yalnız ölme korkusu yalnızca insanda vardır. Zira öldükten sonra naaşına ne olacağına kafa yoran bir tane aslan yoktur. Karakterlerimiz neyi yapıyorsa bu korkudan yapıyor. Fakat motivasyonlarının “korku” olması geliştirdikleri ilişkinin samimiyetine ket vurmuyor. Aksine, ortak bir dertte buluşmuş olmanın birleştirici gücüyle birbirlerine daha sıkı sarıldıklarını hissediyoruz. Filmlere özel gelişmeyen bu durum, bize kendi hayatımızda ortak tasamızın olduğu insanlarla nispeten daha hızlı kurduğumuz ilişkileri anımsatıyor. Yellim yelalim kurulan bu ilişki ilk başta şüpheli gözükse de, yönetmenin bu kadar tez zamanda yaşını almış bu iki insanın ilişkisinin samimiyetine ikna gücü takdire şayan.
İzleyici kitlesi 65 yaş üstü olmasa da filmde kendimizden bir parça buluyoruz. Çünkü umut her yaşta güzeldir. İnsan her yaşta sevilmek, sevmek ister. “Yaşını başını almış” asker emeklisi insanlar bile bir gün sevdiğiyle şarap yapmanın hayalini kurar. Film bize uzun süredir unuttuğumuz bu gerçeği bize hatırlatıyor: herkes sevgisini paylaşacağı birini arıyor, kim ne yapıyorsa bu motivasyonla yapıyor. Bu sayede film yaşamımızı başka bir perspektife koyuyor.
Konular evrensel olsa da kültürel farklılıkların baş gösterdiği İran sineması, Arabistan Çölü’nde yeşeren bir zambak gibi susuz ve güneşsiz yaşamına rağmen hayatını sürdürmeye devam ederken karşımıza bu kadar gelişmiş yapımlar çıkmasına şaşırıyoruz. Filmdeki karakterler nasıl hem altın günü yapıp hem bu kadar Avrupai çekimler yaşatabilir? Hem sınırdaş olacak kadar yakın hem de saç görünürlüğü üzerine hapse atılacak kadar uzak, hem bir komşu samimiyeti hem de bir düşman siyaseti…
Dünyada insan olarak değil, inandığı dinin sembolü olarak görülen tek varlık İslam’ın kadınları. Toplum tarafından görevlendirilmiş ve kendine doğduğu andan itibaren atanan bu misyonu hayatı boyunca taşımak zorunda kalan kadınlar; İslam’da çan eğrisi varmışçasına, dini en doğru şekilde yaşatmak sadece onların göreviymişçesine İran’da bir saç teli üzerine nezarete girebilecek kadar savunmasız. Bu “siyasette haram-helal spektrumun” en uç noktalarını geçtiğimiz yüzyılda yaşayan İran halkı; tabi ki seslerini ellerinde kalan tek medya olan sinemayla duyuracak, tabi ki alakasız aşk filmlerinde bile serzenişini dile getirecek. Çünkü eğer onlar kendi hayatlarında kendi aşk filmlerini çekerken durduk yere ahlak polisine maruz kalıyorlarsa, biz başka ülkelerdeki seyirciler olarak haftasonumuzu geçirmek için 2 saatimizi verdiğimiz aşk filminde 10 dakika bunları görmüşüz, çok mu?
Sonuç olarak gerek anlatmak gerek hissettirmek istedikleriyle iletişimini seyirciyle etkileyici tutan My Favorite Cake, 2024’ün sinemaya en güzel hediyelerinden. Adını Akademi Ödülleri’nde sıkça duyacağıma inandığımız bu filmi şimdiden izleyip yerinizi alın derim. Firdevs Karakuş ve Su Çırak’a yazıdaki emekleri için ayrıca teşekkür ederim.