Home > İnceleme - Analiz > İnceleme: Mauvais Sang – Kötü Kan

İnceleme: Mauvais Sang – Kötü Kan

mauvais sang

“Ona: ‘benimle gelecek misin’ diye sordu. Kızsa; ne evet dedi ne de hayır.”

Leos Carax tarafından 1986’da Fransa’da çekilen Mauvais Sang bizlere 21. Yüzyılın sonunda geçen birbirine aşık olmadan sevişen insanların ölümcül bir virüse yakalandığı bir dünyayı anlatıyor. Ana karakterimiz Alex (Denis Lavant) namı diğer “langue pendue”, bu virüsün panzehrini bulan tek laboratuvar olan Darley Wilkinson’dan bu panzehiri çalmayı planlarken aynı zamanda ilk görüşte aşkı olan Anna (Juliette Binoche) karakterine olan sevgisini kanıtlamaya çalışıyor.

Her ne kadar ilk bakışta bir Hollywood sinopsisine benzese de aslında Carax, filminde Hollywood’un film-noir mantığını alıp parçalayıp kendi filmine uyarlamıştır ki bu yüzden film ne olacak soyguna ne de detaylarına değinirken Alex’in aşkını odağına alır. Öyle ki soygun planlamaları sadece birkaç dakikalık olan bir sessiz film sekansından oluşur, öte yandan geriye kalan bütün film Alex’in Anna’ya olan aşkını anlatmakla geçer.

Bu film aynı zamanda Carax’ın Jean Luc Godard’a olan sevgisini hem renk tonlarıyla, hem de Breathless’ın meşhur arkadan gelen uçak sesiyle seyirciye gösterir ki zamanının bazı eleştirmenleri de bu filmi Godard’ın mirası olarak yorumlar. Film ek olarak Fransız şiirsel gerçekçiliğine yazılmış bir aşk şiiri gibidir ki bunu da Boris ve Alex arasında geçen Jean Cocteau diyaloğundan anlayabiliriz.

 

mauvais sang

Film, Alex’in babası olan Jean’in Boris karakteri tarafından öldürülmesiyle ve Amerikalı (ki bu aynı zamanda bir Hollywood eleştirisi olarak düşünülebilir) adlı mafya liderinin borcunu tahsil etmek için Marc (Michel Piccoli) ve Hans (Hans Meyer) karakterinin gözünü korkutulmasıyla başlar. Eli hızlı birini arayan Marc ve Hans’ın aklına Jean’in oğlu Alex gelir ve Hans ona teklifi sunmaya gider. Bu sırada babasının ölümü üzerine eski hayatını ve beraber olduğu kız arkadaşı Lise’ı (Julie Delpy) bırakıp yeni bir hayata başlamak isteyen Alex’in, Hans’ın vadettiği paraya ihtiyacı vardır.

Alex, Marc ve Hans ile buluşacağı akşam otobüste Anna’ya ilk görüşte aşık olur. Evden ayrıldığı sırada Julie ile karşılaşır ve tekrar tekrar izlemeye değer bir kovalamaca sahnesi yaşanır. Marc ile buluşacakları yere giderken Anna ile tekrar karşılaşan Alex onu takip etmeye başlar ancak izini kaybeder. Marc’ın dükkanına vardığında anlar ki Anna aslında Marc’ın sevgilisidir.

Film aynı zamanda 1980’lerde Fransa’da gerçekleşip hızlı bir şekilde sönen ve aslen 3 yönetmene (Leos Carax, Jean-Jacques Beineix, Luc Besson) sahip olan, konudan çok imaja önem veren bir akım olan cinema du look’un en önemli temsilcilerindendir.

“Dudaklarını kulağıma doğru yaklaştırdın ve fısıldayarak gözlerimin arasında minicik sarı bir ay görürsen bu kalacağım demektir, dedin. Gözlerinin içine baktım. Kısa bir süre sonra iki sarı ay gördüm ve uyandım.”