Paul Thomas Anderson’ın 2021 yapımı son filmi “Licorice Pizza” daha çok iki karakter üzerinden ilerleyen bir çeşit büyüme hikayesi. Ama bu büyüme hikayemiz, türünün diğer gençlik filmlerinden bazı yönleriyle farklılaşan ve sıyrılan bir örneği.
Filmimiz 1970’lerin San Fernando Vadisi’nde geçiyor. Paul Thomas Anderson’ın tam da o zamanlar çocukluğunu, bahsettiğimiz bu yerde geçirmesi; filmimizin yarı-otobiyografik bir hikaye olma ihtimaline dikkat çekiyor. Ama filmin devamında Paul Thomas Anderson’ın hayatından tamamen ayrıldığını söyleyebiliriz.
Filmin atmosferinin çok büyüleyici ve bir o kadar da gerçekçi oluşu beni çok etkiledi. Film boyunca kostümlere, saçlara, etrafa bakmaktan gözümü alamadım açıkçası. Prodüksiyonu genel olarak çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Filmimizin çok başarılı olduğu bir diğer konu ise hikayesini romantize etmeden ve acındırmadan anlatabilmesi. Özellikle geçmişte geçen bir gençlik hikayesi anlatırken düşülebilecek bu tuzaklardan ustaca kurtulmayı başarıyor Paul Thomas Anderson. Her şey, dürüstçe ve gerekli ölçüde sunuluyor seyircilere.
Filmin başrol oyuncuları Gary’i canlandıran Cooper Hoffman ile Alana’yı canlandıran Alana Haim’in performanslarından da bahsetmesek olmaz. İki oyuncumuz da rolünü yerinde ve etkileyici oynuyor. Cooper Hoffman’ın, ünlü oyuncu Philip Seymour Hoffman’ın oğlu olduğunu da belirtelim. Philip Seymour Hoffman’ın, Paul Thomas Anderson ile yaptığı birçok filmden ve ölümünden yıllar sonra, oğlunun da ilk filminde Anderson ile beraber çalışması çok tatlı olmuş açıkçası.
15 yaşındaki çocuk aktör Gary ile Gary’den yaklaşık 10 yaş büyük ve Gary’nin kendisine abayı yakmış olduğu Alana arasındaki iletişimi izliyoruz film boyunca.
Filmin en çok eleştiri alan kısmı Gary ile Alana arasındaki yaş farkı meselesi. Filmde zaten karakterlerin bu durumun farkında olarak davranışta bulunmaları, bu meselenin normalize edilmediğinin de kanıtıdır diyebiliriz. Ayrıca hikayemiz zaten bir aşk hikayesi, bir tutku öyküsü değil. İnsanları birbirine bağlayan bazı duygular vardır: aşk, nefret, merak, hüzün… Bu bağlar çeşit çeşit ve o ilişkiye özeldir. Ve aslında filmimizdeki bu ikiliyi birbirine bağlayan şey aşk değil de ayrı ayrı olsalar da ortak olarak yaşadıkları hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarıdır. Filmimizde Gary, aktör olarak eskisi gibi başarılı olamayınca daldan dala atlayıp birçok ticari işletme açar ve batar. Alana ise Gary’e işlerinde yardım ederken onun dışında bir ara oyuncu olmaya çalışır, bir ara siyasi bir figürin yanında çalışır ve az önce de dediğimiz gibi bu ikili bir şekilde sürekli hüsrana uğrar. Ama başlarına ne gelirse gelsin biri düştüğünde diğeri onu kaldırmak için her zaman orada oluyor ve birbirlerine olan sevgileri, hayatta kalabilmelerine yardımcı oluyor.
İkilimizin hikayesi ne kadar samimi ve incelikli işlenmişse de filmdeki diğer karakter ve olaylar için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil. Filmimizin içinde, yukarıda bahsettiğim başarısızlık ve hüsran hikayeleri için birçok farklı küçük hikaye mevcut. Bu küçük hikayelerin filmden bağımsız birçok farklı yere dokunması bir avantaj olabilecekken yan karakterlerin sığlığından ve sırf ana hikayeye hizmet etsin diye oluşturulmuş küçük senaryoların basitliğinden, bir zaman sonra bende bir sıkılma meydana getirdiğini de belirtmeliyim.
2021 yılının sinema açısından çok bereketli bir yıl olmasından kaynaklanacak ki Licorice Pizza, hak ettiği ve beklenildiği kadar konuşulmadı bence. Yılın filmleri ve festivalleri arasında arada kaynayıp gitti doğrusu. Kesinlikle Paul Thomas Anderson’ın Amerikan sinemasındaki yerini korumasını devam ettirebilecek ve seyircileri memnun edecek seviyede bir film. Ben filmi gayet beğendim, umarım siz de yazımızı beğenmişsinizdir. Filmlerde görüşmek üzere.