Home > İnceleme - Analiz > İnceleme: Daughters of Darkness

İnceleme: Daughters of Darkness

Harry Kümel’in yönettiği Daughters of Darkness / Les Lèvres Rouges / Kırmızı Dudaklar, Belçika-Fransa-Almanya ortak yapımı bir film olarak vampir mitini, erotizm, kimlik ve toplumsal cinsiyet temalarıyla harmanlayan bir gotik korku klasiğidir.

Yeni evli bir çift olan Stefan ve Valerie, Belçika’nın boş ve soğuk bir sahil kasabasında bir otele gelirler. Otel mevsim dışıdır ve neredeyse boştur. Bir süre sonra, gizemli bir kadın olan Kontes Elizabeth Báthory ve onun genç yardımcısı Ilona otele gelir. Elizabeth Bâthory otele gelir gelmez otelin resepsiyonisti, ayrıca oteldeki tek çalışan olan Pierre şaşkınlık içerisinde kalır, çünkü Elizabeth Bâthory’yi 40 yıl önce aynı şekilde gördüğünden emindir. Elizabeth Bâthory çifti görür görmez aklından geçenleri tahmin edebiliyoruz.

Sonraki gün Stefan ve Valerie dışarı çıktıklarında bir topluluk fark ederler, içinde bir cinayet kurbanı kadını ambulansa koyarken görürler, üzerinde kırmızı bir örtü vardır. Renkler filmin katmanlarını artırıyor, birkaç yerde daha bundan bahsedeceğim. Otele döndüklerinde, Elizabeth Bâthory çifti karşılar ve içki içmeye davet eder, Çift, bu daveti ilk başta garip bulsa da reddetmez. Kontes Elizabeth Bâthory’nin zarif ve çekici tavırları Valerie’yi etkilerken, Stefan üzerinde ise bir tür rahatsızlık ve tedirginlik yaratır. Kontes’in genç yardımcısı Ilona ise neredeyse hiç konuşmaz, bakışlarıyla çevresindekileri süzer; adeta Kontes’in gölgesi gibidir. Yine burada da Elizabeth Bâthory’nin kırmızı elbisesi dikkat çekiyor.

Zaman ilerledikçe Stefan’ın karanlık yönleri daha belirgin hale gelir. Özellikle Valerie’nin Stefan’a annesini arayıp evliliklerini söylemesini istemesi ve telefona baba karakterinin çıkması, filmin başından beri annesine anlatamamasının sebebini tahmin etmeye başlıyoruz, bunu anlatılanlardan değil Stefan’ın hareketlerinden ve baba karakterinin feminen giyiniş tarzından. Stefan onunla konuşurken gergin ve küçülmüş haldedir. Telefonda geçen sahnede Stefan babasına karşı bir korku ve itaat içinde davranır. Hatta yalan söyler; Valerie’nin kim olduğunu gizler, evlendiğini söylemez. Cinselliği bastırıcı ve denetleyici bir figür olabilir. Stefan’ın Valerie’ye cinsellik konusunda hem ilgisiz hem de sadistçe davranmasının kökeninde babasından gelen bir travma ya da cinselliğe dair suçluluk duygusudur.

Film hiçbir zaman bunu doğrudan söylemese de, Stefan’ın babası hakkında kullanılan tonlama, sahne düzeni ve konuşmalar, seyirciye babasıyla geçmişte “anormal” (gizli, tabu, bastırılmış) bir ilişkinin olabileceği ihtimalini sezdirir. Stefan babasının gölgesinden kurtulamamıştır, bu da onun Valerie’ye sevgi gösterememesiyle ilgilidir. Valerie ile ilişkisi giderek bozulur; sadist eğilimleri, duygusal dalgalanmaları ve gizemli geçmişi yavaş yavaş ortaya çıkar. Kontes’in Valerie’ye olan ilgisi giderek artarken, bu yakınlık Valerie’nin içsel dönüşümünü de tetikler. Valerie, Kontes’in temsil ettiği kadınsı güce ve bağımsızlığa karşı bir çekim hisseder.

Daughters of Darkness 1

Kontes Elizabeth Báthory’nin Valerie’ye olan ilgisi giderek daha somut hale gelir. Kontes, Valerie’yi Stefan’ın baskıcı, şiddet dolu dünyasından uzaklaştırmaya çalışır. Bu noktada vampirlik, bir tehditten çok bir özgürleşme biçimi olarak sunulur. Kontes’in Valerie’ye yaklaşımı erotizmle yoğrulmuş olsa da bu sadece fiziksel bir çekim değil; aynı zamanda kadınlar arası dayanışmanın, yeniden doğuşun metaforudur.

Valerie’nin Kontes’le geçirdiği her an, onu kendi kimliğine daha da yaklaştırır. Sessizce bastırılmış arzuları, Kontes’in varlığıyla birlikte yüzeye çıkar. Kontes’in temsil ettiği güç, kadının kendini yeniden tanımlama ve yeniden yazma hakkıdır. Stefan’ın temsil ettiği erkek egemen düzen, her yönüyle çatırdamaya başlar.

İlişkilerdeki güç dengesi artık tamamen değişmiştir. Stefan, Valerie üzerinde kurduğu tahakkümün sarsıldığını fark ettikçe daha da saldırganlaşır. Ilona’nın ölümüyle birlikte atmosfer giderek karanlıklaşır. Bu ölüm, Kontes’in Valerie’ye yönelmesinde bir kırılma noktası olur. Valerie, ilk başta bu dünyaya karşı çekinceli olsa da, zamanla Kontes’in sunduğu özgürlük fikrine teslim olur. Bu teslimiyet bir zayıflık değil, bir uyanıştır.

Filmin finalinde Stefan’ın şiddeti doruğa ulaşır, ama artık Valerie eski Valerie değildir. Film, klasik anlatıların aksine pasif kadın karakterin kurban olmasını değil, dönüşmesini tercih eder. Kontes’in ölümüyle birlikte onun yerine geçen Valerie, arabayı sürerken kontrolün tamamen onda olduğunu görürüz.

Daughters of Darkness 2

Delphine Seyrig’in canlandırdığı Kontes Báthory, femme fatale örneğidir. Ancak klasik vampir filmlerinden farklı olarak bu filmde kadın vampir, yalnızca bir canavar değil, aynı zamanda bir baştan çıkarıcı, bir özgürleştiricidir. Valerie’nin onunla kurduğu bağ, yalnızca bir korku unsuru değil, aynı zamanda erkek egemen baskıya bir başkaldırıdır. Kontes, Valerie’ye Stefan’ın bastırdığı arzularını açığa çıkarması için bir kapı olur.

Filmin sinematografik olarak da üst düzey olduğunu söylemek gerek, ses ve ışık kullanımları ayrıca karaktere ve duyguya göre değişen renk paletleri bunu kanıtlar nitelikte.

Kontes’in seçtiği kadınlar genellikle genç, güzel ama erkek dünyasında nesneleştirilmiş kişilerdir. Kontes onlara başka bir alternatif sunar: Kadın merkezli bir varoluş biçimi. 1970’ler Avrupa’sında “kadın arzusu”nun bastırılmasına karşı bir sinemasal direniş biçimiydi. Rollin, Franco ve Kümel gibi yönetmenler bunu farklı tonlarda işlerken, Kümel bunu özellikle estetik, zarif ve güç odaklı bir şekilde anlatır.