İnşaat işçisi, emekliliği gelmiş, elli küsur yaşındaki İbrahim’in (Menderes Samancılar) kanser olduğunu öğrenmesiyle başlıyor Babamın Kanatları.
Babamın Kanatları, ismini, depremzede ailesiyle görüntülü konuşurken kızının gösterdiği bir çizimden alıyor. Kızı, inşaat işçisi olan babasına yükseklerde çalışıyor diye kanat çizmiş. Her gün binlerce insan kasksız ve ‘’kanatsız’’ oluşları hasebiyle inşaatlardan düşerek can verir. Buna da iş ‘’kazası’’ derler. Bedelini ailesine tanzim ederler. Sus payıdır, kan payıdır. Babasının kanatları yoktur, babasının iş ve can güvenliği yoktur. Babasının insan olarak bile değeri yoktur. Babasının her gün ve sürekli olarak emeği sömürülür ve üç kuruşa -belki o kadar bile değil- mahkum edilir. Babasının kanatları yoktur, onun zincirleri vardır. O zincirler inşaattan düşerken tutmaz aksine onu o inşaattan aşağı atan o zincirlerdir.
Film boyunca inşaatlardaki emek sömürüsünü, iş ‘’kazalarını’’, taşeron olma çabası ile sınıfını satanları, hak gasplarını, gecenin bir yarısı işten çıkarmaları, eksik ya da hiç verilmeyen yevmileri yani bu düzeninin gerçekliklerini izliyoruz.
Filmdeki eksiklik, umudun olmayışıydı. Bütün bu gerçekleri kucağımıza atıp sonrasını boşluk bıraktı. Evet, tüm bunlar gerçek. Ancak bizim de günümüz gelecek. Hakları gasp edilen işçiler örgütlenecek ve haklarını alacak. İnşaatın tepesinden düşenlerin canları kafe kenarlarında sözleşme imzalatıp kan parası ile ödenmeyecek.
İbrahim kanserdi dedik. Artık çalışmamalı. SGK sırasına girer, emekli olmalıdır ancak daha yedi yüz küsur gün daha çalışması gerekmektedir ya da çalışamazsa dahi çalışmadığı günleri ödemelidir.
Gerçi o yaşta biri ölecek olmasa bile artık çalışmamalıdır. SGK sırasında çaresizce memur kıza sorar: ‘’Başka yolu yok mudur?’’
Bu düzen yaşına bakmaz. Yeri gelir çocuk işçi olursun, yeri gelir ölüm döşeğinde dahi çalışırsın. İnsan yaşamının bir kıymeti yoktur. Sermayenin gözünde sadece ‘’iş gücüsün’’. Yaşın, cinsiyetin, milliyetin; tüm bunların hiçbir önemi yoktur. Filmde bunu da görürüz. İnşaattan düşen hukuk öğrencisi genç, halaya durmuş Özbekler, kanser hastası İbrahim; hepsi sadece işgücüdür. Eğer olur da ölürlerse geride kalan ailelerine belli bir miktar kan parası ve sonra yerine yeni işçiler… Bu çark böyle döner durur. Filmdeki diyalog bu durumu betimler niteliktedir: “Karıncalar içlerinden bir tanesi ölse bile hiçbir şey fark etmez, var güçleriyle çalışmaya devam ederler. Binlerce, milyonlarca karınca kimse ölenin farkına bile varmaz”
Yönetmen filmi ‘’çalışırken yaşamını yitiren tüm işçilerin değerli anısına’’ armağan etmiş. Sömürünün olmadığı, ezilenle ezilen arasındaki vahşi kavganın ezilenden yana sonuçlandığı güzel yarınlar temennisiyle yazımı sonlandırıyorum.
Babamın Kanatları filmine puanımı politik bir tavır da alarak 10 veriyorum. Mutlaka izlenmeli, keyifli seyirler…