Terrence Malick’ in Hayat Ağacı / The Tree of Life (2011) filmi sinema tarihine görsel şiirselliğiyle damga vuran yapımlardan biridir. Doğal ışıkla çekilmiş sahneler, doğanın küçük detaylarına odaklanan kamera hareketleri ve evrenin doğuşunu resmeden görkemli bölümler filmi sinematografik açıdan benzersiz kılar. İzleyici çoğu zaman sanki bir tablonun karşısına geçmiş gibi hisseder. Bu güzel sinematografiye rağmen insanlar bu film için hep iki zıt kutupta konumlanmıştır bunun sebebi ise yönetmen Malick’ in film içerisindeki anlatısında büyük sorular sormaya kalkışmasıdır: Hayatın anlamı nedir? İnsan varoluşunu nasıl anlamlandırır? Tanrı acının karşısında neden sessizdir?
Ne var ki film aynı zamanda bu sorulara yanıt üretmekte oldukça yüzeyde kalır. Aile dramı ile kozmik ölçekteki sahneler arasında güçlü bir bağ kurulamamaktadır. Jack ‘in çocukluğundan yetişkinliğine uzanan yolculuk parçalı bir şekilde sunuluyor; Sean Penn’ in canlandırdığı yetişkin Jack, seyircinin anlam veremediği bir boşluk gibi kalmaktadır. Kardeşinin ölümü filmde bir dramatik unsur olarak bulunuyor fakat bu ölüme ima düzeyinde tanık oluyoruz ; bu kaybın aile üzerindeki dramatik etkisi derinlemesine işlenmemiştir.
Anne ve baba karakterleri de fazla şematik bir şekilde çizilmiş: anne saf şefkatin baba ise baskı ve doğanın sertliğinin temsilcisi olarak gösterilmiştir. Bu ikilik filmin temelini oluşturacak kadar güçlü görünse de karakterlerin içsel çatışmaları zayıf kalmıştır. Böyle olunca Malick’ in anlatısı büyük bir felsefi iddiayla yola çıkıp parçalı imgeler ve eksik bağlarla ilerleyen bir şiire dönüşür. Elimizde ne kaldığına bakacak olursak şiirsel nitelikte sinematografik doğa görüntüleri, anne ve babanın temsil ettiği unsurlar, dini sorgulama ve aile içi ilişkiler… Hepsi kendi başına dahi iddialı konular olmasına rağmen yönetmenin birde bu konuları felsefi bir temelde eritmek istemesi ile bütünleşmemiş bir hikaye ve bir dizi görsel unsura dönüşmüştür.
Sonuç olarak Hayat Ağacı, görsel olarak büyüleyici olsa da izleyiciyle duygusal bir bağ kurmakta zorlanır. Seyirci hayranlıkla bakıyor ama içine giremiyor; güzelliği uzaktan seyredilen bir manzara gibi kalıyor.