Home > İnceleme - Analiz > Güzel Zamanların Ertesi: Withnail and I

Güzel Zamanların Ertesi: Withnail and I

Withnail and I filmi, zekice diyaloglarıyla ve karakterlerin kendilerini bulduğu gülünç durumlarla bir komedi filmi olarak öne çıksa da değişen zamanın, politikanın ve mekânın insanlar üzerindeki etkisinin hüzünlü tarafını da gösterir. Film, 1969 yılında Londra’da yaşayan iki başarısız aktörün hayatını konu alır. Yığılmış bulaşıklarla, boş mideleri ve cepleriyle ev ve yaşam arkadaşlıklarını sürdürmeye çalışırlar. Büyük bir oyuncu olacağına inanan Withnail, yüzeyde oldukça kendine güvenen ve cesur biri gibi görünse de aslında korkak ve ne yapacağını bilmez biridir. Marwood (yani “I”) ise Withnail’e göre biraz daha “ayakları yere basan” bir karakter gibi görünür fakat o da nevrotik ve Withnail gibi korkaktır. Şehirden bunalır ve rahatlamayı taşrada bulacaklarını düşünerek Withnail’in bir yakınının taşradaki evine tatile giderler. Ancak sonsuz yağmurlu havası ve geniş yeşillikleriyle karakterize İngiltere taşrasında da aradıkları huzuru bulamazlar. Umdukları taşrayla karşılaştıkları taşra birbirinden oldukça farklı çıkmıştır. Marwood bir tiyatro oyununa başrol olarak seçilince ise ikilinin yolları ayrılır.

Filmin hüzün verici tarafını, insanlık tarihinin en güzel zamanlarının artık geçtiğini düşünen karakterlerin, birden yabancı bir dünyanın içine girmişçesine ne yapacaklarını bilememenin verdiği şaşkınlık ve afallamada aramak gerekir. 1987’de çekilen film, 1960 gençliğine üzüntülü bir bakıştır. 60’lardaki özgürleşme hareketleri ve gençliğin bir şeylerin nihayet değişebileceğine olan inancı, bu tarihleri takip eden neoliberal politikaların ve muhafazakârlığın yükselmesiyle büyük bir bozguna uğramıştır. Gençlik artık filmin karakterleri gibi birer kaybedendir sistemin içinde. Uzun saçların altındaki kuralsız zihinlerin hâkim olduğu o otantik devir kapanmış, bu devrin asi çocuklarının birçoğu sisteme entegre olmuş ve bir zamanlar savaştıkları şeylerin azılı birer savunucusu hâline gelmişlerdir. Kimileri ise filmdeki karakterlerimiz gibi neye uğradıklarını şaşırmış bir vaziyette “eski” yaşamlarını devam ettirmeye çalışmışlardır fakat “bohem” yaşam biçimleri sistem tarafından asla göz ardı edilmemiş ve toplumun dışına itilmişlerdir. Bu durum, direnişçi neslin kendi içine kapanmasıyla ve direnişin yerini bir anlamda “self-destruction”un almasıyla sonuçlanmıştır.

Film bana bizim neslimizin ve 60’lar neslinin “görkemli zamanları” bitince yaşadıkları ruh hallerinin benzerlikleri hakkında düşündürdü. Bizim kuşağımız da Withnail ve Marwood’a benzer bir ruh hali içerisinde bir ideal veya bir “finish noktası”ndan yoksun, boşlukta süzülüyor gibidir. Bu nesille olan en vurucu farkımız ise bir zamanlar insanlık tarihinin en güzel zamanları diyebileceğimiz bir zamana ne şahitlik etmemiz ne de öyle bir zaman olduğuna artık inanmamızdır. Bu umutsuzluk hali; direniş, özgür bir gelecek ve insanca bir yaşam potansiyelinin de içini oyar. Marwood, umduklarının tersi bir şekilde gelişen yeni  dünyaya adımını atmak için saçlarını kısaltıp dostuyla vedalaştıktan sonra  Withnail’in sahnelediği Hamlet tiradı, bizim kuşağımızın da sürüklendiği melankoliyi ve amaçsızlığı en güzel şekilde ifade eder:

“Geciktim, ama neden bilmiyorum. Tüm neşemi kaybettim ve yaratılışım yüzünden çok şiddetli bir biçimde soluyor iyi hâli dünyanın; bana verimsiz bir dağ gibi görünüyor…”