Trendeki Yabancılar (Özgün adıyla Strangers On A Train) 1951 yılında gerilim ustası Alfred Hitchcock tarafından polisiye roman yazarı Paticia Highsmith’in aynı adlı romanından uyarlanmış olup harikulade bir ‘’yeniden yazım’’ örneği teşkil etmektedir.
Film, bir tren yolculuğu sırasında birbirine tesadüf eden iki yabancı arasında geçen diyalog üzerinden şekillenir:
Hırsları uğruna kendisini rezil etmekle tehdit eden karısı yüzünden sevgilisi Anne Morton ile evlenemeyen Guy, içinde bulunduğu durumdan yakınarak ‘’söz gelimi’’ karısını öldürmek istediğini söylese de bu, babası yüüznden baskı ve şiddet dolu bir evde yetişmiş olan Bruno’nun sınırdaki kişiliğini tetikleyecek ve Bruno, Guy’a çapraz bir cinayet işleme teklinde bulunacaktır.
Teklifi ciddiye almayan Guy, film boyunca Bruno’nun baskı ve tacizlerine mağruz kalsa da günün sonunda bir şekilde kendisini alt etmeyi başarır.
Filmin lunaparkta geçen son sahnesinde yaşlı bir adamın halihazırda çalışmaya devam eden bir atlı karıncanın altına girip gerçekten ölüm tehlikesi geçirmesi akıllara Hitchcock’un ‘’Bir film olabilmesi için kitabın istediklerini hakkında düşünün.’’ sözünü getirir. Ne var ki kendisi sonrasında daha az tehlikeli sahneler çekmiştir.
‘’Bir film olabilmesi için kitabın istedikleri hakkında düşünün.’’
Hitchcock’un yeniden yazım olduğunu belirttiğim bu filmi roman, öykü, radyo oyunu vd. gibi türlerin beyaz perdeye aktarımında yönetmen ve senariste düşen iş hesaba katıldığında ne denli takdire şayan olduğu ortadadır. Bununla alakalı olarak Hitchcock kendi yöntemini şu sözlerle açıklar:
‘’Kitabı önce okuyun, sonra bir kenara koyun. Bir film olabilmesi için kitabın istedikleri hakkında düşünün. Bir gün sonra kafanızda romanın ana hatlarına ilişkin hiçbir şey kalmayabilir. Siz bir film çalışması olabilecek ana hat yazıncaya dek belirli diyaloglar ya da sahneler için kitaba dönmeyin.’’
Bir film hangi türden uyarlanmış olursa olsun mesele esere ne derece bağlı kılındığıyla değil, senarist ve yönetmenin bunu ne şekilde yorumladığıyla ilintilidir.
Cameo Ustası Alfred Hitchcock
Hitchcock gerilim ustası olmasının yanı sıra kendi filmlerinde birkaç saniyeliğine görünmesi ile de meşhur bir yönetmendir. Literatürde ‘’cameo’’ olarak yer bulan bu terim yönetmenin veya halka mal olmuş bir kimsenin film, dizi vd. olmak üzere çeşitli alanlarda kendini göstermesi olarak tanımlanabilir. Cameo rollerin tercih edilmesindeki en büyük motivasyon seyirci nezdinde sanatçı egosu gibi görünse de –ki Hitchcock bunu kendi imzasını taşımış olmak için yapardı- bunu postmodernist bir okuma yaparak bir çeşit ‘’dördüncü duvarı yıkma’’ tekniği olarak da ele almak mümkün; zira maksat ne olursa olsun tüm cameo’lar seyirciyi kurmacanın büyüsünden uzaklaştırıp onu kamera arkasına dair düşünmeye sevk edecektir.
Not: Onlarca cameo’su olan Hitchcock’u ilgili filmde de elinde gitarıyla trene binerken görebilirsiniz.