Home > İnceleme - Analiz > Aguirre, der Zorn Gottes: Herkesin Rockstar Olamayacağı Gerçeği

Aguirre, der Zorn Gottes: Herkesin Rockstar Olamayacağı Gerçeği

Kişisel deneyimlerime göre, başarının tesadüfi bir durum olduğunu keşfetmek insanın büyümesinde en önemli yerlerden birini işgal ediyor. Pek çok insanın başarıyı tamamen planlı birtakım eylemlere dayalı görmesi, onların hem yanılmasına hem yanlış beklentilere girmesine hem de hayatlarını kendilerine işkenceye dönüştürmelerine yol açıyor. İnsanların delirmemek için her koşulda kendilerine ileri tarihli bir beklenti ve umut aşılamaları gerektiğinin de farkındayım. Fakat bunu, başarının tesadüfi bir konsept olduğunu unutmadan yapmak gerektiğini düşünüyorum.

İnsanlar, çocukluklarından itibaren her sabah kalkmayı daha anlamlı hale getirmek için kendilerine bazı hedefler ve idealler koyarlar. Bunun, insanın içinde var olan anlam boşluğunu kapatma isteğinden kaynaklandığını görmek çok zor değil. Bazıları bunu bir ideolojiyle, bazıları bir dinle, bazıları da bu tarz gelecek hedefleriyle unutmaya çalışır. Bazıları ise bu ironikliği espriye vurarak, farkında olmadan yine bir tabu ve anlam oluştururlar. Hepimiz insan olduğumuzdan ve bunun getirdiği mekanik, zihinsel süreçleri tüketmek zorunda olduğumuzdan, anlam yaratmanın da bir yanlışlığını göremiyorum — kendimizi kaptırmadığımız sürece.

Werner Herzog’un 1972 yapımı Aguirre, der Zorn Gottes (Aguirre, the Wrath of God) (Aguirre, Tanrının Gazabı) filminde, altın dolu araziyi bulmak için her türlü deliliği yapan, her türlü otoriteye karşı çıkıp herkesi ölüme sürükleyen bir adamın hikayesini ve başarısızlığını izliyoruz. Bu noktada, başarıya ulaşmaya çalışırken kendi beynimiz tarafından üretilen manipülasyonlara çok saf bir biçimde tanıklık ediyoruz. Aguirre’nin, radikal bir karar alarak krallığa isyan ederken geçmişteki büyük kaşifleri örnek gösterip kendi pseudobaşarı yolculuğuna bir altyapı sunması buna iyi bir örnektir. Güzel gelecek ihtimallerinin bize psikolojik olarak tatmin edici bir his yaşatmasından dolayı beynimiz, bu hissi geride bırakıp rasyonel olamayarak bizi manipüle eder. Bir başkası tarafından manipüle edilmemiz çok kolay olmasa da, kendi beynimiz tarafından manipüle edilmemiz saniyeler alır. Eğer beynin bir şeye “buna inan” derse, ona inanmak zorundasındır. Başarı planlarımıza bir haklılık kazandırmak için geçmişteki başarılı insanları örnek göstererek bizi alt eder. Fakat bu, geçmişteki başarısız insanları örnek göstermek kadar mantıksızdır. Biz yeni bir benliğiz ve gelecekte ne olacağını bu tarz basit akıl yürütmelerle çözümleyemeyiz.

İnsanların çoğu büyüdükçe umut ve beklentilerini minimalize ederek büyük kayıplardan uzaklaşır ve kendilerini daha konforlu oldukları bir yaşam alanına çekerler. Bunu korkaklık ve konfor alanına sığınma olarak görüp daha ileri gitmek isteyenler de vardır. Bu insanların bir kısmı, bu yolda ilerlerken çektikleri acıya dayanamayıp geçmişte korkaklık olarak gördükleri şeyi uygulayarak geri çekilirler. Geriye kalanların çoğu, bütün beklentilerini koydukları o altınla dolu alandan büyük bir kayıpla yıkılırlar. Çok ama çok küçük bir azınlık ise gerçekten kazanır ve altını bulur. Fakat burada en önemli noktanın, başarının tesadüfi olmasında yattığını fark etmek gerekir. Son ana gelene kadar başarının gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini kimse bilemez ve çoğunlukla istatistiksel olarak da çıkarılamaz. Bundan dolayı, başarının büyük oranda şans ve tesadüfe dayandığını düşünmekte herhangi bir yanlış yoktur. Son ana gelindiğinde eğer şans yüzüne gülerse başarılı olursun; gülmezse büyük bir kaybediş yaşayarak buna ahlaki dayanaklar kurmaya çalışırsın. Geçmişte pes edenlerin arasında belki de başaracak insanlar çıkabilirdi ama bu da yine üzerine konuşamayacağımız bir belirsizlik konusudur. Büyük oranda kontrol edemediğimiz şeylere dayanan başarının kısmi bir halini çalışarak elde edebiliriz; ama hep kendimizi bunun gerçek bir başarı olduğuna ikna etmeye çalışarak hayatımızı geçireceğiz. İnsanların oluşturduğu sistemler doğası gereği kompleks yapılardır ve belli matematiksel kurallara indirgenemezler. Bu yüzden başarı ihtimallerinin büyük oranda belirsizliğe dayandığını ister istemez kabul etmek zorundayız. Doğru zamanda, doğru yerde olmak ve bütün tesadüfi kombinasyonların sizin lehinize işlemesi gerekir.

Beatles’ın dünyanın en ünlü müzik grubu olmasını da bu çerçevede yorumlayabiliriz. Eğer başarı üzerine konuşuyorsak, modern dünyanın en başarılı müziksel işi olan Beatles üzerinden bu durumu çok basit şekilde gösterebiliriz. Beatles’ın başarılı olması tamamen bir şansa dayanıyordu. Çünkü onlar kadar iyi çalan, onlar gibi iyi melodi bulan veya onlar kadar çalışan dünyada birçok grup vardı. Ama 60’ların dünyasında dönemin zeitgeist’ı o soundu istiyordu; yani doğru insanlar doğru zamana denk gelmişti.

İnsan, insan olduğu için belli zihinsel süreçleri yerine getirmek zorundadır. Bunlardan biri de her seferinde kendisine uyanmak için bir sebep vermesidir. Her ne kadar bunun rasyonellik dışı oluşunu bu yazıdaki gibi incelesek, üzerine konuşmalar da yapsak, yarın yine devam etmek zorundayız. Herkesin içindeki boşluğu doldurabilmek için bir anlam, bir tabu koyması hayati bir zorunluluk. Her gün, her sabah ve her saat bu evrensel alışkanlığa devam edip kendimizi rahatlatmamızın gerekliliği hepimize birer reçete. Sadece ufak bir uyarı olarak ilacımızı alırken yan etkiler oluşmaması adına kutuyu iyi okumanız gerektiğini düşünüyorum: Herkes rockstar olamaz.