Home > İnceleme - Analiz > İnceleme: La Moustache

İnceleme: La Moustache

Bıyığımı kessem nasıl olur?

La Moustache – Bıyık, Emmanuel Carrère’in yönettiği ve aynı adlı kendi romanından uyarladığı 2005 yapımı bir filmdir. Genelde böyle detaylar vermeyi sevmem; ancak kendi romanını uyarlayan yönetmenlerle her gün karşılaşmıyoruz.

Film oldukça katmanlı ve karmaşık bir kurguya sahip. Kısaca konuyu özetlemek gerekirse, ana karakterimiz Marc bir gün 15 senedir kesmediği bıyığını kesmeye karar verir. Ancak etrafında kimse ondaki bu değişikliği fark etmez; üstüne üstlük ona “Senin hiçbir zaman bıyığın yoktu.” derler. Filmin kalanında Marc’ın yaşadığı paranoya ve kimlik bunalımına eşlik ederiz. Gerçekten bıyığı vardı da etrafındakiler ona karşı bir komplo mu kuruyor? Yoksa Marc gerçekten hiçbir zaman bıyık bırakmamış mıydı? Marc, etrafındakilerin kendisine bir komplo kurduğunu düşünerek Hong Kong’a kaçar. Burada amaçsızca feribot yolculukları yapar. Filmin sonunda ise eşi Agnès kaldığı motele gelir. Film birden tatil havasına girer ve sona erer.

Filmdeki en önemli detaylardan biri, gördüğümüz diğer iki erkek karakterin de Marc’ın eşi Agnès ile geçmişte ilişki yaşamış olmasıdır. Filmin başında Marc, bıyıkları olduğunu kanıtlamak için Bali’de geçirdikleri tatile ait fotoğrafları gösterir. Filmin sonunda da yine benzer bir tatile gidilmiş ve fotoğraflar çekilmiştir. Buradan hareketle, filmin ana odağının ilişkiler olduğunu çıkarabiliriz. Film bize insanların birbirine nasıl kayıtsızlaştığını anlatıyor. Marc’ın Hong Kong’a gitme sebebi de aslında bu. Esasen karakter etrafındakilere şunu söylüyor: “Ben bıyığımı kestim ve siz bunu fark etmediniz. O halde ben hayatınızdan tamamen çıkıyorum, çünkü siz bunu da fark etmeyeceksiniz.” Marc’ın Hong Kong’da kimlik krizi eşliğinde sürekli feribota binip aylaklık yapması da aslında bize hayatın ne kadar monoton olduğunu gösteriyor. Günlük hayatta sürekli aynı şeyleri yapmaktan birbirimize karşı kayıtsızlaşıyoruz. Bu nedenle filmin başında Agnès, Marc’ın kestiği bıyığı fark etmezken, filmin sonunda tatildeyken Marc’ın bıyığını kestiğini fark eder. Muhtemelen tekrar Paris’e dönecekler, bir müddet sonra yeniden birbirlerine karşı kayıtsızlaşacaklar. Ta ki bu monotonluğu kırıp yeni bir tatile çıkana kadar. Bu kayıtsızlık döngüsü sürekli devam edecek.

Filmin aslında kulağa pesimistçe çınlayan bir mesajı var: “Hiç kimsenin umurunda değilsiniz.” İlk bakışta epey karamsar bir mesaj gibi görünüyor ama bardağın dolu tarafı da diyor ki: “Kimsenin umurunda değilsiniz. Sivilceleriniz, göz altı torbalarınız, kendinizde kusur olarak gördüğünüz her ne varsa… Bunların hiçbiri kimsenin umurunda değil. Bunlara boşu boşuna kafayı takmayın.

Buradan filmin başına dönersek, aslında Marc’ın haklı olduğunu görürüz. Marc paranoyak değildir; gerçekten 15 sene boyunca bıyık bırakmış, ancak kestiğinde kimse bunu fark etmemiştir. Filmin adının ve hatta tüm odağının bıyık üstünde toplanma sebebi de budur. Bıyık bir kimlik belirtir. Ana karakterimiz bir kadın olsaydı, muhtemelen filmin adı kahkül ya da başka bir kadın saçı modeli olurdu.