Home > İnceleme - Analiz > Hatırlamanın Acısı: Tarkovsky’nin Ayna’sında Zaman, Mekân ve Kendilik

Hatırlamanın Acısı: Tarkovsky’nin Ayna’sında Zaman, Mekân ve Kendilik

Bazı filmler bir hikâye anlatmaz. Daha çok bir hafıza parçası gibi akar; dağınık, dokunaklı ve çoğu zaman anlaşılmaz. Andrei Tarkovsky’nin Ayna filmi tam olarak böyle bir şey: Çocukluk, savaş, anne, baba, kadın, erkek, suçluluk, özlem ve geçmiş… Hepsi birer cam kırığı gibi zihne saplanıyor, ama hepsi aynı aynadan yansıyor. Aynı yüz, farklı yaşlar, farklı seslerle yankılanıyor.

Ayna, bir anlatı kurmak yerine bir bilinç oluşturur. Bir adamın ölmeden önceki içsel hesaplaşması gibi düşünebiliriz. Annesiyle, babasıyla, eşiyle ve hatta kendi çocukluğuyla barışmak için çırpınan bir ruhun sesi gibidir bu film. Tarkovsky burada zamanın doğrusal akmadığını, mekânın anılarda eridiğini ve insanın kendi geçmişiyle yüzleşmeden gerçekten “var” olamayacağını gösteriyor.

Filmde karakterler net değildir. Aynı oyuncu hem annedir hem eştir; çocuk hem Tarkovsky’dir hem değildir. Siyah-beyaz sahnelerle renkli sahneler iç içe geçer. Belki bir rüya, belki bir hatıra, belki sadece bir düşün. Ama hangisinin ne olduğunu anlamaya çalışmak Tarkovsky’e haksızlık olurdu. O zaten anlamı değil, hissi inşa eder.

Ayna, özellikle annenin figürü etrafında şekillenir. Bir evin içinde geçen sıradan bir sahnede bile Tarkovsky kamerayı öyle yerleştirir ki, kapı aralığından geçen bir gölge, yıllardır unutulmuş bir hatıranın içine çeker izleyiciyi. Filmdeki su, rüzgâr, ateş gibi elementler boşuna değildir; hepsi bir duyguyu taşır, yüzeye çıkarır. Tıpkı bilinçaltımız gibi.

Bazı sahnelerde hiçbir diyalog yoktur, ama içimizden bir şeyler konuşur. Bazı görüntüler anlamlı gelmez, ama gözümüz dolar. Ayna izlenmez, hissedilir. Bizi rahatsız eder çünkü bizden bir parça taşır. Hatırlamak her zaman güzel değildir, bazen çok can yakar.

Bu filmde kendimizi bulduğumuz kadar kaybederiz de. Her izleyişte başka bir yerden vurur çünkü Tarkovsky, filmi seyircisine emanet eder. O artık onun değildir, bizimdir. Ve biz de kendi aynamızda yüzleştiğimiz her şeyle baş başa kalırız.

Ayna, sinemanın bir hikâye anlatma aracı değil, varoluşun aynası olabileceğini kanıtlar. Tarkovsky için zaman yalnızca akıp giden bir şey değil, aynı zamanda biçimlendiren, yaralayan, iyileştiren bir şeydir. Ve film bittiğinde, hâlâ içimizde devam eder.