Home > Özel Dosya > Kaş’ta Bir Rüya: 4. Kaş Uluslararası Film Festivalinden İzlenimler

Kaş’ta Bir Rüya: 4. Kaş Uluslararası Film Festivalinden İzlenimler

Kaş Uluslararası Film Festivali: Sinema, Deniz ve Rüya Üçgeninde Bir Deneyim

Kaş Uluslararası Film Festivali, 11-15 Haziran 2025 tarihleri arasında dördüncü kez sinemaseverleri Akdeniz ile Ege’nin kesiştiği büyülü bir noktada, Kaş’ta buluşturdu. “Kaş Bir Rüya” sloganıyla bu yıl dikkat çeken festival, sadece sinema değil, aynı zamanda Kaş’ın eşsiz doğası, kültürel zenginlikleri ve samimi atmosferiyle unutulmaz bir deneyim sundu. Festival, ulusal ve uluslararası dört farklı yarışmalı bölümde 29 kısa filmi izleyiciyle buluştururken, 2000 yıllık Antiphellos Antik Tiyatrosu’nda yıldızların altında film izleme keyfi ve Kaş Kültür Evi’nde gerçekleşen gösterimlerle adeta bir rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Festivalin Kaş ayağının ardından 19-20 Haziran’da Kadıköy Sineması’nda İstanbul gösterimleri de yapıldı. Bir sinemasever olarak festivali üçüncü kez ziyaret ettim ve bu yazıda, festivalin sinemaya ve genç sinemacılara katkılarını, izlediğim filmleri ve Kaş’ın ruhumu nasıl kucakladığını aktaracağım.

Festivalin Ruhu: Sinema ve Kaş’ın Büyüsü

Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali’nin, 2022’de ilk adımlarını attığında, iddialı bir film seçkisi ve kusursuz bir organizasyonla, yılların deneyimine sahip festivallerle yarışabilecek bir başarı sergilediğini arkadaşlarımdan duymuştum. Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır, bu festival aslında bir “kısa film” festivali. Festivalin orijinal isminin İngilizce’de de uzun olmasından dolayı bu yıl itibariyle artık yalnızca “Kaş Film Festivali” olarak tanıtılmaya başlandı. Bu festivali benzersiz kılan, sadece sinema değil; Kaş’ın arkeolojik, gastronomik ve doğal zenginlikleriyle iç içe geçen bir deneyim sunması. Gündüzleri turkuaz sularda yüzmek, geceleri antik tiyatroda yıldızların altında film izlemek, festivalin “Kaş Bir Rüya” sloganını tam anlamıyla haklı çıkardı. (Ben yine de kişisel olarak bir şerh düşmek istiyorum: Festivaldeki tüm etkinliklere, hem gündüz hem de akşam film gösterimlerine katılırsanız Kaş rüyasını fazla yaşayamazsınız. Ki ben 2023’te gittiğimde denize ayağımı bile sokamadan döndüm.)  Ücretsiz etkinlikleriyle hem yerel halkı hem de turistleri kucaklayan festival, büyük şehirlerdeki festivallerde rastlanmayan bir samimiyet ve birliktelik hissi yaratmayı başardı ki bu festivali Türkiye’deki diğer tüm festivallerden ayıran da bu samimiyet. Trafik derdi olmadan filmlere yetişmek, gösterimler arasında denize girmek ya da aynı sofrada festival konuklarıyla sohbet etmek diğer festivallerde örneğine rastlayamayacağınız bir deneyimi size yaşatıyor.

Dördüncü yılında festival, profesyonelleşme yolunda emin adımlarla ilerlerken, köklerinden kopmadan yerel bağlarını güçlendirmiş. Kaş’ın İçilebilir Su Haritası projesi, bu yıl festivalin sürdürülebilirlik konusundaki en dikkat çekici adımıydı. Kamusal alanlardaki çeşmelerin içilebilirlik testlerinin yapılması ve haritalandırılması, hem festival konuklarına hem de yerel halka çevre dostu bir alternatif sundu. Pet şişe kullanımını azaltmayı hedefleyen bu proje, matara kullanımını teşvik ederek diğer festivallere örnek olacak bir adım attı. Kişisel olarak, mataramı doldurmak için güvenilir su kaynakları bulmakta zorlandığım diğer festivallerde bu tür bir girişimin eksikliğini sıkça hissediyordum; Kaş’taki bu çevre bilinci, festivalin sadece sinema değil, aynı zamanda toplumsal sorumluluk alanında da fark yarattığını bize gösterdi.

kasta bi̇r ruya 4 kas uluslararasi fi̇lm festi̇vali̇nden izleni̇mler 2

Film Seçkisi: Kısalar ve Ötesi

Festivalin programı, her yıl olduğu gibi bu yıl da zengin ve çeşitliydi. Başvuran yaklaşık 600 kısa film arasından Ulusal Kısa Film Yarışması, Ulusal Yeni Bakışlar Kısa Film Yarışması, Uluslararası Kısa Film Yarışması ve Uluslararası Su Altı Kısa Film Yarışması kategorilerinde toplam 29 kısa film izleyiciyle buluştu. Ayrıca, German Films’in Next Generation Short Tiger seçkisini izledik. Açılış filmi olarak ise Tom Tykwer’in yeni filmi Das Licht (The Light)’ın gösterimi yapıldı ki bence o filmi ayrıca konuşmalıyız; onu artık başka bir yazıya bırakıyorum, ama şunu söyleyeyim: Muhteşemdi. Tüm filmlerin gösterimi Kaş’ın tarihine tanıklık eden Antiphellos Antik Tiyatrosu ve Kaş Kültür Evi’nde yapıldı.

Etkinlikler ve Kaş’ın Dokusu

Festival, sinema gösterimlerinin ötesinde sunduğu etkinliklerle de Kaş’ın ruhunu kucakladı. Sinemaya VR Gözlüklerle Bakmak atölyesi (bu etkinlik Kaş Sanat Evi’ndeydi), görüntü yönetmeni Christian Almesberger ile söyleşi (bu söyleşinin videosunun yayınlanmasını çok isterim; özellikle sinematografiyle ilgilenenler için müthiş bir söyleşiydi)  ve su altı film prodüksiyonu atölyesi gibi etkinlikler, sinemaseverlere farklı perspektifler sundu. Her sene düzenlenen Likya’dan günümüze Kaş turu, katılımcılara bölgenin tarihini ve doğasını keşfetme fırsatı verdi. Bu etkinlikler, festivalin sadece bir sinema etkinliği olmadığını, aynı zamanda Kaş’ın kültürel ve doğal zenginliklerini bir araya getiren bir platform olduğunu da kanıtladı bence.

Festivalin kapanış gecesinde Aftersun ve Argo gibi yapımlardan tanıdığımız yapımcı Alex Sutherland, görüntü yönetmeni Christian Almesberger, oyuncu Merve Dizdar ve yönetmen Nazlı Elif Durlu’dan oluşan güçlü jüri tarafından seçilen filmlere ödüller verildi. Ulusal Kısa Film Yarışması’nda öne çıkan yapımlar arasında Merhaba Anne, Benim, Lou Lou (yön. Atakan Yılmaz) En İyi Film ödülünü aldı; bu filmin sinematografisi ve renk paleti de ayrıca çok iyiydi. İzlerken çok eğlendiğim Dilan Hakkında Konuşmalıyız (yön. Umut Şilan Oğurlu), da Ulusal Kısa Film Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü ile ödüllendirildi. Yeni keşiflerim arasında ise Recce (yön. Efe Can Yıldız) sınıf çatışmasını zekice işleyen hikâyesiyle, korku komedisi türündeki Kendi Saçını Kesen Berber (yön. Özümcan Akın) görsel estetiğiyle, bir martının bir kadını kaçırmasıyla başlayan kaosu mizahi bir dille anlatan Sinek Gibi (yön. Hazal Beril Çam) oyunculuk performansları ve film müziğiyle ve Yerli Malı Haftası’nı mizahi bir dille işleyen Yerli Malı (yön. Rojda Ezgi Oral) kurgusuyla dikkatimi çekti. Ulusal Yeni Bakışlar Kısa Film Yarışması’nda ise Kötü Bir Gün (yön. Yaşar Güney Yurdakul) ödül alarak öne çıktı.

Uluslararası Yarışma’da Blueberry (yön. Emil Brulin ve Hampus Halberg) En İyi Film seçilirken, Blue Land (yön. Marine Auclair March) Jüri Özel Ödülü’ne, Xing Long (yön. Xin Alessandro Zheng) ise Mansiyon Ödülü’ne layık görüldü. Su Altı Kısa Film Yarışması’nda Souls (yön. Ian Mun) En İyi Film ödülünü kazandı.

Kaş, Bir Sinema Rüyası

Kaş Uluslararası Film Festivali, dördüncü yılında hem sinema hem de yaşam tarzı anlamında bir rüya sundu. Antik tiyatroda yıldızların altında film izlemek, gündüzleri turkuaz sularda serinlemek, yerel halkla ve sinemaseverlerle samimi bir atmosferde buluşmak, festivali benim için bu yıl da vazgeçilmez kılmaya devam etti. Beğendiğiniz bir filmin yönetmeniyle ya da hayran olduğunuz bir görüntü yönetmeniyle sanki daha önceden tanışıyormuşsunuz gibi sohbet edebilmek harika bir duygu. Aslında bu yıl festivale giderken Üçüncü Sinema için bir röportaj yapma düşüncem vardı, hatta bunun için festival koordinatörü Said Aksoy’dan görüşme sözü de aldım ama Kaş rüyasına fazla daldığım için bu röportajı gerçekleştiremedik. Festivalde gösterilen filmler ikişer günlük sıkıştırılmış programlarla Kaş’tan sonra İzmir ve İstanbul’da da gösteriliyor, https://www.instagram.com/kasfilmfest/ adresi üzerinden gösterim tarihleri ile ilgili duyuruları takip edebilirsiniz. Kaş Uluslararası Film Festivali, sinema tutkunları için bir festivalden çok daha fazlası: Bir yaşam biçimi, bir rüya. Seneye festivalde tekrar görüşmek dileğiyle; konaklama için erken rezervasyon yaptırmayı unutmayın.