Play filmi, Ruben Östlund’un Cannes’da iki büyük ödülü almadan önceki filmidir. Altın Palmiye almasının sebeplerinden biri de kuşkusuz bu kışkırtıcı film, benim nezdimde. Filme gelecek olursak, film AVM’de açılıyor; ardından iki çocuk görüyoruz, akabinde onları izleyen dört çocuk görüyoruz ve yönetmen filmin başında bu kontrastı vererek bütün filmi açıklıyor. Diğer büyük yönetmenlerin filmin başında filmi anlatma geleneğini sürdürüyor Östlund. Siyahi çocukların aralarında anlaşması sonucu bir hikaye yaratıyorlar ve beyaz çocukları hırsızlıkla suçluyorlar. Film, İsveç halkından görüntülerle esas HİKAYE başlıyor. AVM içerisinde kapitalist sistemin idealize ettiği tüketici özne konumunda olan beyaz çocukların aksine siyahi çocukların payına lümpen bakışlar kalıyor. Bir kaçış filmi gibi ilerleyen ilk yarı, bizi istemsizce beyaz çocukların tarafına konumlandırarak korkunun öznesini siyahi çocuklara yüklüyor; ahlaki bir katarsis yaşamamızı isteyen yönetmen bunu son derece başarılı bir şekilde yapıyor.
Filmin sonuna dek ara ara karşımıza çıkan metro’daki bebek arabası sorunu benim açımdan Wittgenstein’cı bir sorun, yani dilsel bir sorun. Problem sanki “biz” ve “öteki” arasındaki iletişim sorunu metaforu. Aralarında uzlaşmaya çalışan üç beyaz çocuk, ne aralarında anlaşmaya varıyor ne de telefonlarını alıp kaçabiliyor; çocukların peşinde sürüklenmeye mahkum kalıyorlar. Gerek trendeki sahne gerek akabindeki sahnelerde iki grubun birbirlerine yakınlaşması öteki kavramını bize sorgulatıyor ve aralarındaki sınıfsal ve kültürel farkı film boyunca görüyoruz. Filmin tarihsel boyutta ele alınmasını isteyen yönetmen, Hegelci diyalektiğin perspektifini izleyiciye veriyor; çünkü bu filmi tarihsel açıdan ele almazsak ırkçı bir film karşımıza çıkar ve bu bakış, Fransa’nın banliyösündeki, İngiltere’nin alt sınıfındaki insanların maruz kaldığı bakışa benzer.
Ruben Östlund, bizlere tözsel olarak olumsuzlanan insanların neden şiddete ve hırsızlığa yöneldiğini çarpıcı şekilde hatırlatıyor. Peki filmin adı neden Play? Aslında Östlund bizim yarattığımız bir oyunu (hikayeyi) bizlere tekrardan göstermenin derdiyle bu filme Play diyor. Son olarak bu filmi özel kılan bazı şeylerden bahsederek yazıyı sonlandıracağım, film bütün bu metazori, adaletsizlik gibi durumlara karşı soluk ve geniş bir açıdan bakarak izleyiciyi tekinsiz bir havaya sokuyor.