Home > İnceleme - Analiz > İnceleme: The War of the Worlds: Next Century

İnceleme: The War of the Worlds: Next Century

The End of Civilization (Medeniyetin sonu) üçlemesinin ilk filmi olan “The War of the World: Next Century”(1981), Piotr Szulkin’in filmlerine baktığımızda bu filmden önce çektiği “Golem”(1979) filminde kıyamet temasını işlemeye başlamıştı bile. Ancak bu kıyamet teması farklı bir konu olsun diye yazılmış bir şey değildir, tamamen güncele ve o güne odaklı bilinçli bir sesti. Bu sesin muhatabı Polonya’da ki komünist rejim ve saldırgan sansürüydü. Piotr Szulkin de bundan nasibini aldı ve “Golem” sıkıyönetim ilan edilmeden hemen önce yapılmıştı. “War Of The Worlds: Next Century” bir buçuk yıl sonra yapılmıştı. Yayınlanır yayınlanmaz hemen yasaklandı. Filmlerinin atmosferinde, içeriğe de uygun biçimde farklı tonlarda filtreler ve sıkışmışlık hissi veren mekânlar ön planda oluyor. Filmlerin doruk noktası Amerikan filmlerinde olduğu gibi sonda vermiyor. Çünkü gelecek olan faciayı göstermek gibi bir kaygısı yok, bunun yanında asıl amaç başa gelen durumun sonrasında olayların nasıl ilerlediğidir. Bu yüzden hiç heyecan katmadan, filmin başında direkt olarak olayların ortasına bırakır.

The War of the Worlds: Next Century filminde başlarken iki büyük ismin anısına yazısını görürüz, bunlar: H.G Wells ve Orson Welles, H.G Wells büyük bilim kurgu yazarı ve önemli eserlerinden biri de “The War of the Worlds” Piotr Szulkin’in filmiyle bir bağlantısı Marslıların dünyayı istila etmesidir, ancak aldığı birçok ilham olabilir. Bir diğer isim de Orson Welles, büyük yönetmen. Bu iki ismi ortada buluşturan da bir hikaye vardır. Bernhard Roloff’un “ütopik Sinema” adlı kitabında buna değinmiştir, ben de bu komik ve aynı zamanda korkunç olayı alıntılamak istiyorum.

30 Ekim 1938’de Amerikan radyo dinleyicileri bir şok yaşarlar: Spikerlerden biri, dünyayı ele geçirmek üzere yeryüzüne inmek üzere olan uzaylılarla ilgili haberler verip durmaktadır. Ardından asıl sansasyonel haber gelir: Mars’tan gelen istilacı güçlerin ilk öncülerini taşıyan bir uzay gemisi, New Jersey’e inmiştir. Kendisi de oldukça heyecanlı bir muhabir, resmi makamların aldıkları önlemlerden söz eder. Halk büyük bir paniğe kapılır, millet başını sokacak, gizlenecek bir yer aramaya başlar, gıda maddeleri adeta yağma edilir, New Jersey’e bağlı telefon hatları felç olur. Bu gelişmelerin hemen ardından, olup bitenin gerçeklikle bir alakası bulunmadığını, haber gibi yansıyan olayların, Orson Welles’in, H.G. Wells’in “Dünyalar Savaşı” romanının radyoya uyarlamasından başka bir şey olmadığını açıklamak bile uzun süre bir işe yaramayacaktır, heyecan ve kargaşa bir süre daha devam eder. Böyle bir uzaylı istilası, ABD toplumunun genel ruhsal durumuna ve beklentilerine öylesine denk düşmüştür ki, öyle bir iki küçük yalanlama ve açıklamayla akılların başa gelmesi olanaksızdır. Korku zaten vardı; ileride de ikide birde ortaya çıkacak bir biçime bürünmüştü bu haberle o kadar.

Filmin başında karakterimizin (Iron Idem) sokaktan geçerken, bir çocuğun başka bir çocuğu köpek gibi tasmayla gezdirirken geçen diyalog filmin mesajını net bir şekilde veren bir örnek.

Iron Idem :  Ne yapıyorsun çocuğa ?

Tasmalı çocuk: Oyun oynuyoruz.

Iron Idem: O zaman neden onu tekmeliyorsun?

Tasmayı tutan: Çünkü o bir insan, ben ise Marslıyım.

Iron Idem: Ya o seni tekmeleseydi ?

Tasmayı tutan : Yapamaz ki o çok güçsüz.

Iron Idem: peki ya ben Marslıymışım gibi davranmaya başlarsam ? Kaç evlat.

Tasmalı çocuk : Hayır, bırak onu. Gitmesine izin verdiğinde beni yakalayıp tekmeleyecek.

The War of the Worlds Next Century 1

Iron Idem meşhur bir TV programcısıdır. Stüdyoya gittiğinde elindeki metni müdürün verdiği metinle degiştirirler. Marslılar’ın dunyaya inişini, onlardan korkulmayacağını Haber yapıyar. Marslılar insanların kanını isterler, bunları Mars’a götüreceklerdir ancak nedeni filmde verilmez. Marslıların Sovyetler’in yerine geçtiği açık bir şekilde bellidir ikisi de kültür ve insanların üzerinde tam bir baskı kurarak cansız bir dünya yaratıyor.

Her yerde televizyonlar ve hoparlörler var ve “Kan grubu belirleme önemli eylemi gayet iyi gidiyor. Kayıt merkezleri kimlik kartlarına uygun girişleri verimli bir şekilde yapıyor. Unutmayın: İyi bir vatandaş olmak hiçbir sorun yaşamamak demektir ve eğer başkaları için sorun olmazsanız, hiçbir sorununuz da olmayacaktır.” gibi mesajlar yayıyorlar.

Idem, onu bir propaganda aracı haline getirmek isteyen yetkililer tarafından seçilir. Film, başlangıçtaki isteksiz itaatinden, yavaş yavaş isyanına doğru ilerleyen bir karakter gelişimi gösterir. Hükümet, karısını bir gece, testerelerle kapı keserek içeri girerek götürür. Idem, neden götürüldüğünü sormaya gittiğinde, bir yetkili/bürokrat, “Bay Idem, siz mantıklı bir adam gibi görünüyorsunuz. Benim sorumluluk gerektiren bir işim var. Siz kendiniz az önce söylediklerinize inanmıyorsunuz. Neden söylentilere ve histeriye boyun eğiyorsunuz?” diye cevap verir.

Bazen propaganda inanılmak için değildir. Açıkça güç iddiası olarak düşünülür. Sonunda, gerçek amaç karışıklıktır ve karışıklık yoluyla pasifliktir. Idem, hükümet tarafından düzenlenen konsere gidiyor ve müdürünü eline bir makas alarak sahneye çıkartmasını söylüyor. Müdür mecbur kabul ediyor. Artık sahne Idem’in. Gerçekleri ve tüm insanlığı uyandırmak için konuşmaya başlıyor.

Beni neden sevdiğini biliyor musun? Programım ne kadar aptallaşırsa, kendini o kadar akıllı hissediyordun. Ve her şey bundan ibaretti. Televizyon kaosundan, işine yarayan gerçekleri seçiyorsun. Sadece edilgenliğin bir erdem ve zorunluluk olduğuna dair inancını doğrulayan şeyleri kabul ediyorsun. Çünkü inanmak istediğin şey tam olarak bu. Ağlıyorsun, kendine acıyorsun. Peki sonra ne oluyor? Televizyonun karşısına oturuyorsun. Kendini affedilmiş hissediyorsun. Baktığın insanlardan daha insansın. Ve tıpkı senin gibi olan insanlara bakıyorsun. Tıpkı ikiyüzlü, tıpkı zayıf. Tıpkı itaatkar. Televizyon senin imajında yaratıldı. Aptal koyun sürüsü olmayı bırak..

Koyun olmaktan memnun olan insanlara ne anlatabilirsin? Daha sonra, hükümet hasar kontrolü yaptığında, Idem’i hasta bir suçlu olarak yaftalıyor ve bu yazının bağlamından koparılmış küçük bir bölümünü alıntılıyor: “Pasiflik bir erdemdir ve bir zorunluluktur.” Gerçek hayatta olduğu gibi sansür, kesme ve manipülasyon burada da kendini gösteriyor. Bir haber yayınında haberler sırasıyla sunuluyor, stüdyo işi kurgusal haberler gösteriliyor. Sonraki haber Idem’in infazıdır. Bir yandan gerçek görüntü bir yanda ekran gözükür. Gerçek görüntüde Idem askerler karşısında durur, ekranda ise vurulduğu gösterilir. Çekim bittikten sonra büyük stüdyo kapısı açılır ve beyaz ışık filmin sonunu getirir. Tıpkı “O-Bi, O-Ba: The End of Civilization” filminde olduğu gibi yeraltından çıkarken kullandığı tarzda beyaz ışığı filmin bitimine yerleştirir.

Filmin değindiği konular ilgi çekici ancak diğer filmlerine baktığımızda daha düz bir yapısı var. Piotr Szulkin söylemek istediklerini ayrıntıya fazla girmeden, hükümete karşı eleştirisini içindekileri boşaltarak göstermiş gibi duruyor.