Sovyet yönetmen Yermek Shinarbayev’in Sovyet yazar Anatoli Kim’in kitabından uyarladığı ve birbirinden bağımsız üç bölümlük bir serinin son halkası olan Mest (Revenge) – İntikam, kıyıda köşede kalmış bir film. Genellikle bu tür filmlerin hikaye anlatımı, derinliği yüksek olsa da görsel anlamda zayıf olur, ancak bu filmde estetik anlamda o kadar ince işçilikler var ki yönetmenin bu kadar az film çektiğine şaşırıyorsunuz.
Filmin prolog kısmında eski bir Kore krallığında, kamera hareket halinde ki bir kaplumbağayı gösterir ve bunun üzerine kral ve yardımcısı arasındaki konuşma filmin kalan bölümünde kahramanın yolculuğunun bir özeti gibidir.
– Şu kaplumbağa neden sürekli şu yöne gidiyor?
– Çünkü kaplumbağanın geldiği yer, yani deniz, o tarafta sultanım.
– Kaplumbağa gibi aşağılık bir yaratığın bile bir amacı varsa, üstün bir varlık olan insanın amacı ne olabilir?
Anlamlı bir girişten sonra filmin asıl hikayesi başlar. Yönetmen hikayeyi bölümler halinde her karakterin bakışından yansıtmayı hedefliyor.
1915, küçük bir Kore köyünde, Jan adında bir öğretmen, evlerinde kaldığı bir ailenin kapısını çalar ancak aile, bundan böyle eve almayacağını söyler ve ertesi günü derste, ailenin küçük kızı, öğretmen tarafından öldürülür. Bunu duyan baba öğretmeni bulma girişimlerine başlar. Yaşlı olduğu için bu kan davasını bir vasiyet olarak söyler. Adamın karısı yaşlı olduğundan, sırf bu kan davası için yeni bir köylü kadınla evlenir ve erkek çocuğu olur, çocuğun bundan sonra tek yaşama amacı Jan adındaki katil öğretmeni bulmak olacaktır.
Film karakterin gelişme ve büyüme sürecini, karakterdeki, ailenin duruşunun zıttı bir yaşam görüşünü yansıtır. Öyle ki çocuk küçük yaşlarda, öğretmeni tarafından şiirleri çok beğenilir. Ancak gel gelelim kültür, çocuğu bir kafesin içine almış durumda, bu kafesten çıkışı olmadığını biliyor, hayatını böyle bir olay yokmuşçasına yaşıyor, ama aklının bir köşesinde hep bir intikam duygusu var.
Çocuk büyümeye başlar bunun yanında ülke ülke dolaşır, çalışır. Her gittiği yerde yaşadığı şeyler kalıcı izler bırakır ancak gittiği yerlerde yerleşik olarak bir hayata devam edemez, kendi yolunu çizmeye çalışsa da geçmişi peşini bırakmayacaktır. Hayatının amacında bir muğlaklık vardır. Kendini bir yerde konumlandıramaması yavaş yavaş kimliksizleşmeye doğru götürecektir. Kan davalısı öğretmen ölmüştür. Bunun üzerine film sonunda deniz kenarında batan bir güneşle birlikte bitiyor. Özgürlüğünü elini kana bulamadan gerçekleştiriyor.
Film hissettirdiği duyguyla çok ayrı bir yerde konumlanıyor. Yavaş temposu ancak vaat ettiği sürükleyici hikâyesi ve ufuk açıcı estetiğiyle Sovyet sinemasında kendine önemli bir yer buluyor.