Eraserhead, David Lynch’in ilk filmi olması, Lynch’in diğer filmlerinde de kullandığı temaların ilk ayağı olması hasebiyle oldukça önemli bir film. Filmin önemi Lynch’in çektiği ilk film olmasından ziyade, üzerine çok farklı yorumlar yapılabilmesinden, filmdeki bebeğin gizeminin hala çözülememesinden, ses kullanım tekniğinden ileri gelir. Aynı zamanda Stanley Kubrick’in favori filmlerinden olması filmin değerini arttıran diğer bir unsurdur. Filmde çok fazla okuma yapmak mümkün zira kısa bir sürede birçok temaya parmak basabilen bir ürün. Lynch, bu filmi çekmeden önce Gardenback isimli bir film çekmek ister ancak Amerikan Film Enstitüsü filmi soyut ve karışık bulur. Lynch, bu film tasarısında komşunu gözleyen bir adamı işlemeyi planlamış ancak başaramamıştır. Sonrasında yine Lynch’in bu temayı Eraserhead filmiyle aklından çıkarmadığını göreceğiz.
David Lynch, sürrealist ve empresyonist bir sanatçı. sürrealist, avangart sanat, savaşın getirdiği bunalımın ve karmaşanın yoğun olarak hissedildiği, insana olan sarsılmaz güvenin yıkıldığı bir sanat anlayışının ürünüdür. Bu akım, izleyicinin zihin dünyasını canlandırmayı, açığa çıkarmayı hedefler. Klasik sinema anlatısının dışına çıkarak seyirciyi şaşırtmayı, rahatsız etmeyi ve düşündürmeyi amaçlar. Işıklandırma, ses kullanımı, dekorlar, nesneler, mekânlar ile insan ruhunu sinemaya yansıtmaya çalışır. Dolayısıyla tekinsiz, korkunç olarak nitelendirilebilecek bir sinemadır. Robert Wien’inin Das Cabinet des Dr. Caligari filmi bu türün öncüsü kabul edilir. Bu türün önemi temsilcisi ise Luis Bunuel’dir. Bunuel filmlerinde Salvador Dali ile birlikte çalışmıştır. Un Chien Andalou ve L’âge d’or türün en olgun örnekleridir. Başta Lynch olmak üzere birçok sanatçı Bunuel’den etkilenmiştir.
İşte David Lynch böyle bir geleneğin varisidir. Sürrealizminin başarılı bir temsilcisi olarak filmlerinde rüya-gerçek çatışması, bilinçaltı, oedipal mücadeleler ve şehrin insanda yarattığı etkiler gibi pek çok temayı işler. Eraserhead bu temaların hemen hepsini kullandığı bir filmdir. Film, açılışta çok kasvetli bir hava sunar. Sanayileşmeyi sık sık eleştiren Lynch, filmin henüz başında bunu yine şehrin karaltısıyla hissettirir. Eleştirmenler, 20 yıl civarı Philadelphia’da yaşamış Lynch’in atmosferi oradan ilham alarak tasarladığını belirtirler. Sonrasında, makinenin başındaki cüzamlı adamı görürüz. Bu adamın işlevi baba rolü yapmaktır. Kolu çeker, spermler yaşam suyuna ulaşır ve ardından Henry meydana gelir. Sonrasında Henry görünür. Bir felaket habercisi olarak fabrikada sirenler çalmaktadır, Henry çamurlu yollarda zorlukla ilerler, ayakkabısı çamura saplanır. Ardından da evine girer. Burada önemli bir nokta vardır: Henry bir kâtiptir. Film boyunca tedirgin bir surat ifadesi takınır. Lynch, modern şehirlerin insan ruhunu dejenere ettiğini bizlere gösterir. Modern insan, sürekli çalışmak zorundadır ve sürekli bir güvensizlik hali içerisindedir. Lynch Henry’nin suratını tasarlarken Edvard Munch’un çığlık tablosundan ilham almıştır. Ardından histerik aile ile tanışırız. Bir önceki sekansta Henry’nin aslında Mary’nin fotoğrafını yırttığını görürüz. Aile sofrasında Henry’nin babalık vazifesini öğreniriz. Doğum ve aile döngüsü köpek figürü ile desteklenirken; doğumun rahatsız edici yönü kanayan tavuk ile gösterilir. Filmin sonrasındaki çoğu sahne Henry’nin evinde geçmektedir. Henry’nin evi somut olarak işçi sınıfının oda şartlarını gösterirken aşırı yorum olarak Henry’nin beynini temsil eder.
Bebek, filmin önemli ögelerindendir. Bebeğin çirkin olmasının ana sebebi, Henry ve Mary’nin bebek sahibi olmayı zihinlerinde çirkin olarak kodlamalarıdır. Bebek, çocuğa duyulan nefretin vücut bulmuş halidir adeta. Lynch, bebeği tasarlarken Francis Bacon’un çarmıha gerili figürler üzerine üç çalışma eserinden ilham almıştır. Birçok kişi, Lynch’in kendi baba olma travmasından yola çıkarak böyle bir temayı işlediğini belirtir.
Filmde önemli bir husus da oedipus kompleksi üzerinedir. Henry cinselliğini tam olarak yaşayamamış bir karakterdir. Mary’yi yanlışlıkla hamile bırakır. cezbedici karakter olan karşı komşusuyla ilişkisi sırasında yaşam suyunun içine girer. Arından kafasının koptuğu ve bebeğin Henry’nin vücudunda olduğu bir sahne görürüz ve sonra filmin en başındaki adamı yine görürüz. Henry babasını yenmiştir ancak ilişki sırasında annesine ihanet ettiği düşüncesiyle radyatördeki kadını görür. Kadın ona cennette birlikte olmayı vadeder çünkü cennette her şey serbesttir. Bu sırada spermleri ezer çünkü o dokunulmaz bir karakterdir. Freudyen bir bakışla yorumlarsak, Mary ve Henry’nin anne figürüne ihtiyaç duyduklarını ve onların çocuk karakterlerinden kurtulamadığını görürüz. Son karede de, bebekle Henry’nin özdeşleşmesine tanık oluruz. Henry, cinsel olarak tamamen başarısız bir karakter olduğundan, bebeğinin içindeki yumurtalık şeklindeki organları keserek özgürleşmeye çalışır ancak kendini yok eder.
Film üzerine bir de sosyal şartların etkisi üzerine yorumlama yapılmış. Bu da şu şekilde: 1970’lerden itibaren Amerika’da erkek egemenliği yavaş yavaş çökmeye başlıyor. Bu da büyük oranda ekonomik olarak erkeklerin zayıfladığı bir döneme isabet eder. Yani, eskiden erkekler direkt olarak eve ekmek götüren, maçoluk yapıp birasını yudumlayan otorite sahipleriyken ekonomik zayıflamayla birlikte bu durum tersine dönüyor. Mary’nin ailesinde yemek yenen sahneyi hatırlarsınız, baba figürü işsiz ve anne figürü evi çekip çevirmeye çalışıyor. yani konjonktür kayması yaşanıyor. Dolayısıyla babalar gayet komik ve manasız şeyler yapan tiplere dönüşüyor. Amerikanlar ‘da var olan “kapımın yanındaki komşu kızı” anlayışı üzerine de şöyle bir şey var, normalde erkekler istedikleri bütün kadınları elde edebiliyorlar ve etken olan taraf onlar. Kadınların sözleri pek bir değer ifade etmiyor. Erkekler istedikleri zaman evden ayrılabiliyorlar. Ancak filmde ise tam tersi bir durum mevcuttur. Mary evi istediği zaman terk ediyor. Çocuğa bakmıyor. Normalde kadını hamile bırakıp kaçma durumu burada tepe taklak olmuş. Aynı şekilde, Henry hayatında tamamen edilgen bir pozisyondadır. Hiçbir kararını kendisi almıyor neredeyse. Son yorum, Henry’nin giydiği kıyafetten, tavırlarına bu da değişimi gösteren bir durum. Zira 50’lerin erkekleri her şeye hükmeden bir tipleme ancak Henry zayıf, sinik bir karakter. Bu yorumlama içinde radyatördeki kadının da 50’lerdeki kadın tiplemesini temsil ettiği belirtiliyor.
Sonuç olarak, dünya savaşlarının ardından Avrupa’da düşünce yapısı hızlı bir şekilde değişirken, Dadaizm, varoluşçuluk, dışavurumculuk ve bu akımların liderliğinde avangart sanat anlayışı oluşurken bu sanat anlayışı Amerika’da yayılmıyor. Çünkü Amerikalılar o vakitler zevk ü sefa içinde. Ancak American Dream balonunun patlaması, Vietnam savaşı ve çeşitli ekonomik krizlerin ardından bu akımlar Amerika’ya taşınıyor ve Lynch bu akımların taşıyıcılığını yapıyor. Watchmen’den hatırlayacaksınız, “What happened to american dream?” “It happened.” ile gelen süreçle birlikte David Lynch toplumdaki felaketi ve güvensizlik ortamını ve bu ortamın yarattığı bireylerdeki bilinçaltını çok iyi işleyen bir yönetmen.
Tarif Metni: Konu David Lynch ve filmleri olunca bu filmin tek bir anlam taşıması mümkün olamaz, aslında onun filmlerinde bir anlam elde etmek de yeterince zordur. Hâl böyle olunca, Lynch’in ilk filmi olan Eraserhead filmi de bu gerçeküstülükten nasibini almıştır. Dolayısıyla da bu metin hem Eraserhead’in Lynch’in hayatıyla olan ilişkisinden hem de Lynch’in kullandığı sanat akımlarından yararlanarak filmi daha anlaşılır kılmak niyetindedir.