Home > Özel Dosya > Bir Kare Yeter: Auteur Yönetmenlerin 2025’teki İmzaları

Bir Kare Yeter: Auteur Yönetmenlerin 2025’teki İmzaları

Bazen stil, içeriğin önüne geçebilir. Elbette harika bir film için ikisinin de olması gerekir ki bu yılın eleştirmenlerce beğenilen yapımlarında da bunu görüyoruz: Ryan Coogler’ın korku draması “Sinners” ve Paul Thomas Anderson’ın politik destanı “One Battle After Another”. Ama bu filmleri asıl öne çıkaran, yönetmenlerinin kendilerine has ve ilk bakışta tanınabilen imzalarıydı.

Bu yazıda, 2025’te film çıkaran beş auteur  (benzersiz tarz veya tematik odağını ortaya koyan) yönetmene ve onları onlar yapan karakteristik tekniklerine göz atıyoruz. Bu yönetmenler görsel dil kavramını bulan kişiler olmasalar da, bu teknikleri başarıyla popülerleştirmiş, yenilikçi bir şekilde kullanmış ve kendilerine mal etmişlerdir.

Paul Thomas Anderson’ın Kinetik Kamera Hareketi

İngilizce baş harfleriyle PTA olarak da bilinen Anderson, yaklaşık 30 yıldır en üretken yönetmenlerden biri olarak kabul ediliyor. Filmleri, kusurlu ve kırılgan karakterleriyle tanınıyor, There Will Be Blood (2007)’daki Daniel Planview (Daniel Day-Lewis) ve Punch-Drunk Love (2002)’daki Barry Egan (Adam Sandler) gibi. Ama aynı zamanda dinamik kamera çalışmalarıyla da öne çıkıyor. Anderson, 10 uzun metraj filmi boyunca kamerayı uzun çekimler, panlar ve hassas zoom-in’lerle sürekli hareket halinde tutmuş bir yönetmen.

İster 1997‘deki Boogie Nights’ın küçük bir yatak odasındaki 360 derecelik dönüşü olsun, ister One Battle After Another (2025)’daki tepelerde yarış yapan bir arabanın yoğun hız trenini andıran POV (orj. Point Of View – Bakış Açısı) çekimi olsun Anderson’ın projelerinin hepsi, gözlerimizi ekrana kilitleyen bir kinetik enerjiyle çekilmiş.

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 2

İkinci uzun metrajı Boogie Nights (1997)’ın açılışı, izleyiciyi bir gece kulübünün içine ve dans pistine taşıyan geniş bir steadicam (kameramanın ağırlıklar ile dengelenmiş bir çeşit giysi ile beraber kamerayı kullanarak çekim yapmasını sağlayan bir sistem) sekansıyla başlar; bu sırada filmin ana karakterlerinden bazıları tanıtılır. Bu sayede ilk beş dakikada, ana karakter Eddie Adams’ın (Mark Wahlberg) sonunda düştüğü hızlı tempolu yaşam tarzına çoktan dalmış oluruz. Bu sahne Anderson’ın kariyerinin erken yıllarında çekilmişti, ama cesur kamera tercihleri sayesinde deneyimli bir yaratıcı tarafından yönetilmiş gibi hissettirmeyi başarmıştı.

Anderson, 2021’de Variety’ye verdiği röportajda şöyle demiş: “İçgüdüsel olarak daha özgüvenli olduğumu söylemek istiyorum ama bunu yapan herkes bilir ki özgüven bir yanılsamadır. 25 yıllık pratiğiniz olabilir ama o film setine adım attığınızda, yeniden lanet bir acemiye dönüşüyorsunuz. Bu işi yapan birçoğumuz için bağımlılık yaratan şey de bu zaten.”

Wes Anderson’ın Simetrik Sinemacılığı

Bir filmin Wes Anderson tarafından yönetildiğini anlamak için tek bir kare yeterli. Renkli paletleri ve karakterlerinin monoton bir tonda tuhaf diyaloglar söylemesiyle tanınsa da, en belirgin imzası sinemacılığında sürekli kullandığı simetri.

2014‘teki The Grand Budapest Hotel’den bu kareyi düşünün. Ralph Fiennes’ın canlandırdığı Monsieur Gustave H. tam ortada duruyor, sol ve sağ taraf birbirini yansıtıyor.

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 3

Son filmi 2025 yapımı The Phoenician Scheme’den de şu örnek var: Zsa-Zsa Korda (Benicio Del Toro) ve Sister Liesl (Mia Threapleton) uçağın yolcu kabininin her iki yanına mükemmel bir şekilde hizalanmış, kadrajın her iki yarısı da birbirine eşit; renk paleti o kadar iyi ayarlanmış ki Bjørn (Michael Cera) arkada adeta yok olmuş.

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 4

Filmografisinde bulunabilecek daha pek çok simetrik çekim var elbette, ama Anderson bununla da kalmıyor simetrik kompozisyon, kurgu, blokaj ve sahneleme de kullanıyor. İki karakterin konuştuğu sahnelerde, her karakterin tam karşıdan ve mükemmel hizalama içinde çerçevelendiği simetrik karşı çekimleri de kullanıyor.

Anderson, Slant Magazine’e verdiği röportajda şöyle demiş: “Yıllar içinde öğrendiğim şeylerden biri, bir sahne yaparken tam bir netliğe sahip olmanın ne kadar önemli olduğu; bazen görsel olarak nereye bakacağınızı bilemeyebilir ve neyin önemli olduğunu anlayamazsınız. Bu yüzden muhtemelen birçok durumda aşırı net oluyorum. Ve sıklıkla çok fazla kurgu kullanmadığım şeyler yapıyorum; böyle bir durumda, gerekli şeyleri doğru zaman ve yerde filme almanız gerekiyor gerçekten.”

Ryan Coogler’ın Kusursuz Tek Çekimleri

Sinners (2025)’daki inanılmaz juke joint (çoğunlukla güneydoğu Amerika Birleşik Devletleri’nde Afrikalı Amerikalılar tarafından işletilen, müzik, dans, kumar ve içkinin sunulduğu gayriresmi bir işletme için kullanılan Afro-Amerikan yerel dilindeki bir terimdir) müzikal sekansı tam anlamıyla ikonik. Sahnede, Sammie Moore (Miles Canton) blues çalıyor ve o kadar üst düzey bir performans sergiliyor ki geçmiş ve gelecekten ata ruhlarını çağırıyor adeta. Kamera, juke joint’in içinde kesintisiz bir çekimle dolaşıyor ve blues’un rock ve hip-hop dâhil çeşitli türler üzerindeki etkisini vurguluyor. Bu eşsiz bir sekans ve pek çok kişi sordu: “Coogler ve ekibi bunu çekmeyi nasıl başardı?”

Cevap: Çok fazla planlama ve prova ile. Sahne önce VFX ekibi ve görüntü yönetmeni Autumn Durald Arkapaw tarafından yapılan bir previz (ön görselleştirme)’de haritalandırılmış. Sonra besteci Ludwig Göransson, müzisyen Raphael Saadiq ile birlikte sahnenin halüsinatif yoğunluğuna uyacak müzikler yazmış. Koreograf Aakomon Jones, performansçılarla yakın çalışarak dans hareketlerinin temsil edilen her dönemi yansıtacak şekilde değişmesini sağlamış. Tüm sekans 65mm Imax filmle çekilmiş, yani makaralara sığması için parçalara bölünmesi gerekmiş.

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 5

Coogler, New York Times için yaptığı açıklamada şöyle diyor: “O sahneye çıkıp etrafta dönmemiz ve verdiğimiz detaylarda kesin olmamız gerekiyordu. Bu dönen hisle, inanılmaz bir konser hissi vermek ve sanatın sizi alıp götürmesi, bunaltması duygusunu yaşatmak istedik.”

Bu, Coogler’ın filmlerinde kullandığı tek çekimin en büyük ve en karmaşık kullanımı olsa da, bu tekniği Creed (2015)’de de kullanmış ve izleyiciyi görünür kesintiler olmadan dört dakika boyunca boks ringinin içine yerleştirmişti. Aynı şekilde Black Panther (2018)’da da kameranın kaotik bir kumarhane kavgasının iki katında dolaştığı bir aksiyon sekansı vardı.

Spike Lee’nin Çift Dolly Çekimi

Özgün yönetmenler hakkında konuşurken Lee’den bahsetmemek imkânsız. Onun filmlerinde New York temsili, sosyal yüklü temaları ve imzası olan çift dolly çekimi sayesinde “A Spike Lee Joint (bir Spike Lee mekânı)” izlediğinizi her zaman anlarsınız.

Çift dolly, İspanyol yönetmen Segundo de Chomón tarafından 1907’de yaratılan dolly çekiminin yenilikçi bir versiyonu. Normal dolly çekiminde kamera, dolly rayları üzerinde hareket eden bir arabaya monte edilir ve özneye doğru ya da ondan uzağa gider. Çift dolly çekiminde ise kameranın karşısındaki ikinci bir dolly’ye bir aktör yerleştirilir ve hem kamera hem aktör aynı hızda raylar boyunca hareket eder. Bu, izleyiciler için şaşırtıcı bir etki yaratır: Özne hareketsiz görünür ve arka plan onun yanından geçer.

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 6

Lee bu tekniği neredeyse tüm filmlerinde kullanmış; Mo Better Blues (1990), BlacKkKlansman (2018) ve bu yılki Highest 2 Lowest (2025) dâhil. Ama Malcolm X (1992) tartışmasız en ikonik çift dolly çekimini içeriyor. Kamera, o, tam da Sam Cooke’un “A Change Is Gonna Come” şarkısı eşliğinde suikasta uğrayacağı mahalleden geçerken Malcolm’ün (Denzel Washington) kaderini kabullenir gibi yüzüne odaklanıyor.

Lee, GQ’ya verdiği röportajda şöyle demiş: “Bunu birkaç kez yaptım; neredeyse bir imza çekim haline geldi. Ama Malcolm X (1992) bunun en iyi kullanımı. Malcolm’ün Audubon Ballroom’a giderken suikasta uğrayacağını bildiğini seyirciye göstermem gerekiyordu ama bunu sözlü olarak söylememeliydi. Kendi kendime şunu sordum: “Bunu nasıl aktarabilirim? Çünkü bunu söylemeyecek.” Ve bulduğum cevap şuydu: “Çift dolly çekimi.”

Chloé Zhao’nun Doğal Aydınlatma Kullanımı

Zhao, 2015 Sundance Film Festivali’nde ilk uzun metrajı Songs My Brothers Taught Me (2015) ile umut vadeden yeni bir yönetmen olarak ortaya çıktı. Bunu The Rider (2017) ve Nomadland (2020) ile takip etti; Nomadland, 93. Akademi Ödülleri’nde en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. Tüm bu filmlerdeki ortak nokta, doğal aydınlatma ile gerçekçi bir atmosfer yaratma yeteneği. Zhao bu tekniği büyük bütçeli Marvel filmi Eternals (2021)’ta bile kullanmış.

Chloé Zhao’nun uzun süredir birlikte çalıştığı görüntü yönetmeni Joshua James Richards’a göre, Nomadland (2020)’i o geniş güzel manzaraları yakalamak ve izleyiciyi hikâyeye daha iyi bağlamak için geniş lenslerle sihirli saatte (gün batımından önceki son saat ve gün doğumundan sonraki ilk saat, profesyonel fotoğrafçılar tarafından çok beğenilir. “altın saat” veya “sihirli saat” olarak adlandırılan bu saatler, göz alıcı fotoğraflar çekmek için mükemmel ışığı sağlar) çekmişler. Richards, Variety’ye verdiği açıklamada şöyle demiş: “Onların dünyasının içinde olmak istedim ve uzaktan zoom lenslerle çekim yapmak istemedim. Lensler biraz yumuşaktı ve çok düşük ışık koşullarında çekim yapacağımızı bildiğimiz için, bu bana güneş ufukta kaybolurken biraz daha fazla hareket alanı verdi.”

Zhao’ya göre ise süreç tamamen sabırla ilgili. American Cinematographer’a verdiği röportajda şöyle diyor: “Daha en başından, filmleri o kadar ucuza yapıyordum ki lehimize olan tek şey gökyüzündeki ışık ve zaman özgürlüğüydü. Yani eğer büyük bir prodüksiyon yapamıyorsam, ışık mükemmel olduğu o 20 dakikayı bekleyeceğim! Ne kadar paranız olursa olsun, o ışığı doğru yakalamak çok zor.” Bu düşünce yapısını sınırlı gösterimlerle 27 Kasım’da vizyona girecek olan yeni draması Hamnet (2025)’te de sürdürecek gibi görünüyor (filmde gerçek, belgesel tarzı aydınlatmalar kullanılmış).

bir kare yeter auteur yonetmenlerin 2025teki imzalari 7

Bu beş yönetmen, teknik mükemmelliğin ötesinde bir şey başarmış durumda: Kendi görsel dillerini yaratmışlar. Yoğun kullandıkları teknik ve yöntemlerin hepsi birer imza, birer manifesto. Bu yönetmenlerin filmlerini izlerken sadece bir hikâye tüketmiyoruz; aynı zamanda bir sanatçının dünyaya bakış açısını, sinemasal felsefesini deneyimliyoruz. İşte gerçek auteur olmak budur: İzleyicinin “Bu sahneyi kim çekti?” diye sormasına gerek kalmadan, kendini bir kareden belli etmek.

KAYNAKÇA

https://filmfreeway.com/articles/signature-trademarks-of-this-years-best-auteurs/